Her insan bir şekilde mutlu olur, bir
şekilde hayattan zevk almaya bakar. Benim de ellerim ve gözlerim onlar üzerinde
gezindikçe hayattan zevk alıyorum. Seviyorum onları, tepeden tırnağa kadar
süzüyorum önce. Sarılıyorum bir sevgiliye sarılır gibi, okşuyorum onları. Her
şeyden önce bana dinginlik veriyorlar, coşku veriyorlar, ruhumu
dinlendiriyorlar, beni doyuruyorlar. Çok para istemeseler de, yine de kendini
ağıra satan da var, ederi çok az olup aslında paha biçilmez olanda var. Ta
çocukluktan başlar aslında onlar ile aşkım, muhabbetlerim gönlüme yıldırım hızı
ile girmeleri. İlkini teyzem getirmişti ilkokul üçüncü sınıfa giderken. Dış
görünümü parlak ve alımlıydı öylece âşık oldum ben ona yani kitaba, okumaya.
Adı mı? Hemen söyleyeyim ''Bin bir Gece Masalları'' Hani bilirsiniz
televizyonda da aynı isimle oynayan bir dizi vardı baş rolünde Bergüzar Korel
ile Halit Ergenç'in oynadığı ve onda da Şehrazat vardı, benim okuduğum kitapta
da Şehrazat vardı. Çook uzun yıllar sakladım ben o ilk kitabımı, sonra da bir
yakınıma hediye etmiştim...
İlk okuduğum kitap belki bir masal kitabıydı ama daha sonraları hep hayatın
gerçeklerini okudum. Her ne kadar gerçekler çoğu zaman insana acı verse de.
En mutlu olduğum mekânların başında gelir kitapçılar ve sahaflar. Zaman zaman
sahaflarda çok kıymetli kitaplar karşıma çıkıyor. Kimisini hemen alabiliyorum
cebimde param varsa, kimisini almayı da erteliyorum, tabi ertelediğim zaman
aklıma almayı koyduğum kitabı da bir başkası almış olabiliyor.
Onlar o raflarda o kadar çekici duruyorlar ki konuşuyorlarmış gibi geliyor
adeta bana. Birinin yanından geçip de onun yanında ki diğerini aldığım zaman
öbürlerinin sanki bana küstüğünü ve gönül koyduğunu zannediyorum ''Ah Ahmet
ağabey bizi görmeden geçti, bir daha ki sefere belki alır bizi de çantasına
koyar.'' diyorlarmış gibi geliyor bana...
Ben onların sayfalarını hiç bir zaman katlamadım, sadece aralarına ayraç
koyardım kaldığım yeri unutmayayım diye. Kütüphanemde tozlanmalarına izin
vermedim çoğu zaman. Hiç birini kötü bilmedim. Kötü olarak, zararlı yayın
olarak bilinenlerin bile insanın olumlu yönde bilinçlenmesine, kişi sağlam
bilgi ve düşünceye sahip olduğu zaman katkı yapacağını her zaman göz önünde
tutmuşumdur.
Uykusuz gecelerin sabahında ya da yanımda sevdiklerim, çocuklarım olmadığı
zaman, eğer bir yerlere gittilerse onlar beni avuttular. İşten arta kalan
zamanlarımda çoğu zaman yanımdaydılar. Yüce Yaratıcı öyle buyurmuştu ''Oku''
demişti. Hem sadece bana da söylememişti, sadece Müslümanlara da söylememişti,
bütün insanlığa söylemişti. Ama maalesef insanların birçoğu onun emirlerini göz
ardı ve kulak ardı ettiler. Yüce Yaratıcının ''Oku'' dediği kitabı tuttular
muhafaza içinde duvarlara astılar, içindekileri okuyup, inceleyip,
anlayacaklarına... İşte aslında şu zamanda içinde bulunduğumuz karmaşanın,
anarşinin de sebeplerinden biri gereken kitapların gerektiği gibi okunmaması ve
cahillik değil mi? Müslümanlar layığı ile okumadıkları için bu gün emperyalist devletler
tarafından alabildiğine sömürülüyor. Müslümanlar bu gün okumadıkları için
emperyalistler ile savaşacaklarına birbirleri ile savaşıyorlar. Müslümanlar bu
gün okumadıkları için üzerilerine bomba bağlayıp insanların arasına girip
intihar ediyorlar, sonrada cennete gireceklerini zannediyorlar. Müslümanlar
okumadıkları için dünya bilimine ve sanatına doğru düzgün katkı yapamıyorlar.
Allah hepsine de akıl fikir versin... Honor'e de Balzac ne güzel söylemiş
''Bilginin efendisi olmak istiyorsan çalışmanın kölesi olmalısın.'' Hepinize en
derin sevgi ve saygılar...