Siyasete  bulaşmamak  için  şöyle  başlayayım: 

 Zamanın birinde  ülkenin birinde  büyük  bir  ekonomik  bunalım  yaşanır.( Yani  bizle  alakası  yok.  Bizim  ülkede  böye  bir  durum  hiç  olmamıştır.)    Öyle  ki  vatandaşlar  bir  iki  ekmek  alabilmek  için  bile  fırınların  önünde  kuyruğa girmektedirler.  İşte  böyle  bir  günde  bir  vatandaş  bakıyor ki  önündeki  kuyruk  çok  uzun.  Sıra  kendisine  gelene  kadar  fırında  ekmek  kalmayacak.  Onca  beklemesi  yorulması  da  caba.  Hemen  aklına  bir  plan  geliyor:  Başlıyor  bağırmaya  ''  Heeeyyy  Millet !  Aşağı  mahalleye  bir  kamyon  pirinç  gelmiş.  Herkese  bedava  bir  çuval  pirinç veriyorlar.  Koşun.''  Sıradaki  insanlar  bunu  duyunca  ekmek  almaktan  vazgeçip  aşağı mahalleye  koşmaya  başlıyorlar.  Adam  sıranın  en  önüne  geliyor  ama  birden duruyor.  ''  Ulan  ya  doğruysa ''  Diyor  ve  o  da  pirinç  almak  üzere  aşağı  mahalleye  koşan  insanların  arasına  katılıyor.

********

Hepinizin  malumu olduğu  gibi...Pardon  herkesin malumu  değilse  bile  bu  yazıyı okuduktan  sonra  malumu  olacağı  gibi  1923 yılında  imzalan  Lozan  Antlaşmasının  süresi  2023  yılında  sona  eriyor. Öyle  olunca  da  artık yer altındaki madenlerimizi  kendimiz  çıkarıp  kendimiz  işleyeceğiz. İnanmazsanız  yemin  bile  ederim. Aynen  öyle  olacak.

Şimdi  diyeceksiniz  ki  ''  Hocam !  İlk okulda  coğrafya  derslerinden  öğrendiğimiz  kadarıyla  bizde  krom  dışında  öyle  ele  avuca  gelecek  maden  yok  ki.  Yani  kendi  madenlerimizi  kendimiz  işletsek  ne  olacak?''

Yok  öyle  değil.  Mesela  dünya  bor  madenlerinin  %74  ü  bizim  ülkemizde.  Düşünün  bir  kere  Niğde'nin  bir  ilçesinin  adı  Bor.  Neden  Bor?  Çaktınız  köfteyi  sanırım.  Bor'da  bor  yok  ama  gavur  milletini  kandırıp  tüm  dikkatlerini  Bor  ilçemize  yönelterek  bir  taraftan  Bor'u  turizme  kazandırmak,  öte taraftan gerçekten bor  madeninin bulunduğu  yerleri  gavurların  dikkatinden  kaçırmak  için  tabii  ki.

Ama?

Ama  televizyon  ve  buzdolabımızın  üstüne  örttüğümüz  dantellerden,  uçak  yakıtına,  sefer tasından, uydu  yapımına  kadar  her  moka yarayan bor,  şekil  a  da  görüldüğü  gibi  sadece  hayır  için  kullanıldığından  faideli  bir  element  değil. Yani  bizlere  evet için  kullanılacak  elementler  lazım. 

Of  yaaa.  Yine  siyasete  bulaştım.  

Öyle de  değil  efendim.  Bor  denen  elementten  her  bi  şey  yapılabiliyor  ama  mübarek  sadece  ve  sadece  faideli  işlerde  kullanılabiliyor.   Daha  da  açık  konuşmak  gerekirse  mesela  Uranyum  gibi  radyoaktif  özellikleri  yok.  Öyle  olunca  da  elin  gavuru  ne  diyor?  ''  Ohoooo.  Geçti  bor'un pazarı,  sür  eşeği  Niğde'ye''  Yani  bir  yerde  ''  Yemişim  senin  borunu ( borunu  derken  aklınıza  ayıp  şeyler  gelmesin. O  ''boru''  dan  bahsetmiyorum.  Konu  bor madeni) Var  mı  elinde  bütün  dünyayı ortadan  kaldıracak  bir  elementin?  ''  Diye  dalga  geçiyorlar bizle.

Evet...(  Bu  evet  de  siyasi  değil ) asıl  soru  bu?  ''  Var  mı  elinde -  varlığı  sebebiyle-  tüm  dünyanın  uykularını  kaçıran,  korkularından  altlarına  def-i  hacet  eylettiren  bir  element?''

Var...Hem  de  sadece  ve  sadece  Türkiye'de  olan  bir  element  var  ki  şu  anda  tüm  dünya (  Özellikle  de  ABD )  işte  bu  elementin  peşinde.

Peki  bu  elementin  adı  ne?  Nerede  bu element?  Dünya  bu  elementin  peşinde  ise  ele  geçirmek  için  neler  yapıyorlar?

Hemen  açıklayayım:

Aslında bu  tek  bir  element  değil.  Bir  kaç  tane  elementten  bahsedeceğiz.

Mesela:  Dünyada  en  fazla  Neptünyum  elementi  Türkiye'de  bulunuyor.(  %  74ü  )Elimizdeki rezervin değeri 9 trilyon doları buluyor. 

Madenlerimizin  niçin  özelleştirildiğini  anlayabiliyorsunuz  sanırım.  Dokuz  Trilyon  dolar  ne  demektir  tasavvur  edebiliyor  musunuz?

İlle  velakin  neptünyum  sıkıntılı  bir  element.  Dünyada öyle müthiş bir neptünyum ihtiyacı yok. Uranyum ile karışık yapay bir element olan neptünyum sadece nötron dedektörü yapımında kullanılıyor ve dünyadaki yıllık üretimi de bir kiloyu bile bulmuyor. 

İyi  de  başka  elementlerimiz  de  var.  Mesela  Feomidyum.

ABD ve bilim çevreleri tarafından gizli tutulan bu madenin yüzde 74’ü (  Neden  hep  %74 oluyor  bu  rakam,  işte  onu  çözemedim.)  Türkiye’de.  NASA uyduları öyle tespit etmiş. Son derece basit ve ucuz metaller kullanılarak süper mıknatıs üretilmesini sağlayan bu feomidyum sayesinde petrol bağımlılığı ortadan kalkacak ve uluslararası petrol kartelleri çökecek. Sürtünmesiz havada giden trenler filan yapılabilecek. 

Türkiye  dışında  bu  elementin  en  çok bulunduğu  ülke  ise  %4,8  oranıyla  Nepal'miş. 

Feomidyum son derece basit ve ucuz metaller kullanılarak süper mıknatıs üretilmesini sağlıyor. Eğer ayrıştırılmış feomidyum varsa bu süper mıknatısların üretimi çok kolay ve zahmetsiz oluyor. Süper mıknatıs ne işe yarar peki? En basit anlatımla petrolü çöpe atar. Mevcut elektrik motorlarından yüzde 730 defa daha verimli yeni nesil elektrik motorları üretilebilir. Yani benzinli motorlar büyük ölçüde tarihe karışır. Peki, bu neden gizli tutuluyor? Başta ABD olmak üzere tüm petrol üreten ülkeler, varili en kötü dönemde bile 30 dolar eden petrollerini bunun onda biri fiyatına satabilmek için ter dökerler. Uluslararası petrol kartelleri iflas eder.

Peki  periyodik  cetvelde  Feomidyum diye  bir  element  var  mı?

Sormak  bile abes.  Elbette  ki  yok.  Neden?  Elin  gavuru  senin  uyanmanı  ister  mi?  Düşün  bir  kere o  periyodik  cetveli  kim  yaptı?   Ama  çok  önemli  bazı şeyler  daha  var.  Yani  asıl  bombaya  henüz  gelmedim.  Periyodik  cetveli  hazırlayan Dimitri Mendeleyev'in  aslında  bir  Türk  olduğuna  mesela...

Şimdi asıl  can  alıcı  konuya  girmeden  önce  sizlere  bir  soru:  Bilgisayarınızda  niçin  '' con''  adlı  bir  klasör  dosya  açamazsınız?

Evet..İleride  başka sorularım  da  olacak  ama  öncelikle  bu  soruya  cevap  arayın  bakalım.  Niçin?

Açamazsınız  zira  böyle  bir  dosya  açabildiğiniz  takdirde  ulaşacağınız  şey  ''  Contorium'' dur. Yani  hani  yukarıda Feomidyum  için  ''Benzinli  motorlardan  730 kat daha  verimli  elektrik  motoru  üretmemizi  sağlayacak  element''  demiştim  ya,  işte  ondan  da  yüzlerce  kat  daha  faydalı  olan  bir  elemente ulaşabilirsiniz  eğer  ''Con''  adlı  bir  klasör  dosya  açabilirseniz.

Aslında  özbe  öz  Türk  olan  Mendeleyev  1869  yılında  Periyodik  cetveli  hazırlarken  Contorium adlı  bu  elementi  bulmuş  ve  periyodik  cetvelin  90.  sırasına  yerleştirmiştir.  Ancak  durumu  çakan  Ruslar  '' 90.  Sırayı  boş  bırak ''  Diye  baskı  yapmaya  başlamışlar  adamcağıza.  O  da  ''  Olmaz  yahu.  Nasıl  boş  bırakayım.  Hiç  olmazsa  oraya  tırı vırı  bir  element  olan  Toriumu (  Toryum)  yerleştirelim''  Demiş.   Toryum  diye  bir  element  var ama  neden  ille  de  90.  sıraya  onu  yerleştiriyor   Mendeleyev?  Bir  hikmeti  var  elbette. ( Biraz  sonra göreceksiniz. )


Şimdi  çok  dikkat !

Con+ Torium =  Contorium

Durumu  çakallıyorsunuz  değil mi?

Ancak  Mendelev (  Ki  asıl  adını  bilmesek  de  muhtemelen  Musa  olması lazım )  adlı  bu  uyanık  Türk,  müthiş  bir zeka  örneği  ile  bize  Contorium  adlı  bu  elementin  nerede  olduğunu  da  şifreli  bir  şekilde  bildirmiş.  Biz  Türkler  maalesef olaya  geç  uyanmışız.  Oysa özellikle  ABD  olayın  farkında.

Şimdi  daha da  dikkat  !

Toryumun  atom  numarası kaç?  90... Size  bir  şey  hatırlatıyor  mu?  

Hatırlamadınız  tabii  ki.  Ben  söyleyeyim:  Türkiye'nin  uluslararası  telefon  kodu  da  90 ..

Peki  aynı  toryumun  kütle  numarası  kaç?  367,4...Bu  ne  peki?

Şimdi  müthiş  Türk  Mendeleyev'in  müthiş  zekasına  pür  dikkat  lütfen  !!!

Toryum,  Türkiye'de  nereden  çıkartılıyor?  Manisa  İlimizin  Gördes  ilçesinden.  Peki  Manisa  ilinin  Gördes  ilçesinden  367,4  Km  kuzeye  çıkınca  nereye  ulaşıyorsunuz?  İstanbul  Boğazı.  

Yani?  

Yani  aslen  Türk  olan  Mendeleyev  taa  1869  yılında  Contorium  adlı  bu  elementin  tek  mekanı  olan  yeri  şifreli  bir  şekilde  işaret  ediyor  bizlere:  İstanbul  Boğazı  ve  Haliç.  

Bir  düşünün  Haliçe  elin  gavuru  niçin  ''  Golden  Horn''  (  Altın  Boynuz )  dedi?  Çünkü  dibinde  barındırdığı  Contorium  elementi  sebebiyle  altın  yumurtlayan  bir  tavuktu  Haliç.  Ancak  tabii  ki  ''Altın yumurtlayan  tavuk''  Diyerek  Türkleri  ve  diğer  dünya  devletlerini  (  Özellikle  hızla  büyüyen  Japonya'yı)  uyandırmamak  için '' Altın  Boynuz  ''  Deyip asıl  maksatlarını  hep  gizlediler.

Özellikle  ABD,  sözde  Japonları  uyuttuğunu  sanıyordu.  Oysa gözleri  çekik  de olsa Japonların  gözünden  kaçmamıştı  İstanbul  Boğazı  ve  Haliç  kıyılarındaki  Erguvan  ağaçları.  ''  Ulan  bu ağaçlar  dünyada  niçin  sadece  burada  yetişiyor  ki?  Bunun  bir hikmeti  olmalı''  Diye  kafa  patlattılar  ve  sonunda  hamamdan  cıscıbıldak  fırlayan  Arşimet  gibi  ''  Evraka=  Buldum''  dediler. İstanbul  Boğazı  ve  Haliçte  öyle  bir  maden  vardı  ki  işte  kökleri  bu  madenden  (  ya  da  elementten)  beslenen  Erguvan  ağaçları  hep  pembe  çiçekler  açıyordu.

Bu  olayın  peşine  düşünce  gördüler  ki  gerek  İstanbul  Boğazı,  gerekse  Haliç, hiç  bilinmedik  ama  müthiş  bir  element  kaynıyordu.  Bu  elementi  bir  şekilde  ele  geçirmeleri  gerekiyordu  ama  nasıl?

Aynı  yıllarda  İstanbul  Belediye  Başkanı  olan  Bedrettin  Dalan'da  ''  Ulan  arkadaş  ne  bu  Haliç'in  hali?  Valla  resmen  bok  götürüyor''  Diye  kara  kara  düşünüyordu  ki  tamamen  haklıydı.  Haliç'in  yüzeyinde  inek  işkembesi  görmek  bile  mümkündü.  O  derece  pis  ve  berbat  kokan  bir  yerdi.

Bedrettin  Dalan  ''  Şu  Haliç'e  bir  dalmalı  ve  bir  balık  almalı''  Diye  düşünürken  Japonlar  devreye  girip  ''  Sayın  Dalan.  Sen  dalma  biz  dalarız.  Haliç'i  tertemiz  yaparız  ama Haliçten  ne  çıkarsa  bizimdir.  Tamam  mı?''  Dediler. Dalan  ise  içinden  ''  Ulan  ne  çıkacak ki  boktan  başka.  Ha  bir  de  belki  kayıkla  karşıdan  karşıya  geçerken  cebindeki  parayı  düşürmüş  olan  bir iki  Bizanslının  ya  da  Osmanlı'nın  parası  çıkar  ki  o  da  zaten  onca  çamurun,  pisliğin  içinde  görünmez  bile''  diye düşünerekten.  ''  Tamam  la.  Siz  Haliç'i  gözlerim  gibi  masmavi  yapın, ne  çıkarsa  sizindir.''  dedi. Nereden  bilsin garibim  contoriumu?

Rusya,  boğazların  altıyla  değil  üstüyle  ilgilendiğinden  olaya  uyanamadı.  ABD  daha  ''  Ne  oluyor  ulannn.  Gidiyor  bizim  Contoriumlar.  Diyemeden  Japonlar  Haliç'e  daldılar  ve  Contorium'u  aldılar.  

Yani  Haliçteki  Contorium  gitmişti.  

Dikkat  ederseniz  Japonya  özellikle  de  Bedrettin  Dalan'ın İstanbul  belediye  başkanı  olduğu yıllardan  sonra  ( 1984-1989 )  Sanayide  dünyanın  en  güçlü  devletlerinden  biri  oldu. Neden?  Bizden  çaldığı  Contorium  sayesinde.

Peki  Bedrettin  Dalan'a  ne  oldu?

ABD  ''  Sen  misin  contoriumu  Japonlara  kaptıran''  dedi  ve  çok  acı  bir  intikam  aldı  ondan.  Fetö'yü  zavallının  başına  musallat  etti.  Bedrettin  Dalan  da  oldu  mu  bir  Ergenekoncu?  Zavallı  adam  yurt  dışına  kaçtı  da  hapisten  kurtardı  kendisini.

Ancak,  contorium  denen  bu  çok  çok  kıymetli  elementin asıl  merkezi  İstanbul  Boğazıydı.  Türkler  uyanmadan  ve  bir  başka  devlet  el  koymadan  onu  oradan  yürütmenin  derdine  düştü  ABD.  

Gerçi  Türkler  Lozan  Antlaşması  mucibince  topraklarındaki  madenleri  çıkarmak  ve  işlemek  hakkına  sahip  değillerdi ama  içlerinden  biri  uyanıp  da  '' Kardeşim !  Tamam,  topraklarımızdaki  madenleri  çıkaramıyoruz  ama  bu  element  denizde.  Antlaşmada  ''Denizlerdeki  madenleri çıkaramazsınız''  Diye  bir  madde  yok  diye caz  yaparlarsa?  

Bir  an  önce  harekete  geçmelilerdi.  Ancak  bunu  direkt kendileri  yaparsa  Türkleri  ve  diğer  devletleri  huylandırabilirlerdi.  O  halde?  O  halde  Türklerin,  daha  doğrusu  mevcut  iktidarın  kankası  olan  olan  Arapları  paravan  olarak  kullanmalıydılar.

Şimdi  ikinci  soruya  geçelim.

Arapların  petrol   trilyoneri şeyhleri  neden  İstanbul  Boğazı  ve  çevresinde  Dubai  tipi  binalar  yaptırıyorlar?  

Yavaş  yavaş  uyanıyorsunuz  sanırım.

Siz  sadece  aysbergin  su  üstünde  olan  kısmını  görüyorsunuz.  Yani  dikine  bir  şekilde  gök  yüzüne  uzanan  o  gökdelenlerin  kime ne  faydası  olabilir  ki?  Otur  Boğazı  seyret.  Bu  mudur amaç  sanıyorsunuz?  Değil  elbette.

Satın  alınan  her  yer  ve  yaptırılan her  yedi  yıldızlı  otel  ve  bina  aslında  paravan.  Tüm  dümen  yerin  altında  dönüyor.

ABD, Arap  şeyhlerine  aldırttığı  ve  yaptırdığı  bu  binaların  altında  on  binlerce  dönümlük  bir  alanda  dev  tesisler  ve  işletmeler  kurarak çaktırmadan  bizim  contoriumları  aşırıp  kendi  ülkesine  taşıma  derdinde.   İlle  velakin?

İlle  velakin  artık maymun  gözünü  açmış  durumda.  Yani  Haliçteki  Contoriumlarımızı  kaptırdık  ama  Boğazı  yedirmeyiz  kolay  kolay. 

Nitekim bir  uyanık  gazetecimizin  gözleri  açılıyor  ve  devletimizi  uyarıyor:  

Kim  bu  gazeteci?  Yok  adını  sanını  yazmamayım.  Reklam  olmasın.  Zira  çok  ciddi  bir  iş  yapıyorum  şurada.  Araya  reklam  almıyorum.

Her  neyse...Bu  gazeteci 2015  yılında  diyor  ki:

''  Bu  elementi  iki ay  önce  muhalefet  milletvekillerine  yazmıştım.  Dünyada  sadece  İstanbul  Boğazında  bulunduğunu,rezervin  127 bin  ton  olduğunu,  parasal  değerinin  ise  23  Trrilyon  dolar civarında  bulunduğunu  yazmıştım. ''  Vekil  beyler.  Bunu  meclise  taşıyın''  dedim.  Kim  taşıyacak? Onlar sadece  kendilerini  meclise  nasıl  taşırım  sevdasındalar. Kim  düşünür  s... boktan  bir elementi  değil  mi  ya?  ''Boğaziçinde  yapılan köprü,  su  altı  tünellerini,  inşaatlarını  yapan  firmalar hafriyatları  ne  yapıyorlar?''  diye  eklemiştim.

Yeni  meclis kurulduğunda  bu  konuyu  iyiden  iyi   açacağım. Belki  duyarlı  bir  vekil seçebiliriz.

BENİM  EN  BÜYÜK  DÜŞMANIN  CEHALETTİR..MUSTAFA  KEMAL  ATATÜRK.


Yani  evet..Cehaletle  savaşmak  lazım.  Bu  nasıl  bir  cehalettir  ki  adamlar  gelip  yok  efendim  köprü,  yok  efendim  Marmaray,  yok  efendim  Avrasya  Tüneli  diye Boğazlarımızda  kazılar  yapıyorlar,  o  caaanım  contoriumlarımızı  araklayıp  araklayıp  götürüyorlar  ama  bir  Allahın  kulunun  aklına  gelip  de  ''  Hoop  ağalar,  o  hafriyatın  içinde  ne  var?  O  pembiş  pembiş  madenleri  nereye  taşıyorsunuz?  Hem  nedir  o  madenler?''  Diye  sormuyor.

Ya  da?

Ya  da  bizimkilerin  aslında  gözü  açılmış  vaziyette.  

Karşımıza  Lozan  Antlaşmasıyla  çıkıp  da  ''  Siz  ülkenizin  madenlerini kendiniz  çıkaramazsınız''  demesinler  diye  Marmaraymış,  Avrasya  Tüneliymiş,  köprülermişi  Kanal  İstanbulmuş   gibi bahanelerle  çaktırmadan  Contorium  madelerimizi  kendimiz  çıkartıyoruz.  Kendimiz  derken tabii  ki  kendi  ellerimizle  çıkarmıyoruz.  Bu  konuda  daha  önceden  tecrübesi  olan  Japonları  kullanıyoruz  yine.

Bir  düşünün.  Neden  Marmaray'ı  olsun,  Osman Gazi  Köprüsünü  olsun  ve   Boğazlarla  ilgili  tüm  yatırımları  hep  Japonlarla  ortak  yapıyoruz?  

İki  sebep  var: 1- ABD  yi  kıllandırmamak. Ya  da  kıllansalar  bile  arkamıza  Japonları  almak. Herifler  ne  de  olsa   Hiroşima  ve  Nagazaki  yüzünden  kıl  oluyorlar  ABD  ye.  2-  Japonlar  bu  işi  biliyor.  Haliç  dolayısıyla  tecrübeleri  var.

Peki  Arap  şeylerinin  aldıkları  ve  yaptırdıkları  Dubai  tipi  gökdelenler,  yer  altına kurulan  onca  tesis  ne  olacak? Koskoca  ABD  haybeye  mi  kürek  çekiyor?  

ABD  hiç haybeye  kürek  çeker  mi?  İllimunati  işin  içinde.  Opus  Dei  işin  içinde,  Armageddon  işin  içinde,  CIA,  Mossad,  FBI, Rorschild,  Rockofeller, Aron  Feller, Soros,  Mafya, Bilderbergler, Mason  Locası, Tapınak  Şovalyeleri,    hatta  rahmetli  Marcus  Antonius bile  işin  içinde  ki  o  bu  işe  niçin  karışıyor  onu  anlamış  değilim.  Geberip  gitmişsin  asırlar  önce.  İşine  gücüne  baksana.  Ne  işin  var  senin  contoriumla.  Üstelik  ABD  li  de  değilsin.  

Her  neyse...

Siz  15  Temmuz  darbe  girişiminin  sebebi  ne  sanıyorsunuz?

ABD  Fetö'yü  niçin  başımıza  bela  etti?  Hep  bu  Contorium  yüzünden.

************************

Halen  okuyor  musunuz?  O  zaman  devam  ediyorum.

**************************

Her şey Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü öğrencisi Can G. Kuseyri’nin Windows işletim sisteminde “con” isminde bir klasörün açılamayacağını keşfetmesiyle başladı. 2006 yılında Aktüel dergisi tarafından uydurulan, Saadet Partisi’ni seçim kampanyasına kadar giren “Feomidyum” şakasından esinlenen Can, biraz eğlenmek için “Contorium” adıyla kendi uydurduğu mineral üzerine hazırladığı videoyu YouTube’a yükledi.

Türkiye’nin maden zenginliği hakkında türetilmiş komplo teorileriyle dalga geçen videoya göre, dünyada yalnızca İstanbul Boğazı’nın derinliklerinde bulunan “Contorium” 23 trilyon dolar değerindeydi ve Amerikan emperyalizmi Contorium’un çıkarılmasına izin vermiyordu.

Türk Nazi Partisi’nin propagandası oldu Ancak Contorium şakası bir süre sonra kontrolden çıktı. Video, Contorium’a inananların bir takım eklentileriyle Google’da 15 bin sonuca ulaştı. Kuseyri’ye bir yandan tehdit mesajları, diğer yandan arkadaşlık istekleri yağmaya başladı. Hakkında soruşturma açılsın diye savcılığa bile başvurulurken, Contorium ‘Türk Nazi Partisi’ tarafından propaganda malzemesi haline getirildi. Baştan sona inandırıcılıktan uzak olan videoda İstanbul Boğazı’nın derinliklerinde Contorium isminde 23 trilyon dolar değerinde bir maden olduğu, bu madenin İstanbul’dan başka hiçbir yerde bulunmadığı, ABD ve İsrail’in Contorium’un çıkarılmasına izin vermediği, yabancı bankaların ve Arap petrol zenginlerinin kazı yapmak için boğazdan yalı satın aldığı, erguvanların rengini bu madenden aldığına varıncaya kadar bilgiler yer alıyordu.

Video yer yer Soros, Obama, Tuncay Güney, İsrail bayrağı, Avrupa Parlamentosu gibi görsellerle zenginleştirilerek 9.5 dakikalık bir “ikna sağanağı” haline getirilmişti. Fakat Contorium videosu “internet ortamına düştükten sonra” katlanarak çoğaldı ve komplo teorisini imal eden adamın kontrolünden çıkarak bir “toplumsal kanaat” haline geldi

Şu  Linke  bakabilirsiniz:  https://www.youtube.com/watch?v=O19vxUE0QDQ

Can, önce “Contorium mineraline sahip çık” isminde bir facebook grubu oluşturarak binlerce kişiyi burada buluşturdu. Bunu Ekşi Sözlük’e peş peşe girilen entryler izledi. İlgiyi gören Can, iddialarına daha komiklerini ekledi: Contorium’un mucidi Dmitri Mendeleyev Türk’tü. Babasının Sibirya Türklerinden olduğunu öğrenen Mendeleyev, Rusya’nın sıcak denizlere inmek istediğini bildiği için Rus hükümetini yanıltmıştı ve İstanbul Boğazı’nda bulunan Contorium’u periyodik cetvele Torium olarak gizlemişti.''  Gibi  palavraları  da  sıraladı  ve bayağı  bir  ilgi  çekti.  Hele  de  Mendeleyev'in  Türk  olması   ballı  kaymaktı  adeta.

Lakin  Can  bunca  ilgi  görmenin  yanı  sıra  tehditler  almaya,  hakkındaki  suç  duyurularına da  maruz kalıyordu.  Zira  ülkenin  çok  önemli  bir  sırrını(!) ifşa  ediyordu.

Can, artık “Cann Tiersen” takma adını kullanmaya başladı ve bir yerde iki günden fazla duramıyordu. Çok geçmeden “Contorium gerçeğine kendisini adamış” yurtsever vatandaşlarla MSN görüşmeleri başladı  ki  bir  tanesi  evlere  şenlik:

Bozkurt66: Contorium hakkında ne biliyorsun?
Cann Tiersen: Çok şey biliyorum
Bozkurt66: Bana anlatabilir misin?
Cann Tiersen: Abi anlatırım ama çok sakat gerçekler bunlar, yaşatmazlar bizi…
Bozkurt66: Bak canım önce kendimi tanıtayım (Kendini  nasıl  tanıttıysa  arık ...) Hiç bi halt yiyemezler bu ülke bizim.
Can  Tiersen  bir  şeyler  diyor.  Ya  da  malum  video  ile  ilgili  olarak  Bozkurt 66  Tekrar  konuşuyor:

Bozkurt66: Sadece bu kadarını mı biliyorsun?
Cann Tiersen: Evet abi çoğu insan sadece bu kadarını biliyor.
Bozkurt66: O zaman ben biraz bilgi vereyim. (Buraya  Dikkat !!!!.  Contoriumun mucidi  Can  G.  Kuseyri'ye  Contoriumu  anlatıyor  Bozkurt 66  Rumuzlu  şahıs.)))))))))))

''Yaptığımız araştırmalara göre 15 gr. Contorium minerali atom bombasından sekiz kat güçlü bomba haline dönüştürülebiliyor. 1 ton Contoriumla bütün dünya yok olabilir. Silah üzerinde çalışmalarımız devam ediyor.''
Cann Tiersen: Tüm dünya Türklerini birleştirebilecek bir silah yaratabiliriz bence...

Sanırım  yazıya  başlarken  anlattığım  fıkranın  sebebini  de  anlamışsınızdır.

Haa  bu  arada  unutmadan  Erguvan  ağacının,  yani  bizdeki  bir  diğer  adıyla  Leylak'ın  ana  vatanı  Türkiye  değil  Güney  Avrupa  ve  Batı  Asya'dır  ve  bizde  Marmara'dan  daha  çok  Akdeniz  bölgemizde  yetişir.  Yani  sadece  Boğaza  has  bir  ağaç  değildir.  

Hrıstiyan  inancına  göre  Hz.  İsa'nın ihanet eden havarisi Yahuda kendini bu ağaca asmıştır. Efsaneye göre bu olaydan sonra, önceleri beyaz olan erguvan çiçekleri utançtan ya da kandan kırmızıya dönmüştür. 

Sondan  iki  önce..

Resim  ...  de  gördüğünüz  ve  Contorium  diye  yuttuğumuz  mineral  turmalin  kristali,  Can  G  Kuseyrinin  elinde  gördüğünüz  ise kuartz dır.

Ve  sondan bir önce.

Türkiye'de  ''  Kurtuluş  Atom  Müzesi''  Diye  bir  yer  yok.   (  Videoda  adı  geçyor.  eğer  seyredersiniz.) 

Ve  son:

Günümüzde insanların bir maden ismi olarak bildiği şirin ilçemiz BOR, sanılanın aksine Yunanca "poros" dan gelir. Fener Rum Mektebi meşhur Türkçe muallimi J.Karlos tarafından yazılan Türkçe, Rumca lugatinde Rum kilisesine tabi sehirler ve köylerin isimleri vardır. Bor Şehri de bu meyandadır. Yunancası Poros , Fransızcası Bore'dur.Bu kelime yol, deniz ve  limanı ifade eder. İlçe  Türk hakimiyetine  geçtikten  sonra  '' Poros  ''  kelimesi  az  değişikliğe  uğratılmış  ve  ziraate elverişli olmayan toprak anlamında,  ''bor''  olarak kullanılmıştır. Bizans imparatorluğunda Girit sahillerinde bu ismi taşıyan pek çok köy vardır.

KISSADAN  HİSSE:  Her  komplo  teorisine  balıklama  atlamamak  lazım. 

RESİMLER:

1- Contorium  elementinin  mucidi  Can  Kusyri  ve  elindeki  kuartz  minerali
2-  Contorium  diye  yutturulan  turmalin  kristali ( ASlında  yabana  atmamak  lazım.  Değerl  bir  taş  olup  süs  eşyası  yapımında  kullanılıyormuş. )
3- Gördes  ve  İstanbul  Boğazı  arası..Tam  367,4  Km  imiş.  Ben  ölçmedim  ama  Google  amca  427,4  Km  diyor.  Ancak  tam  düz  bir hat  çekilirse  367,4 Km  olma  ihtimali  oldukça  fazla.
4- Yazımda  bahsettiğim  gazeteci   ve  bahsettiğim  mesajı  ile  ilgili  paylaşım.
5-  İstanbul  Boğazı  kıyılarında  Erguvan (  Leylak )   ağaçları  

( Geçti Borun Pazarı Sür Eşeği Contoriuma başlıklı yazı Sami Biber tarafından 28.02.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.