1
Patates ne haber? Ne var ne yok? Küçükken o kadar çok o kadar çok severdim
ki seni, annem, babam, anneannem daha da bir dolu akrabalarım hayret ederlerdi
bu duruma... Bilirsin o zamanlar kan kırmızı ketçap pek yoktu piyasada tuzu
basardık üstüne ve hop mideye gönderirdik. Ne tansiyonumuzun düşmesini
çıkmasını dert ederdik o zamanlar ne de kimse bize ''Aman ha üç beyazdan uzak
durun sakın tuz un şeker yemeyin.'' derdi...
Ah patates ah! O zamanlar daha küçüktüm, çocuktum, ufacıktım, bücür bir şeydim.
Senin ağaçta yetiştiğini zannederdim. Meğerse toprak altında yetişir
olgunlaşırmışsın. İlkokul arkadaşım İsmail ta o zamanlar söylemişti de ben
inanmamıştım. ''Hadi lan git oğlum toprak altında olur mu patates ağacı vardır
mutlaka.'' diye de ona çıkışmıştım.
Gençliğimizde çok takılırdık Kızılay'da arkadaşlar ile birahanelere, en güzel
de bira ile patates giderdi her ne hikmetse... Bir, iki, üç hemen önümüze
gelirdi tabaklar dolusu duble patatesler. Homini gırtlak iki dakika da mideye
indirirdik...
İshale birebir iyi geldiğini çok iyi biliyorum ki geçmişte de başıma
geldiğinden ne zaman yediysem benim yüzümü kara çıkarmamışsındır. Bu
kıyaklarını nasıl unuturum senin patates. Kızardık bazen arkadaşlarımıza
patates kafa derdik. Ha az kalsın unutuyordum, bir de senin püren ile salatan
çok güzel oluyordu değil mi? Kimsenin ezilmesine taraftar olmasam da her ne
kadar, patatesin yani senin ezilmen bir o kadar lezzet veriyordu dilimize ve
midelerimize. Nişasta bakımından zengin olduğunu herkes biliyor zaten. Şeker
hastalarına da iyi geldiğin bir söylenti değil artık bilinen bir gerçek.
Patatesim benim, ne tatlısın sen. Şimdilerde benim çocuklarda çok seviyor
seni... Anneleri de zırt pırt yapar önlerine koyar... Kartofil de diyorlar,
zaman zaman kartol da diyorlar da yine de en güzeli patates ismi... Bol bol
yiyin ekmek niyetine...