Vefat anında borcu dolayısıyla cenazesi haciz memurlarınca el konulan son Osmanlı Sultanına yakıştırılan “Giderken altınları topladı” iftirasına en güzel cevap aslında bu ölüm sonrası yaşananlardır. Vatan toprağından uzakta kimsesiz ve parasız pulsuz vefat eden Son Sultanın vasiyeti ise bir başka hicrandır.Vahdettinin vasiyetinde “dünyaya gözlerimi açtığımda ezan sesini duydum.Bu gurbette en çok o ezan sesine hasret kaldım. Vefatımda müsaade ederlerse İstanbul’a, müsaade, edilmezse ezanın okunduğu bir İslam ülkesine defedin” Ancak ne hazindir ki vatan hainlerine bile müsaade edilen bu toprakta gömülmeyi bir ay hastane ve gemi kameralarında onun naşını kabul edecek bir ülke aranıyor.
Külliyenin avlusunda hizmet eden Suriyeli ise gönül telimize dokundu. Camii tadilat kararı alınınca emekli olan Suriyeli imam, bütün zamanını bu bahçenin temizliği ve bakımına ayırmış. Neden diye sorduğumuzda eliyle Mimar Sinan’ın kalfalık eserim dediği camiyi gösterek ”sizin ecdadınız buralarda hep bir şeyler yaptı. Sonra Fransızlar geldi onlarda hep yıktılar. Ben böyle ecdada hizmet etmeyeyim mi” Bu Suriyeli hemen ardından da bize henüz yeni yeni olmaya başlayan ecdadın kabirlerinin bulunduğu avludaki meyva ağaçlarını göstererek “bunlar sizin ecdadınızın istediğiniz gibi koparın yiyin “derken boğazımızda hıçkırıklar düğümlendi.
Avludan ayrılırken ecdadımız hakkındaki ders kitaplarımızdaki ibareleri bir defa daha hatırladım..Acaba tarih bizim için neler yazacak diye düşünmeden edemedim.Benim gibi kafiledeki hemen herkes hüzünle ayrılırken kabirlerinde okuduğumuz birer Fatihaları kendilerine haksızlık ettiğimize inandığım ecdadıma birer özür paketine sarıp gönderdim. Rabbim kabul buyurursa…
Arabamız bir başka hüzünlü mekana doğru yol alıyordu. Binin üzerinde Sahabenin bulunduğu Sahabe kabristanında bizi neler bekliyordu bilemiyorduk. Sahabe kabristanı açık bir alanda etrafında ve içinde hiçbir gölgeliğin bulunmadığı bir mekan. Sevabı düşünülerek vefat edenler için hemen her yer mezar haline getirilince doğal olarak bizim Türkiye de görmeye alıştığımız yeşillikler içindeki kabir yerine her tarafı taş olan bir mekan ortaya çıkıyor.
Sahabi kabristanında Peygamberimizin zevceleri Ümmü Habibe ve Ümmü Seleme validelerimizin kabirleri, Hz. Ali`nin kızı Ümmü Gülsüm, Hz. Hüseyin`in kızı Sakine (radiyallahuanha) nin ve İmam Zeynel Abidin`in oğlu Abdullah`ın türbesi ve sahabeden Ümmü Mektum’un mezarları birbirine yakın mevkilerde yer alıyor.
Kabristanın hemen orta alanında Peygamberimize ilk iman eden sahabelerden Bilali Habeşinin kabri bulunmakta. İstanbul belediyesi tarafından restorasyonu yaptırılan türbe yaklaşık 1 ay sonra açılacak. Burada Caferi Tayyar Hazretleri gibi ünlü sahabelerin ve Kerbela şehitlerinin kabirleri bulunmaktadır. Rehberimizin arkasından çifte yeşil kubbesiyle diğerlerinden ayrılan mekâna doğru ilerliyoruz. Türbe değil sanki bir ev gibi. İçeri girdiğimizde çeşitli İslam ülkelerinden gelmiş gözyaşların akıtan ziyaretçilerle dolu. Zorda olsa kimseyi incitmemeye dikkat ederek kabrin yanına varabildik ve ruhuna Fatihalar gönderdikten sonra başkalarına fırsat verebilmek için oradan ayrıldık. Rehberimizin naklettiği bir kıssayı anlatmak istiyorum.“Peygamber Efendimizin vefatından sonra Medine’den ayrılarak Şam’a yerleşen Bilal Habeşi, uzun yılların ardından gördüğü bir rüyadan dolayı tekrar kutsal topraklara gider. Sesini özlemiş olan Medine halkı ve Peygamberimizin Sevgili torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin ezan okuması konusunda ısrar ederler. Önceleri çekingen davransa da ısrarlara dayanamaz, bir sabah namazında ezan okur. Bilal Habeşi’nin sesini duyan Müslümanlar Peygamberin günlerini hatırlayarak heyecanlanırlar. okuduğu ezanla Resulullah'ın hasretiyle tutuşmuş olan bütün ahali sokağa dökülerek Resulullah'ın sağ olduğu günleri hatırlamış ve sanki Resulullah kalkmış ta Bilal'e ezan okutmuşçasına herkes hıçkırıklara boğulmuştu.
Hz. Peygamberin ölümünden sonra ilk ve son okuduğu ezan olur. Bundan sonra Bilal’ı ezan okurken gören olmaz. Şam’a döner ve 642 yılında ömrünü orada tamamlar. Ehli Beyt Mezarlığı olarak bilinen (Bab'üs Sağir) mezarlığa defnedilmiştir.

GÖZYAŞI ASIRLAR ÖTESİNE

Ehl-i Beyt kabirleri ise bir başka hüzünlü. Bu mekanlarda Kerbela da yaşananlar tarih sahnesinden geçip gözümüzün önüne gelince Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin’e reva görülenler yüreklerimiz dağlıyor. Üç ehli beyt hanımı olan Hz. Hasan’ın kızı Eymun, Esma bin Humeys, Müslim Bimakil’in kızının kabirlerinin yanında Hz. Hüseyin ile birlikte 16 arkadaşının başlarının vurularak Şam valisine hediye gönderilmesini hatırlayınca içiniz hüzünle doluyor. 16 başın temsili olarak bulunduğu Türbe Hz. Resulullahın dünyada en çok sevdiği ciğerpareleri olan torunları bir başka hüzün mekanı..
Peygamberimiz savaşa giderken yerine Medine de vali olarak bıraktığı ve adına Abese süresi inen ama sahabi Abdullah Bin Ümmi Mektum’un kabride sahabi mezarlığında bulunmakta.
Şehrin hareketlendiği akşam üzerine doğru bir başka hüzün mekanına doğru yola çıktık. Hz. Ali’nin kızı.Hz. Hüseyin’in ablası Seyide Zeynep (r.a.): Peygamber Efendimizin torunu, Hz. Ali ve Hz. Fatma'nın kızları, İmam-ı Hasan ve Hüseyin'in kız kardeşidir. Kabri (diğer bir rivayete göre ise makamı) Şam'daki Seyide Zeynep camii içerisindedir. Hz.Zeynep (r.a) Kerbela vakasını bizzat yaşamış, bütün yakınlarının ölümünü izlemiş, çok cefalar çekmiş, yüksek manevi makamlara sahip hanımlar arasındadır.
Şiilerin rağbet ettiği, kubbesi ve muhtelif yerleri 4,5 ton altın kaplı olan Seyyide Zeynep Camiinin iç duvarları ve etrafı tezhip süslemesi ile gerçekten çok hoş. Ayrıca geniş olan avlusunda bulunan iki minaresi de çinilerle esmayı Hüsna ile süslenmiş. Cami bugün Şiilerin kabesi durumunda. Son on yılda büyük yatırımlar yapılmış, kubbesi som altin, minareleri ve duvarları nefis çinilerle kaplı camiye her yıl binlerce İranlı ziyarete geliyormuş.

Hızlı bir Şam turunda nefes nefese kalmıştık. Bizim için içinden geçerek geldiğimiz Emevi camii bir nevi soluklanmak için ideal bir yerdi. Ayakkabılarımızı elimize aldığımızda avlusu mermerlerle kaplı Emevi camisinde yalınayak gezeceğimi hiç düşünmemiştim.
Emeviye Camisi, şehrin en büyük, en eski ve görkemli camisidir. Kilise olarak kullanılmakta iken Şam'ın Müslümanlar tarafından fethedilmesinden sonra, 705 yılında Emevi Halifesi Velid bin Abdülmelik tarafından bir kısmı camiye çevrilmiştir. Daha sonraları yapılan tadilatlarla genişletilerek bugünkü halini almış ve tamamı cami olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ezanların koro halinde okunduğu Emevi caminin üç minaresi bulunmakta. Minareyi Aruz(Gelin minaresi), Ak minare ve Katabey minaresi. Dünya üzerinde Kabe , Kudüs’ten sonra en eski ibadet yeri olan Emevi cami Abdülhamid hana kadar 7 yangın, 5 deprem 3 düşman istilasına maruz kalıyor.Moğolların yakıp yıktığı caminin tüm giderlerini Sultan Abdülhamid karşılıyor.
Dikdörtgen şeklindeki caminin önünde ve üç yanında, iki katlı revaklarla çevrili büyük bir avlu yer almaktadır. Caminin avlusuna ayakkabılar çıkarılarak girilmektedir. Hanımlar için diğer camilerde de olduğu gibi camiye girerken burka denen kapalı kıyafetler kiralanıyor. Geniş ve görkemli yapısı avlu içinden daha bir başka görünmektedir.
( Hüzünle Karışık Özür Borcu Suriye Seyahat Notları 5 başlıklı yazı abbas-levent tarafından 20.01.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu