ARKADAŞ !  HAYDİ  SİZ  CEHENNEMLİKSİNİZ,  BANA  NE  GAREZİNİZ  VARDI Kİ  BENİ  DE SÜRÜKLEDİNİZ  CEHENNEME ? 

Yıl  1996-2004  Yılları  arası  diye  başlayalım  söze.

Yer  Sandıklı  İmam-Hatip  ve  Anadolu  İmam-Hatip  Lisesi.

Her  ne  kadar  1996-2004  yılları  arası desem  de  bahsedeceğim  olay  özellikle  2000  yılı  başlarında  meydana  gelen  bir  olay.

Teknolojik  alet  olarak  sadece  tetris  denen  ve  özellikle  çocukların  ellerinden  düşmeyen  minik  aletlerle  oynanan  bir  oyun  var.  Ancak  yavaş  yavaş  bilgisayar  da  hayatımıza  girmiş  vaziyette.

Okullarda  tetris  oynamak  yasak.  Tabii  ki  öğrencilere  yasak.  Onların  ellerinden  alıyor,  öğretmenler  odasında  biz  oynuyoruz.  Akşam  evlerine  giderken  de  geri  veriyoruz.  Tıpkı  cep  telefonlarının  ilk  zamanları  gibi yani…

Derken  o  sene (  1999  veya  2000 )   yanlış  hatırlamıyorsam  cümle  öğretmen  milletinin  bilgisayar  kursundan  geçmesi  ve  bilgisayarı  öğrenmesi  yönünde  gelen  genelge  gereği  hepimiz iyi  kötü  bilgisayar  öğrenmeye  başladık.  En  öğrenemeyen  bile  en  azından  masa  üstünün  evimizin  ya  da  okuldaki  bir  masanın  üstü  olmadığını,  ‘’pencere  aç’’  denince  evin  ya  da  okulun  penceresini  açmamız  gerekmediğini, öğrenmiştik.  Ben  gibi  bir  kaç  muzır  ise  öncelikle  bilgisayarda  var  olan  oyunları  öğrenmiştik  ki  bu  oyunların  en  önemlisi  spider  solitare  ya  da  hearts  adı  verilen  sanal  kağıt  oyunlarıydı.

Artık  öğretmenler  odasında   boş  saatlerimizde  işimiz  gücümüz  sanal  kağıt  oyunlarıydı  ki  meslek  dersi  öğretmenleri  de  bize  katılırdı  arasıra.

Böylece  mutlu mutlu  yeni  bir  oyuncak  bulmanın  heyecanı  ile  boş  saatlede  canla  başla  sanal  kağıt  oyunları oynarken  bir  iki  velinin  ‘’  Bu  nasıl  imam-hatip lisesi.  Öğretmenler,  öğretmeler  odasında  bilgisayarda  kumar  oynuyor’’  Diye  şikayet  etmesi  üzerine  idare  önce  velileri  ikna  yoluna  gittiyse  de vatandaşlara  laf  anlatmak  mümkün  olmayınca  öğretmeler  odasında  bilgisayarda  oyun  oynamayı  yasakladı. Lakin ‘’  yasaklar  delinmek  içindir’’  Düsturuna  sıkı  sıkıya  bağlı  olan benden  illallah  edince  bu  sefer  Müdürbaşyardımcısı  Azmi  Zorlu  marifetiyle  kağıt  oyunları  bilgisayardan tamamen  sildirildi.

Amma  velakin  bana  söker  mi?

Bir  gün  okulun  aşçısı  geldi  yanıma  (  Aşçı  Mehmet ) ‘’  Hocam  bana  da  şu  bilgisayarı  öğretsene’’  dedi.

İşte  burada  aynı  zamanda yıllar  sonra  bir  itirafta  bulunuyorum:

Aşçı  Mehmet’in  yanıma gelmesi  aradığım  fırsattı.

Mehmet’i  bilgisayar  başına  oturtup  bir  iki  bir  şeyler  gösterdim.  Haliyle  adamın  işi  gücü var.  O  kalkıp  gittikten  sonra  da  bilgisayarın  belleğini  boşalttım  bir  güzelce.  Yani?  Yani  bilgisayar  doksanlık  nenem  gibi  çöküverdi.

En  son  kim  ellemişti  bilgisayarı:  Tabii  ki  aşçı  Mehmet.  Tüm  şimşekler  onun  üstünde  toplansa  da  bilgisayarın  yeniden  kurulması  gerekiyordu  ve  Endüstri  Meslek  lisesinden  gelen  bir  öğretmen  arkadaş  yeniden  kurarken  kulağına  ‘’  Hocam  bir  iki  de  oyun  at  şuna’’  deyince, kağıt  oyunlarının  yanında  daha  bir  çok  oyun  daha eklendi  bilgisara.

Yani  neticede  Azmi’nin  elinden  bir  şey  kurtulmadığı  gibi  Sami’nin  elinden  de  bir  şey  kurtulmuyordu.

Neyse..Ana mevzuya  girelim  artık.

Her  ne  kadar  meslek  dersleri  öğretmeni  arkadaşlar  da  bilgisayar  oyunları  oynasalar  da  onlar  genelde  satranç  hastasıydılar.

Okul  Müdürü  Cevdet  Bulut,  Müdür  başyardımcısı Azmi  Zorlu,  Meslek  Dersleri  Öğretmeni Cevdet  Akkaya  ve  yine  meslek  dersleri  öğretmeni  Ali  Uçar  baş  satranççılardı. Yani  Cehennemin  dört  atlısı…( neden  böyle  dedim  az  sonra..)

Okul  yatılı  bir  okul  olduğu  için  dersler  bittikten  sonra  bu  arkadaşlar  nöbetçi  olsun  veya  olmasın   genelde  akşam  yemeklerini  evlerinde yedikten  sonra  ve  yatsı  namazını  da  okulun  mescidinde  kılmalarını  müteakip müdür  beyin  odasında  kıyasıya  bir  satranç  maçına  tutuşurlardı  ki  sormayın.

Mesela  Cevdet  Bulut-  Cevdet  Akkaya  satranç  maçı  var  ben  nöbetçiyim.

- Müdür  bey !  Hava  çok  soğuk. Koloriferleri  yaksak  mı  dersiniz?
-He  he  heeee.  Demek  fili  yiyeceksin  ha?
-Yok  efendim  fil  filan  yeme  gibi  bir  arzum  ve  isteğim  yok.  Onu  da  nereden  çıkardınız?
-Şimdi  şuradan  veziri  oynattım  mı  işin  bitik.
-Yani  müdürüm  tasarruf  yapayım  diye  milleti  soğuktan  dondurduğunuz  yetmiyormuş  gibi  bir  de  kırk  yılda  bir  istekte  bulunduk  diye  üzerime  vezir  salacaksınız  ha. Hiç  yakıştıramadım  size.
-Bence  atı  yürüt  sen?
-Anlamadım  efendim.  At  ne  alaka?  Hem  gecenin  bu  vaktinde  atı  nereden  bulayım  ki?
-Sami  Bey  bir  şey mi demiştiniz?
-Hava  soğuk.  Kaloriferleri  yakalım  mı  demiştim  müdürüm.
-Hımmm  yakın  madem  ama  fazla  ısı  vermeyin.  Cevdet  Hocamın  suyu  ısındı  da.  He he  heeee.

İşte  aynen  böyleydi  o satranç  müsabakaları.

Zaman  zaman  meslek  dersi  öğretmeni  olmayan  arkadaşlardan  da  bu  maçlara  katılan  olurdu  tabii  ki  ama  asıl  dörtlü  bu  ismini  saydıklarım  idi.

Bu  dörtlü  dışında  diğer  meslek  dersi  öğretmenleri  ya  da  değil,  az  buçuk  satrançtan  anlayanlar  da  genelde  seyirci  olurlardı.  Bana  gelince:  Nöbetçi  olduğum  zamanlarda bir  iki  saniye  öküzün  trene  baktığı  gibi  bakar,  hiç  bir  şey  anlamadığım  için  de  aşağı  iner,  öğrencilerle  tv  seyrederdim  boş  zamanlarda.  Zaten  genelde  etüddü,  yemekdi  derken  nöbetçilerin  pek  öyle  vakti  de  olmazdı ama  Sandıklı’da  hanımlar  gündüz  yetmiyormuş  gibi  geceleri  de  hanımlar  arası  günler  yaptıklarından  bizler  çaresiz  okula  ya  da  kıraathanelere  sepetlenirdik  ki,  kıraathaneye  gitmektense  okulda  beleş  çay  içmek,  arkadaşlarla  satranç  arası  iki  muhabbet  etmek  daha  hoşumuza  giderdi.

Velhasılıkelam  gerek  oyuncu  olarak,  gerekse  seyirci  olarak  satranç  olayına  bulaşmayanımız  yok  gibiydi.

O  değil  de  üzerinde  bir  tek  iskambil  kağıdı  bulunan  bir  öğrencimiz  olsa,  ya  da  zaman  zaman  yaptığımız  kahvehane  baskınlarında  bir  öğrencimiz  kahvede  görmüş  olsak  ceza  veren  bizler  okulda  satrancı  öğrencilere  de  tamamen  serbest  etmiştik  ki  zaten  yine  o  yıllarda  yanlış  hatırlamıyorsam  her  okulda  Kültür  ve  Edebiyat,  Kızılay,  Yeşilay,  Spor  ve  Satranç  kolları,  kurulması  mecburi  olan  kolladı ( Sonra bu  kollar  kulüp  oldu.  Şimdi  ne  diyorlar  bilmiyorum) 

Peki  nereye  varacağım  dersiniz?

Efendim  biz   güya  özde  dini  öğreten  bir  kurum  olduğumuz  halde  meğer  komple  cehennemlikmişiz  de  haberimiz  yokmuş.

Mesela  Cevdet  Bulut,  okul  müdürü  olarak  baş  cehennemlik  o,  ardı  sıra  bize  bilgisayarda  kağıt  oynamayı  yasaklayan  müdür  başyardımcısı  Azmi  Zorlu…Öğretmenler  lokalinde  bir  Allahın  günü eline  kağıt  ya  da  ıstaka  almayan Cevdet  Akkaya,  Ali  Uçar…Bunlar  baş  cehennemlikmiş.

Hemen  peşi  sıra  gelen  cehennemlikler  ise: ( Alayı  meslek  yani  din dersi öğretmeni)

Mesela  kendisi  de  az  buçuk satranç  bildiği  için  satranç  maçlarını  dört  gözle  seyreden,  meraklı  Melahat,   İbrahim  Özer… O  değil  de  bana  da  ‘’Sami  Hocam  iyi  bak,  at  veziri  yiyecek ‘’  dediğinde  ‘’Zıkkımın  kökünü  yesin.  Arpa,  saman  neyine  yetmiyor  da  koskoca  bir  veziri  yiyor’’  cevabım  üzerine  ‘’  Sen  galiba satrançtan  hiç  anlamıyorsun’’  Diyerek  bana  taşların  hareketlerini  öğretmek  için  uğraşırken  beni  de  cehenneme  sürüklemiş  de  farkında  olmamışım.

Daha  kimleri  sayayım  ki: Mehmet  Tetik,  Metin  Sözen,  Ziya  Bal,  Mustafa  Kolka,  Kemal  Şengül,  Baki  Pala,  alayı  cehennemlik üstelik de  bunlar  hep  din  dersi  öğretmenleri…Bir  o  kadar  da  diğer  branş öğretmeni  var  cehennemlik  olan. 

Şimdi  nereden  mi  çıkarttım  bu  cehennemlik  olayını?

Efendim,  Cübbeli  Ahmet  Hoca  fetvayı  verdi:  Aynen  şöyle  dedi:

‘’Satranç, tavladan  da  kumardan  da  beter. Satranç  oynamaktansa  ateşe  tutmak  daha  hayırlı.  Oynayanlara  ölürken  kelime-i  şahadet  nasip  olmayabilir. Kaynaklarım  var (  Kaynaklarını  da  söylüyor ) Bakmak  için  yanlarına  oturanların  bütün  sevapları  silinir. Tavla,  satranç,  çocukların  oynadıkları  ceviz  oyunu,  zar  oyunları,  Bunların  yanlarına  oturanların  bütün  sevapları  silinir  ve  Allah’ın  gazap  ettiği  kullardan  olurlar. Satranç  oynayan  lanetlenmiştir.Oynayana  bakan  da  domuz  eti  yemiş  gibidir. Satranç  ve  benzeri  şeyler  oynayacağına eline  tesbih  al, zikirmatik  var  onu  al  oyna. O  da  tık  tık  ediyor.’’

Evet  sevgili arkadaşlarım !

‘’  Bizim  kağıt  oyunlarımıza,  okeyimize  laf  eder  misiniz?  Aha  da  işte  böyle  cehennemde  yanarsınız’’  diyeceğim  illevelakin  kendinizi  ateşe  attığınız  gibi   ben  gibi  bir  garibanı  da  yaktınız.  Satrançın  S  sinden  anlamadığım  halde  sırf  siz  oynarken  seyrettim  diye  ben  de  sizin  yüzünüzden  yanacağım  iyi  mi? 

Hani  öte  tarafta  ‘’ O  oynamıyordu  sadece  seyrediyordu’’   diye lehime  şahitlik  yapsanız  yine  de  kurtuluşum  yok. 

Oooofff  offff.  Ben  size  o  kadar  dedim  ‘’  Bırakın  bu  satrancı,  gelin  lokale  okey  atalım’’  diye  ama  kulak  asmadınız  bana.  Bakın  okeye  hiç  bir  şey  dememiş  Cübbeli  hoca,  demek  ki  onun  bir  günahı  yokmuş.  Şimdi  ‘’Ayıklayın  pirincin’’  taşını  desem,  pirincin  taşını  ayıklamaya  dünden  razı olursunuz  da  iş  işten  geçti.   Kendinizi  yaktığınız  gibi  daha  bir  sürü  zavallıyı  yaktınız. 

Neyse…Bundan  sonra  artık  tevbe  edin  de  hep  beraber  dörtlü  okey  oynayalım.  Yoksa  vaziyet  kel  sayın  hocalarım.  Demedi  demeyin  sonra.

Ha  ille  de  ‘’  Ben  okey  oynamam ‘’  Diyorsanız  zikirmatikleriniz  benden.

Bu  arada…Siteden  ve  akşam  lisesinden arkadaşım Din  Kültürü  Öğretmeni  arkadaşım  İlyas  Kaplan  Hocam.  Haydi  sen  yırttın  yine.  Cübbeli  Hoca  bilgisayarda  oynanan  sanal  briçe  bir  şey  demedi.  Sakın  sen  de herifin  aklına  filan  getireyim  deme.  Ben  söylemem  merak  etme.

Şimdiiiiii.

Cübbeli  Ahmet  Hocayı  iyice  sinirlendirecek  ve  ‘’Vay  namussuz  kafirler  vay’’  Dedirtecek  bir  başka  olaydan  daha  bahsedeyim  mi?

‘’  Bir başka  olay  daha  mı  var?’’  Dediğinizi  duyar  gibiyim.

Var  efendim.  Hani  pek  bilinen  bir  rivayet  vardır  Yavuz  Sultan  Selim  ile  Şah  İsmail  arasında  oynanan  bir  satranç  olayı.  Ayrıca  belki  tarihe  meraklı  arkadaşlar  bilirler  IV.  Murat  da  iyi  bir  satranç  oyuncusuymuş.  Çok  iyi  bir  marangoz  olan  II.  Abdülhamit  ağaçtan  şahane  bir  satranç  takımı  yapmış  filan…Lakin  bunlardan  da  önemlisi  Napoleon  Bonnaparte  ile  satranç  oynayıp  onu  yenen  Türk’ü  biliyor  muydunuz?

Yani  gördüğünüz  gibi  cehennemlikler  sadece  günümüzde  yaşamıyor.  Eskiden  de  varmış.

Napoleon  Bonnaparte  ile  satranç  oynayan  ve onu  yenen  Türk’ü  merak  ediyorsanız  ‘’Hocam  onu  da  yaz  ‘’  Demeniz  yeterli…

RESİM:  Maksat  Cübbeli  Hocaya  gıcıklık  olsun  kabilinden  dünyanın  en  pahalı  satranç  takımı…

Özellikleri  ve  hikayesi  şöyle:

Dünyanın en pahalı satranç takımı, mücevher firması Boodles tarafından 2005 yılında, İngiltere’de tasarlanmıştır. Saf altından ve platinden üretilmiş satranç takımında; elmas, zümrüt, safir, siyah ve beyaz inciler göz kamaştırıyor. 

 Tasarımda 748 elmas, 73 zümrüt ve 146 safir kullanılmıştır. Ayrıca atlar dışındaki her bir parçanın ortasında, mücevher işlemeli spiral detaylara yer verilmiş. Oyunun en önemli taşı olan şahın tasarımıysa ayrıca dikkat çekiyor. 100.000 dolar değerindeki şah tasarımları, takımdaki en büyük parça ve tam 165.2 gram ağırlığında. Tabi, böylesine değerli bir takımın fiyat etiketi de ancak milyon dolarlarla telaffuz edilirdi. Tasarımın 9.8 milyon dolarlık fiyatı, dünyanın en pahalı satranç takımı unvanını almasını sağlamış.



( Arkadaş ! Haydi Siz Cehennemliksiniz, Bana Ne Gareziniz Vardı Ki Beni D başlıklı yazı Sami Biber tarafından 3.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.