Mimlenmiş sevgileri
seviyorum işin aslı sevmeye dair ömür bir de içimdeki hüznü seviyorum tüm
kırılganlığımı pasif lora niyetine içen yorgun cümlelerimi de.
Huzur mesaisindeyim
yine ve bağdaş kuran ruhumun hani o karanlık hutbesinde iblisin bir de onun mesai
arkadaşlarının… gerisini getirmek gibi bir niyetim yok zira gerisin geri
kaçıyorum nerede rast gelsem.
Şimdi desem ki
gibilerinden bir cümle kurmayı düşünüyorum ama desen ki, demeleri mi de maruz
göreceğini bilip tünüyorum ürkek ve yorgun yüreğime.
Kalender meşrebiyim
ömrün ve yüreğin yongasının oysaki iklimler seriyorum ikilem yüklü mizacıma.
Ansızın yüzümü
asabiliyorum kocaman bir tebessümün peşi sıra hele ki işkillendiklerim
karanlığı mezhep, yalanı da meşk edineni.
Hoyrat bir bahar sabahı
uyandırıldığım; nankör eşrafım hele ki sevgiyi çarçur etmenin getirdiği o
özgüveni rütbe edinmişken…
Sorsalar keşke ve ben
de cevaplasam; neden, diye. Öyle ya; maruzatım sadece sessizlik bir de yorgun
cümlelerimin çapasını uzaklara salmışken.
Dalıyorum uzun uzun çünkü
alınganım çoğu zaman.
Ve alınıyorum da has
bel kader.
Dün yoktum aslında bu
gün de yoğum yarın zaten ilgi alanına girmiyor çoğu insanın: Varsa yoksa hicap
yüklemeleri benliğime.
Karanlığı hiç mi hiç
sevmedim zaten onlar da aydınlık ruhumu kabullenemediler gitti ve sürekli
karaya boyuyorlar masumiyeti sonra da çalıp gidiyorlar yorgun zihnimin pembe
düşlerini.
Kepenklerini ise bir
indiriyorum bir kaldırıyorum; töhmet altında kalmak neymişçesine demelerim bile
suç unsuru tıpkı yalanların çıngıraklı yılan gibi dönendiği eksenimde hani olur
da bir bir ayıklarım kirini boykot edilenden ziyade cebelleşen varlığım hele ki
dünden razı ise ağlamaya yine de kurudu son zamanlarda göz pınarlarım bu yüzden
içime akan yaşlar yas tutup buduyor hayatın kırık dallarını, tünediğim ise
sürekli uzayan o nidaların konduğu köhne dünlerim.
Öncesizliğim belki de
sonramdan ayrık yoksa an bellediğim mi yarını itekleyen bir gölge kadar ihbar
ederken iç sesimi? Bu yüzden sessiz cümlelerimi temize geçiriyorum hani olur da
tutturduğum yolda aksamadan yürürüm usulca ve kimseler görmeden uçarım gönül
penceremden ve konduğum hangi gönülse bir de tebessüm ısmarlarım hemhal olduğum
sevginin boyutsuzluğunda yeniden doğmaksa tüm telaşım…
Dirildiğim bir gün
ertesi, bilmek yine ölümlü gecenin zifiri tecellisinde bir teselli bulmaksa
yazmaktan geri duramadığım yoksa o da mı bir beyanat yeniden ölmekse iştigal
ettiğim sonrasında tufan ve karanlık bir de hakkaniyet yüklü bir hayata olan
özlemim.
Yoksul cümlelerden
medet umuyorum bir de dokuduğum el emeği göz nuru umutlarım. Tüm hezeyanların
üzerini örten yürekler biriktiriyorum ve usul yorgunluğumun telaşa düştüğü iç
sesim.
S/üzgün olması gereken o
halet-i ruhiye kadar da sorumluyum sözüm ona bir de fazlasıyla tepeye diktiğim
sancağı yüreğin.
Üstü kapalı düşlerimin
ürediği hayal teknem ise az sonra kopacak fırtınadan sağ çıkma ihtimalinin
neredeyse yok sayıldığı.
Kayıp gölgeler kadar
kadrajıma girmekten aciz peşine düştüklerim.
Ha düştü ha düşecek
misal kırık heceleri onarma isteğim aslında başka hayallerim de var boykot
edilme olasılığını düşünüp içime sızan üstelik içten içe zehirleyen o peşine
düştüğüm cümleler belki de fazlasıyla onlar benim peşimde hani olur da
yakalanırım kuytuda ve esefle de üflerim içimdeki balonu sözüm ona sönecek hepten
akabinde de güneş de kaybolacak gibilerinden bir kaygıya nail olmuşken.
Sözü özü bir olmalı
insanın sanırım bu cümleyi ilk ve son uygulayan zihniyetlerin mahsulü edindiğim
ruh hali ve ansızın yüreğin de umudun ihlal edildiği.
Öğelerine ayırmaksa
ruhu ve bedeni, bir cümle zarafetinde nakşediyor hüzünlü ve sıkılgan ruhum.
Dediklerimden sorumlu olduğumun bilinci ile bilinçaltındakileri de usulca kayıt
altına alıyorum bir de öncesizliğimin girdabına takılan yarın ihtimalli
mutluluk katsayım.
Biraz da pişman gibiyim
bu aralar. Belki de külfet edinilesi yalanları sevmediğim içindir bu da
sıfatlara önayak olan yargıları yine insan ırkının.
Şimdilerde ya da gelmesi
muhtemel yarınlarda ve unutmadan söylemeliyim ki kayıtsız bir sağanağın da
ıslattığı çıplak ruhum. Sahici imgelerden kasıt oysa tüm gizlenmişliğimi bir
bir beyan ettiğim yazmakla mükellef olduğum hikâyeler. Mademki kendi hikâyemin
senaryosundan muaf tutulmuşum en azından mutlu kahramanları olan hikâyeler
dökülmeli kalemimden bu minvalde övündüğüm hüzne nasipmiş yazmadıklarım hatta
yazarken bile bihaber olduğum gidişat.
Öbek öbek duygularla
sarılı kâinat biraz da ötekileştirilmemizin uzantısı iken büründüğümüz
sessizlik sanırım genele mal etmek bir yerden sonra pek de önem arz etmiyor
zira varlığın eşkâli sadece iç ses ile doğru orantılı tabii ki de dış sesin
kayıt altında olmadığı nerede görülmüş?
Süsü olmayan bir
kadından korkmalı belki de ya da nidaları olmayan bir şehir kadar yalnızsa
insan.
Sessizlik de işin
cabası hele ki için öznel ritminde bir kaos yaşanıyorsa ve susuyorsa insan…
Sükût ikrardan değil
her zaman belki de zamane yanılgılarımız.
Bir söyle bin işit
hatta söylemesen de iç sesin vebali iken bir de geniş meşrebinde tükettikleri
insanların.
Dış ses her halükarda
hazır ve nazır beklemede oysaki dandik bir söylemdense sükûtun huzura
meylettiği.
Kara izlekler ama
rüyalar hep mavi ve pembedir.
Siyah asaletin simgesi
idi vakti zamanında gelin görün ki vicdan muhasebesi yapmaz olduğumuzdan bu
yana siyahı da içselleştirdik.
Kırık rozetime gidiyor
elim ama bilemezler asıl kırık nerede.
Bazen kocaman bir
tebessüm oysaki bilinmez gözlerin neden kan çanağı olduğu.
Dolu dolu gözlerin
belli ki göz nezlesine rast geldiği nakşeden oysaki susmaların sunumu konuşan
gözlerimdeki nem.
Zaman aşımına uğrar mı
insan?
Hem de nasıl.
Ya kopmak nedir en
nadide bileşke iken hayatla aramızdaki o uzun köprü?
Asma köprülerin dahi
daha sağlam temeli varken sormayın gitsin nedendir bunca yorgunluk hele ki
Sırat Köprüsünü yeryüzünde yürüme ihtimali üstelik sayısız kere ve ölümlerin de
en acıklı seyri yüreğin her düştüğü ateşi yok sayan hak malikleri.
Defolu bir kimlik
kimine göre ve randıman almayan bir ruh:
Öyle ya eşkâlim de
iştigal ettiğim de en haksız sunum kiminin nezdinde boş bir sayfa kadar aciz ve
kusurlu addedilen…
Emsalsiz sevdam yine o
boş beyaz sayfaya iç dökümüm üstelik bir ömür yığdığım içimin kırıntıları bana
dair ve yine dermanı yazmak iken kaygı dolu benliğin de özünden damlayan ve
şahsına münhasır satırlar ne de olsa taklit yoluyla ve nefreti de katık yapan
benliklerin sadece iç çürümesine dair iken geliştirdiği o taktik üstelik
öncelikle dönüp de kendine bakması gerekirken insanın…
Boyutsuzluğumuz mademki
tecelli etmiş Yaratan tarafından nedir bunca hüküm nedir bunca sırasını savan
gelsin buyursun misali bir yalnızlığı bile yerlerde süründüren kayıp güruhların
akıl bekçisi mazeretler ki sarmalında duyguların en içi boş tebessüm
addedilmekte yürek iken kimine göre kaportası çoktan gözden düşmüş bir isyan
kadar da gereksiz.
Kimlikler sorgulanmak
için değil ki ve yürek de içi boş bir sızı değil üstelik her anlamda gözler
önüne serilen sersem sepelek cümlelerim bazen bayat ekmek kadar kutsal bazense
evren kadar ucu bucağı olmayan serpintiler taşırken bir boyuttan diğerine ve
gün ve gün asılı kaldığım bazense yorgunluğumun dahi miadı dolmuşken…