Tanrı genel ilahiyat terminolojisinde inançların en yüce belirlediği varlık manasına geliyor; genel bir kavram. Bu yüzden İslam tanrısının genel tanımı olarak özelleştirilmiş "Allah" sözcüğü yerine kullanılması her manada makbul sayılmaz. Hiçbir kendini bilen İslam ilahiyatçısı "Yunan allahları" demez; "Yunan tanrıları" der. Demem o ki bu iki sözcük manada yer yer eşdeğer olabilse de tümden eşdeğer değillerdir.

İslamiyet, Allah'ın 99 adı vardır der. Ancak, yan tanımsız ve bilgisiz sadece "Allah" dendiğinde bile doğrudan Müslüman tanrısı anlaşılır. Diğer tanım sözcükleri ek ifade veya bilgiye bağlanmadan 'Müslüman tanrısı’ ifadesine kesin onay vermez.

Sadece "Tanrı" dendiğinde ise, "kimin tanrısı; hangi tanrı?" sorularının yanıtı yan bilgiyle tamamlanmadığında, herhangi bir ilahi inancın kendini bağladığı en üstün varlık kavramı oluşur.

"Allah tanımaz" sözüyle, "tanrı tanımaz" sözü eşdeğer değildir. "Tanrısız" sözcüğü herkesi, "Allahsız" sözcüğü sadece Müslümanı muhatap alır. Felsefi çalışmada "allah" bilgisi değil de tanrı bilgisi irdelenir. Çünkü allah sözcüğü tüm tanrıları kapsamaz gibi gelir düşüncenin önüne. Ancak İslami düşünce içinde özellikle "Allah" bilgisi ele alınır; çünkü tanrı kavramının kapsadığı inanç ilahları İslamiyet sınırlarıyla tekleşip özelleşmiştir.

"Allah" yerine "Tanrı" demede hiçbir sakınca yoktur; yeter ki manaya cuk otursun. "Tanrım, sen beni bağışla!"; "Tanrı Müslümanı korusun!"; "Tanrı'nın adaleti sabırlıdır."; “Tanrı’ya şükür!” ... gibi ifadelerde fark etmez.

 "Müslümanların tanrısı Allah'tır.";  "Ateist, Tanrı'sız demek değildir; fakat kesinlikle Allah'sızdır..."; gibisinden cümlelerde yer değiştirmeler ifadede sorunlu anlam oluşturur.
*
Seçmeli din dersi:

Lisede din bilgisi dersi seçmeli oldu. Benden başka kimse bu dersi seçmedi. İlginç bir deneyim oldu. Bir ben, bir de öğretmen; baş başa. Dersi kütüphanede yapıyoruz. Aslında yaptığımız dersten çok din ve Tanrı üzerine samimi sohbet oluyor. Öğretmen hemen her derste Tanrı’nın varlığını bana kanıtlarıyla ifade etmenin coşkusuna kapılıyor, bu konuda aklıma ne gelirse sormamı teşvik ediyordu.
*
-Hocam Tanrı kendini neden görünmez tutuyor?
-Belki de biz Tanrı’nın içinde olduğumuz için onu göremiyoruz. 
-Nasıl yani?
-Tanrı her şeyse, o şeylerden birinin her şeyin bütününü görebilmesi mümkün değildir diye düşünüyorum. Tanrı ancak sezgiyle görülebilir.

-Enerji ve maddenin evrensel düzenini, canlı ve cansız ortamların birbirine geçmiş evrim halkalarını bilimsel olarak tanıdıkça dini inançların zamanla zayıflayıp ortadan kalkacağı söyleniyor. Sizce bu olabilir mi?
-Bence tersi olacaktır. İnsan yaşadığı ortamın 100 kadar elementten, yani ne denli basit bir kaynaktan sonsuz çeşitliliğe evrimleştiğini anladıkça Tanrı’ya daha da yaklaşacaktır. Bu bağlamda dini inançlar zayıflar gibi görünürken aslında yeni yorumlarıyla zamanın ruhuna uygun ve Tanrı’ya daha yakın dinsel inançlara dönüşecektir.

-Peki, Hocam evrim teorisi ispatlandığında Âdem ile Havva’ya ne olacak?
-Bence değişen bir şey yok. İster dini inanç bilgisiyle Âdem ile Havva’dan, ister bilimsel doğrulama ile evrimleşen canlı âlem kökeninden iz sürerek ilk insanlara çıkalım; sonuç olarak, yaratıcıya Tanrı dememize engel bir kanıt bulunmuş olmayacaktır. Belki de o zaman dini inanç bilgisi bilimsel bulguya göre yeniden yorumlanabilir. Tanrı insanı çamurdan yarattığını söylüyor. Yani su ve gerekli elementlerin harmanlanıp uygun enerji ortamında canlılaşması ve daha sonra gelişken bir değişime uğrayarak insana kadar evrimleşmesi gerçeği ilahî aklın, yani Tanrı’nın arzusuna da bağlanabilir. İnsan inanmak istedi mi inancını doğrultacak bir neden bulur.

-Ama Hocam, Âdem’i ve Havva’yı Tanrı önce cennette yaratmış.
-Elbette öyledir; ne de olsa cennet Tanrı’nın en gözde tasarımıdır. Her şeyi orada yaratmış olmasında bir terslik göremedim. Ayrıca kim diyebilir ki cennetin Dünya’da olmadığını? Dünya Tanrı’nın hayalini gerçekleştirdiği cennet ve cehennem tasarımı olamaz mı? Ben “olur” desem hangi bilgi aksini ispat edecek? Sadece Tanrı verebilir bunun cevabını. Dünya’nın eşi benzerini buluncaya kadar benim cevabım Dünya’nın cennet mekânı olduğudur. Onu cehenneme çeviren bizim günahlarımızdır.

-Bir yanda Tanrı her yerde ve her şeydir; o yemez içmez, uyumaz yorulmaz derken, neden Tanrı’nın evreni 6 günde yarattığı ve yedinci gün dinlendiği söylenir? Bu bir çelişki değil mi?
-Bence bu, insanın Tanrı’yı yücelten kavramsal bir benzetme yakıştırması. Üstelik İslami bir inanış da değil bildiğim kadarıyla. Gene de diyebilirim ki, verilmek istenen mana “Ol, dedi ve oldu” hikâyesidir. Yaratımını bitirip kaderlemiş ve farklı düzeylerde iradelendirmiş olduğu hükmünden sayılır. Yedinci günün boş bırakılması Tanrı’nın yorulduğu anlamına gelmez.

-Ancak, yaratımın 6+1 günde bitmiş olduğunu varsayarsak, Tanrı’nın sekizinci gün ne yaptığını da merak eder duruma düşeriz. Hâlâ dinleniyor mu, yoksa başka bir evren mi yaratmaya başladı?
-Tanrı’nın günlerinin Dünya günlerine eşit olduğunu söyleyemeyiz; çünkü Tanrı’nın günü dünyaya değil tüm evrene ve evren dışına bağlı bir kavramdır. Bu açıdan bakınca Tanrı’nın hâlâ yedinci gününde olduğunu da söyleyebiliriz.

-Belki o yedinci gün şimdi içinde bulunduğumuz evrenin başlangıcından kıyamete kadar geçecek olan zamanı simgeliyordur. Yedinci günün, yani zamanın sonu kıyamet ve yeni bir başlangıç…
-Neden olmasın? Hem bu dediğin, Tanrı’nın insanların yaptıklarına neden pek karışmadığını da açıklar gibi duruyor. Son peygamber Hz. Muhammed ve son din İslamiyet’ten sonra hepten de karışmaz oldu sanki.

-Belki de “bundan iyisini ben bile yapamam” deyip emekli olmuş ve kendine bir tatil evreni yapmakla meşguldür.
-Allah mizahın nezih olanını sever. Senin bu takılman bana hoş geldi; dilerim Allah da hoşnut olur. Âmin! Belki de hâlâ şöyle bir durup yaratım eserini seyretmektedir. Her şeyi diyebilirim de doğru olan tüm bu zamansal yakıştırmaların Tanrı’nın gücünü simgeleyen mecazi anlamlar yüklü olduğudur. Tanrı’nın günü yoktur. Aslında Tanrı zamansız bir sonsuzluğun imzasıdır.

-Hocam, diğer canlı ve cansızlar önceden düzenlenmiş kurallar içinde hayatın bilincinde olmadan var ve yok olurlarken, insan neden kendi varlığının ve yok oluşunun zamansal ve maddesel evrelerinin bilincine erdirilmiş dersiniz?
-Bu Tanrı’nın bir sırrı olarak kalacak sanırım; ancak sezgilerim diyor ki, Tanrı kendini bilinir yapıp onurlandırması için insana tarihsel bilinç oluşturabilen düşünebilme yetisi vermiş olabilir. Düşünen insan Tanrı’nın gururudur. Belki de bizi kıyamet sonrası kuracağı yeni evren düzeninde kullanacağı bilgiyi test etmede yardımcı seçmiştir. Ben yardımcı seçtiği inancındayım.
***
- İşte böyle geçiyordu dersler. Dünya’nın güneş çevresindeki yörüngesi birkaç santim oynasa, dünya ısısı birkaç derece artsa, 10 şiddetinde bir deprem olsa, ay büyük bir gök taşına toslayıp yörüngesinden çıksa ve dünyaya çarpsa ne felaketler olur gibi konuları da Tanrı’nın gücüne bir kanıt ararmışçasına tartışırdık. Evrensel varoluştaki bunca ince ayar tesadüf olamaz tespitiyle verilen hüküm mantığına dayanarak “Tanrı” bilgisini somut gerçeklik yapmaya çalışırdık. Ancak şimdi biliyorum ki mantığa uygunluk inancı güçlendirse de bilimsel gerçeklik sayılamaz. Zaten bilim de Tanrı’yı ne var ne yok etme derdindedir; bilim, var olanın bilgisiyle var olabilirin bilgisini yapma işidir. Tanrı, varoluşun tüm bilgileri bilimsel çözüme getirilmeden bilimin somut bilgi yapabileceği bir kavram değildir. Tüm varoluş bilgisi de ancak kıyamet günü bilimsel nitelik kazanabilir olduğundan Tanrı bilgisi bence bilimin merakında kalsa bile hiçbir zaman bilimsel bilgiden olmayacaktır.

Ve çok ilginçtir ki Tanrı bilimsel somutlukta bilgi olamadıkça evrensel inancın en sağlam bilgisi olarak kalacaktır. Yani, bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin dinsel inanç hep olacaktır.
***
Muharrem Soyek
*
Not: foto NASA Heart_Jenkins_3280

( Tanrı Ve Allah Kavramı Üstüne Beyin Ezmesi başlıklı yazı M. Soyek tarafından 5.12.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.