Bu günlerde bana bir haller oldu dostlar. Sanki bir psikoloğun kanepesine uzanmışım , o da bana ’Kapat gözlerini ve çocukluğuna in ’ diyor. Nedense aklıma hep iyice çocuk olduğum yıllar geliyor.

1962-1963 Yıllarında yani henüz sekiz-dokuz yaşlarındayım. Çeşitli ailevi sebepler yüzünden Erzincan’dayız. 27 Mayıs Devrim İlkokulunun Üçüncü sınıf öğrencisiyim. Aslında memleketim Kars olduğu halde O güne kadar ne Kars’ı ne de asıl doğum yerim olan Ankara’yı tanımadığımdan, memleketimi soranlara daha önce yaşadığım şehri söylüyorum : İstanbul. Öyle olunca da yapıştırıyorlar lakabı: Tango...Yani sosyete...Ben ve sosyete ? 

Sosyete olan aslında sadece kullandığım dil. Yani ben onlar gibi celirem , cidirem değil de geliyorum, gidiyorum diye konuşuyorum. Onun dışında bırakın sosyeteliği, Victor Hugo’nun sefilleri bile benim yanımda Fabrikatör Hulusi Amcadan daha komprador.

Okulda ilk günlerde hiç arkadaşım yok. Tango olduğum için hiç kimse benimle arkadaşlık etmiyor. Hoş ben de öyle bayılmıyorum onlarla arkadaşlık etmeye...Sadece bir kız var onunla arkadaş olmak için can atıyorum ya o da imkansız gibi bir durum...Kıza resmen aşığım fakat gel gör ki kızın öyle aşk- meşk işlerine ayıracak zamanı yok...Hele konuşmaya zamanı hiç yok. Çünkü ağzı hep meşgul...Derslerde bile ha bire bir şeyler atıştırıyor...Daha o yaşlarda garanti bir seksen kilosu var.

Ben sadece onu düşünüyorum...Nasıl etmeli de bu ESME ile arkadaş olmalıyım...Yani ESMA ile...Haaa unuttum: Erzurum ve Erzincan çevresinde A harfi nedense fazla kullanılmıyor...O bakımdan da kızcağızın nüfus kayıtlarında Esma olan adı, kullanım dilinde Esme.

Ben Esme’nin aşkıyla yanarken bu derûni aşk , sınıfın diğer erkek öğrencilerinin dikkatini çekiyor...Özellikle de Fırtıhlı Sülo’nun ( Yani sümüklü Süleyman ) Fırtıhlı Sülo ve çetesi her Allah’ın günü okul çıkışında beni çamurlara beleyip eve çamurdan bir Rodin Heykeli olarak gönderiyorlar. Evde bir ton sopa üvey annemden, bir o kadar da babamdan yiyorum.

Babama anlatıyorum Fırtıhlı Sülo ve çetesinden nasıl dayak yediğimi. Daha da kızıyor. Bana döğüş teknikleri, boks dersleri filan veriyor ama her nedense Fırtıhlı ve avanesi ile karşılaşınca tüm öğrendiklerim aklımdan uçup gidiyor...

O zamanki Erzincan Valisinin eşi olan öğretmenimize anlatıyorum durumu. O da her seferinde kavga etmenin ne kadar ayıp olduğu hakkında bir konuşma yapıyor . Lakin bu konuşma Fırtıhlı Sülo ve çetesinin bir kulağından giriyor ötekinden çıkıyor..Ben her gün dayak yemeye devam...Okulda ilk bir ayım böyle geçiyor.

Bir gün ailecek babamın çok sevdiği ve evde adını sık sık yâd ettiği Hayrettin Amcalara gittik...Evden içeri girer girmez birden kalbim duracak gibi oldu... Meğer benim Esme, Hayrettin Amca’nın kızı değil miymiş? Daha babam ve üvey annem koltuklara oturmadan sordum Hayrettin Amca’ya:
- Ama bu Esma...Bizim sınıfta...Senin kızın mı?
Hayrettin Amca daha cevap vermeden Esma da atıldı:
- Aaaa Sami, Babamın hep anlattığı Kamil Amca’nın oğluymuş.

Babam, Hayrettin Amca, Esma’nın annesi, Benim üvey annem birbirlerini şapırdatırken fırsatı bulmuşum kaçırırmıyım ben de Esme’ nin elma yanaklarından şapırdatıyorum. İşin güzel tarafı o güne kadar yüzüme bile bakmayan Esme de o gün benim yanaklarımdan şapırdatıyor.

Bizim aramızda bir muhabbet başlıyor ki sormayın. Esme benim için portakallar soyuyor, elmalar dilimliyor, kekleri, meyve sularını kendi elleriyle yediriyor bana. Bu İzzet ve ikram krallara bile yapılmaz. Vakit iyice ilerliyor ve Esme beni mutfağa çağırıyor...’Yine kim  bilir ne ikram edecek’ diye heyecanla mutfağa girince Esme cebinden küçük bir çakı çıkarıyor ve ’ Gel seninle kan kardeşi olalım ’ diyor...Kan Kardeşi mi? O da ne? Hem çakı ile ilgisi ne?
-Nasıl olunuyor kan kardeş?
-Parmaklarımızı azıcık keseceğiz ve birbirine sürteceğiz. Kanlarımız birbirine karışınca da kankardeşi olacağız.

O zamanlar bilmiyordum tabii ki kankardeşlerin sevgili olamayacaklarını. İşin doğrusu korkuyordum ama Esme hiç korkmadan parmağına çakıyı dürtünce bana da cesaret geldi ve çiziverdim parmağımı. Sürtüştürme işini de yaptık ve kan kardeş olduk...Eeee bunun kutlaması da oldu elbette.

Hayrettin Amcaların evi bizim okulun yolundaydı...O bakımdan ertesi gün biraz daha erken çıktım evden...Niyetim Esma ile birlikte gitmek okula. Nitekim de öyle oldu... Esma’ların evine vardığımda onun da evden yeni çıktığını gördüm. El ele tutuşarak okula doğru yürüdük.

Okulda artık bütün teneffüslerde aşkımla beraberdik... Öğretmenin de müsaadesiyle sınıfta da yan yana oturuyorduk artık...Biz çok mutluyduk tabii ki . Yalnız bu durum Fırtıhlı Sülo ve çetesinin hiç hoşuna gitmemişti ve sürekli bana parmak sallayıp ’ Biz sana okul çıkışı gösteririz’ işaretleri yapıyorlardı Esma’ya çaktırmadan...

Okul çıkışı Öğretmenimiz Esma ile konuşmak istediğini söyleyince Esma ’ Sen git istersen ben hemen sana yetişirim ’ dedi. Ben yavaş yavaş yürüyerek evin yolunu tuttum... Daha bir kaç adım atmıştım ki Fırtıhlı ve çetesi önümü kestiler.

- Ula gavat. Yediğin dayaklar yetmedi mi? Şimdi bir de Esme ’yi elimden almaya kalkıyorsun ki artık ölümlerden ölüm beğen.

Eyvah ki eyvah...Bu sefer gözünü kan bürümüş Sülo’nun. Artık çamur banyosuyla kurtulmanın da imkanı yok. ’ Abi ’ filan diyorum ya Sülo’nun aldırdığı yok. Sülo yumruğu kaldırdı...Benim pantolon paçalarından aşağı ılılk ılık bir ıslaklık inerken gök gürültüsünü andıran bir ses duydum.

- Heeeeyyy ne oluyor lan orada?.

Baktım Esme bolduzer gibi geliyor. Eyvah benim yüzümden o da dayak yiyecek...

- Esma sen karışma...Ben alıştım zaten her gün dayak yemeye..Bir de sen yeme bari.
- Samiiii...Sen hele şöyle kenara çekil bakayım. 
Beni adeta bir kuş misali kaldırmasıyla duvarın kenarına koydu...Çantasını sırtından indirip bana verdi. Önlüğünün kollarını kıvırdı iyice veeeee...

Birden bire güpegündüz ortada tek bulut yok, hava oldukça güneşli ama evet birden bire öyle bir şimşek çaktı ki ne olduğunu ancak bir kaç saniye sonra Sülo yu gözünü tutup ’ Oy cözüüüüm ’ diye yerde kıvranırken anladım. Diğer arkadaşlarından biri suratına yediği müthiş bir kafa darbesiyle ’ Burnum, burnummm’ diye inlerken , diğeri midesine inmiş olan yumruk oturtması sebebiyle kusmakla meşguldü...Esma sadece ve sadece on saniye içinde üçünü birden hastanelik etmişti.

Sülo ve çetesi dörtnala kaçarken Esme yanıma geldi..Koluma girdi.

- Bir daha sana bir sataşan olursa sadece işaret et tamamdır. 

O zaman anlamıştım kankardeşliğinin ne demek olduğunu.

Esma sordu:

- Pantolonun ıslanmış. Hayırdır?
- Şeyyyy...Sen gelmeden önce Sülo beni yere düşürdüydü. O zaman yerdeki su birikintisinden ıslandı işte.

Anlamıştım ki kan kardeşliği aşkın en ileri boyutuydu. Korkudan işediğini anlamak ama bunu yüzüne vurmamaktı kan kardeşliği
( Bir Kan Kardeşlik Hikayesi - Esme ( Esma ) başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.06.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.