Hiç bu kadar aşağılanmamıştım. Hiç bu kadar haksızlığa uğramamıştım. Tir tir titriyordum ama üşüdüğümden değil. Gözlerimden yaşlar akıyor, boğazım düğümleniyordu. Yanımdan geçen insanlar, araba gürültüleri, hızlanan kar zerre umurumda değildi. Annemi düşünüyordum, kendimi düşünüyordum, geçmişimi geleceğimi. Bir de ayakaltına alınmış gururumu. Yumruklarımı sıkarken dişlerimi de beraberinde gıcırdatıyordum.  Yere bakıp ayak izlerini takip ederken aklıma sigara geldi. 
Üniversite yıllarımdan gizli gizli başladığım sigarayı bırakmaya karar vermiştim. Ağzıma sürmeyeli bir hafta geçmişti. Öyle ihtiyacım vardı ki kendimi tutamayıp, yol üstündeki markete girdim ve iki paket sigara ve bir çakmak alıp tekrar yola koyuldum. Deli gibi özlemişçesine paketi açıp bir dal koydum kurumuş dudaklarımın arasına ve bir elimle rüzgâra karşı siper edip diğer elimle sigaramı yaktım ve ilk nefesi derince ciğerlerime çekip yavaşça dışarı bıraktım içimdeki dumanı. Gözlerim yansa da dumandan ikinciyi çektim ve yürümeye devam ettim. Bir dal bitti ikinciyi yaktım. Aradan kaç dakika geçti bilmiyorum ama küçük ilçenin mezarlığındaydım. Kar yağmaya devam ediyordu. 
-“Selamun Aleyküm Anne” diye selam verirken elimdeki sigarayı annemden gizlercesine montumun cebinin en derinine ittim. Boğazıma bir şey takıldı o an, yutkunamadım. Gözlerimdeki yaşlar kendini tazelemeye başladı. Güçlü durmaya çalışıyordum ama olmuyordu. 
Annem sigara içmemi hiç istemez, kızar üzülür. Onun üzülmesine dayanamam. Karşımdaydı işte, yatıyordu. Üzerini kar örtmüştü. 
“Senin için sobayı yakardım anne. Sen kalkma sakın derdim ev ısınınca kalkarsın. Lanet okurdum kışa. 
O soğuk kış günlerinde seninle uyurdum sen arkama sarılır beni ısıtmaya çalışırdın. Ondan sonra hiç ısınamadım anne. Sen gideli kalbim atıyor mu bilmiyorum, gözüm görüyor mu bilmiyorum. Avucumun içi gibi bildiğim sokaklarda yitiyorum bazen.  Dokunduğun her eşya ayrı bir hatıra taşıyor benliğinde. Terini sildiğin mendilini cüzdanımda taşıyorum teninin kokusu var onda. En son giydiğin hırkayı yıkamadım sen kokuyorsun hala. Bana kızardın çay bardağında su içme diye. Senin çay içtiğin son çay bardağını yıkamadım senin dudak izin var. Her zerreni özledim anne. Senin kanını taşıyorum ya o kana sarılmak istiyorum sen diye. Sen gittin ya kanatlarım kırıldı, sen gittin ya köküm kurudu.” 
“Memur olmam için çok didindin memur oldum deli gibi sevindin. Kendimi sevdiremediğimden olsa gerek oralarda, nasıl söylesem…  Sürüldüm anne.”
Annemin sesini duyamıyordum. Küsmüş olsa gerekti. Mezarında boyun büktürdüm ya, bana da yazıklar olsun. Olmaz olsundu benim gibi evlat. 
Üç ihlas bir Fatiha okudum hediye ettim ruhuna ve oradan hızlıca ayrılıp rotamı eve çevirdim. Uzakta değildi ev. Annemle konuşmak biraz rahatlatmıştı beni. Sanki o an her şey güzel olacağına dair bir aydınlanma geldi bana. Ama yine de moralim bozuktu. 
Eve gidince hazırlıklara başlamam gerektiğinin farkında olarak adımlarımı daha hızlandırdım. Yeni iş yerimle ilgili herhangi bir bilgiye de sahip değildim. Her şey benim için ani gelişmişti. Bu üzücü olayın kışa denk gelmesi benim canımı daha da sıkıyordu. Bahar olsaydı en azından…
Bu kışın çıkmasına çok kalmamıştı ama ömrümün kışı ne zaman çıkacak bilmiyordum. İnsanın en çok ömrünün baharına ihtiyacı vardı demek ki. Her şeyin çaresi vardı onun yoktu.






( Bir Kış Günü 3 başlıklı yazı AyşegülAktağ tarafından 10.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.