Elyaf bebekler,
Gözsüz huzmelerde ikame
eden
Derviş satırlarım:
Yok olmaya meyilli
Ve kuyruk sokumunda
biriken anlamsız sızı:
Ölümlere gebeyim bu
gece,
Birikintilerde ihlal
ettiğim insanlığın sınırları,
Batılı belki de nazenin
bir darbede
Kovuşturduğum ilk elim.
Elem yüklüyüm sihrinden
soyutlandığım güncem,
Biraz da tutarsızım kaç
zaman,
Sandığımdan çok öte
emin olduklarım,
Ceberut bir gölgeye
verirken paye onca insan,
Kim bilir neylerim
sarkıtında aklın,
Kayıtlarına da şerh
düştüğüm
Yazmadığım şiirin:
Şirin buklelerine hatim
indirdim
Yorgan döşek tüm
imgeler,
Hayli yorgun Tanrı’nın
mabedinde.
Tüm tedirginliğimin
dibe vurduğu
Sakallarını kestiğim
yarınlarda biriken isyanım:
Hayli küflü ve
zahmetli,
Kıyılarında makberin
sanırsın ki
Dünden razıyım ölümlere:
Patavatsız duraklarında
yorgun zihnin,
Kıyamadığım kaçıncı
yalanınsa
Belki de doyamadığım
seyrine,
Bir o kadar muteber bir
yalnızlık
Yine zehrini içime
çektiğim
Gri sisin teneffüs
ettiği nice mahrem imde,
Soyutladığım bir
cümleyi de sattım dün gece,
Aklımın koridorlarında
nakşeden
Hayli nazlı bir reçete
Mahir bellediğim tüm
lehçe,
Azınlıkta olsa da
sevenim,
Azımsanamayacak kadar
sevgiyi lehim ettim
Dünün yorgunluğunu
kazırken benlikten,
Teyit ettiğimdense
tehir ettiğim:
Bil mukabil hayat.
ŞİİRİN HİKÂYESİ…
Sıra dışı güncemde,
soluklandığım boşluğun tınısını duymamak mümkün mü hele ki varsıl bir gölgeyi
muteber kıldığım iç sesimin uzamı.
Bir gölgeden medet
ummak olası belki de yitimlerin şeceresine yığdığım üç beş münafık gözyaşı
peyda olduğuna inandığım yüreğin mabedinde ve mahrem kılındığım boyutsuzluk
iken anlık bir izdüşümü yine yılgı ve esef yüklü bir rotada dümen kırmaya
yeltenmişken.
Mağlup geldiğim hangi
savaş ise artık yaşama ve sevme kaygımla bir esintiye daha mahal verdiğim o tok
sesi sessizliğine ki yine cürüm, yine sancılı ve yine sanrı yüklü.
Bir kıyımda es
geçtiğin, bir kıyamda yükümlü tutulduğum ve densiz bir imgede suretini
esirgediğin yine de anlamsızlık tüm anlamın sıra dışı tezahüründe, yetim düşmüş
bir güfteyim işin aslı.