Ne mutlu ki hepimiz insan olarak
dünyaya geldik... Rabbımıza binlerce kez hamdüsenalar olsun. Tamam, insan
olarak geldikte, acaba insan olmanın gereklerini yerine getirebiliyor muyuz?
Laf olsun diye mi yaşıyoruz, yoksa yaşadıklarımızdan, yaşattıklarımızdan
çıkarımlar yapıp da hayatı anlamlandırabiliyor muyuz? Budur önemli olan...
Zamanımız kısıtlı, ölüm var, ölüm. Çok şükür ki var, ya olmasaydı? Sık sık
sorun bu soruyu kendinize, ''Ölüme Hazır mıyım?'' ya da ''Ölüme ne kadar
hazırım?'' Öyle ya anlık mesele... Bir araba kazası, bir ufak yürek sıkışması,
bir zehirlenme, sizi alıp da koparır bir anda sevdiklerinizden... Küfür üzerine
bir hayat sürüyorsanız, işiniz çok zor. Orada, ahirette sorulacak sorulara
cevap vermekte haliyle zor olacaktır... Torpil ve telefon ile joker hakkı da
yok üstelik...
Bir Hadis-i Şerifte ''Nasıl yaşarsanız öyle ölürsünüz, nasıl ölürseniz öyle
diriltilirsiniz.'' buyuruyor Sevgili Peygamberimiz Hazreti Muhammed sav. Biz
kullar, ama az, ama çok günahkarız. Hiç bir kul kendini garanti olarak cennette
görmemelidir... Yine başka kutsi bir hadiste "Hiç kimse kendi ameliyle
cennete giremez. Ta ki; Allah'ın rahmeti olmadıkça." buyrulmaktadır...
Bir diğer önemli konu da Vatan Sevgisidir. ''Vatan Sevgisi imandandır.''
denildiği üzre, bu vatana ne kadar hainlik eden varsa, onlar bir kendilerini,
bir de imanlarını sorgulasınlar. Vatana hainlik sadece askere ve polise silah
sıkmak ile de olmuyor. Devlet de önemli kademelerde olup da başkalarının
bilmemesi gereken bilgileri, birilerine vermeye kalktığınız zaman ya da
çalıştığınız kurumlarda işlerinizi savsakladığınız zaman veya devlet mallarına
bile bile zarar verdiğiniz zaman, bu tür olaylarda vatan hainliğine
girmektedir... Çocuklarımıza daha çok küçük yaşlarda bu sevgiyi ve bağlılığı
aşılamalıyız alabildiğine...
Okuyorum, ama niye okuyorum? Bu soruyu da sorun kendinize zaman zaman... Bir
takım bilgileri papağan gibi tekrarlamak için mi okuyoruz acaba? Bilgi, kültür
ne güzel, beynimizi aydınlatıyor, ruhumuzu dinginleştiriyor, huzur veriyor.
Birilerine bilgimiz ile hava atmak için mi okuyoruz? Böyleleri de vardır
mutlaka... Kul olarak bize emredilen ilk emirlerden birisi ''Oku'' bunun için
de okuyoruz. Zaman zaman hayatı da okumalı oysa... İnsanların gözlerinin içine
içine baktığımız zaman sevgiyi, aşkı okumalı...
Gece olup da yatağa uzandığımızda kaçımız o günün muhasebesini yapıp da
kendimize sorular soruyoruz? ''Ben bu gün kimlere iyilik yaptım?'' Ya da tam
tersi olarak ''Bu gün benim elimden dilimden, belimden kim kötülük gördü?''
İstemeden ya da bilerek kötülük yaptığınız insanların kalbini tekrar nasıl
kazanırsınız? Bunu da soralım kendimize...
Nasıl geldiniz bulunduğunuz yaşlara? Bir an da geçiverdi seneler değil mi?
Belki altmış, yetmiş, seksen, hatta doksan... Ağzınıza bir sakız aldınız,
çiğnediniz ve eridi gitti... Pişmanlıklarınız dolu hayatta belki... Oysa ki
olgunluk çağlarında Hakkın rızasına uygun yaşamış olsaydınız, belki de
pişmanlıklarınız daha az olacaktı, daha huzurlu olacaktınız... O zamanlar hiç
düşünmediniz ''Ölüm var'' diye... Belki de bazı inançsız bilim adamlarının
''Ölüme illa ki çare bulunacak.'' safsatalarına bile inandınız durdunuz boş
yere...
Son olarak da bu soruyu her yaşta ve her zaman da sorun kendinize ''Ben bu
hayatı ne kadar hak ettim ve daha ne kadar hak ediyorum?'' Önce bir kendinizi
yerden yere vurun, kendiniz ile hesaplaşın, kendiniz ile barışın, daha sonra
çevrenizde ki insanları, eğer ki kendinizi yerden yere vurmaktan vaktiniz
kalırsa tabi, eleştirmeye çalışın derim. Ölümü de bir an olsun aklınızdan
çıkartmayın, hakeza ölüm dünyada Allah'ın adaletinin tecelli ettiği en güzel
olaydır. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...