Makale / Eleştri Makaleleri

Eklenme Tarihi : 25.07.2018
Okunma Sayısı : 1851
Yorum Sayısı : 6
HİÇ KÖY  ÇOCUĞUNA KEMANLA  BACH ÇALMAYI  ÖĞRETEN BİR  YERLE DÜNYANIN  BALIĞIN  SIRTINDA OLDUĞU ÖĞRETİLEN  YER  BİR  OLUR  MU?

Evet,  yazımızın  başlığındaki  soru  daha  doğrusu  hüküm  İmam-Hatip  Liseleri  ile  Köy  Enstitüleri  arasındaki  farkı  ifade  ediyor.

Köy  çocuklarına  kemanla  Bach  çalmayı öğreten  okullar  Köy  Enstitüleri,  dünyanın  balığın  sırtında olduğu  öğretilen  okullar  ise  İmam-Hatip  Liseleri oluyor  bu hükümde(!)

Alıntı yaptığım  yazı aslında bu  kadar  değil...  Böyle  bir  karşılaştırmayı  yapan  şahıs,sözlerini  '' İmam-Hatipler  Kapatılsın''  Diye  noktalamış.

''Neden  kapatılsın? '' Diye sormaya  bile  gerek  yok. Çünkü  İmam- Hatiplerde  çocuklara  kemanla  Bach  çalmayı  öğretmiyorlar.  Ama  daha  da  kötüsü   Köy  Enstitülerinde özellikle kız  çocukları  tam  bir  ahlak  abidesi  olarak  yetişirken  İmam-Hatip Liselerinde  ahlaksız,  edepsiz  şıllıklar  olarak  yetişiyorlar.  Aynen  2.  Resimde  gördüğünüz  gibi.

Köy  Enstitülerinde  yetişmiş  kızlar  veya  erkekler  içinde  öğretmenlerim  olan  pek  çok  eli  öpülesi  insanlar  vardı.  Dolayısıyla  Köy  Enstitülerinden  yetişmiş  olan  ve  çok  büyük  bir  bölümü  artık  hayatta  olmayan  o  insanların  arkasından ''  Bana  bir  harf  öğretenin  kırk  yıl  kölesi  olurum '' düsturuyla saygısızca bir  söz  söyleyemem. Üzerimde  emekleri  çoktur,  emeklerine  ihanet  edemem.  O insanları her  zaman saygı,  sevgi  ve  rahmetle  anarım. Özellikle  de  bana  öğretmenlik  mesleği  ruhunu  aşılamış  olan  Bakırköy  Lisesinden  Edebiyat  öğretmenim, bir  Köy  Enstitüsü  mezunu  olan Rahmetli Hayriye  Ilgaz'ın  aziz  hatırası  önünde  saygıyla  eğiliyorum.  Ona  çok  şey  borçluyum.

Köy  Enstitülerinin  bu  memleket  için  ne  kadar  faydalı  ya  da  zararlı  olduğu  tartışılır.  Zaten  sanırım  kıyamete  kadar  da  tartışılacak. Ama  tartışmasız  bir  gerçek  vardır:

Köy  Enstitülerinde  okutulan  dersler  arasında  her  şey  vardır  da din  dersleri  yoktur.

Evet,  ''Askerlik ''  Diye  bir  ders  dahi  vardır   ama  din  dersi  yoktur.

İyi  de   bu  enstitüler  Atatürk'ün  izinde  olmak  iddiasında  değil  midir  hep?  Atatürk  de  ''  Dinsiz milletlerin  devamına  imkan  yoktur ''  Dememiş  midir?  Hatta  ''  Daha  dindar  olmalıyız''  Sözü  Atatürk'e  ait  değil  midir? O    halde  köyünden  alınıp  bu  enstitülere  yerleştirilen  öğrencilere  kemanla  Bach  çalmanın  yanında  din  dersleri  de  verilmesi  gerekmiyor muydu? 

Mesela  o  çocuklara  askerlik  yerine  vaya  askerlik de  kalsın,  askerliğin  yanında Kur'an  öğretilseydi  ve  denseydi  ki  ''  Bakın  evlatlarım !  Gördüğünüz  gibi  kutsal  kitabımız  Kur'anın  hiç  bir  ayetinde  dünyanın  balığın  sırtında  olduğu  yazmaz''  O  çocuklar  da  gerek  kendi  köylerinde  gerek  başka  görev  alacakları  yerlerde  bu  gerçeği  cahil  insanlara  anlatsalardı?  

Ama  yoktu  Din  dersleri.

Neden  yoktu  peki?

Çünkü  1923 de  Balıkesir  Zağanos  Paşa Camiinde  '' İnsanlara feyz ruhu vermiş olan dinimiz son dindir. En mükemmel dindir. Çünkü dinimiz akla, mantığa, gerçeğe tamamen uyuyor ve uygun düşüyor." Diyen  Atatürk  on  yıl  sonra  ''.....fakat, bu prensipleri(Atatürkçülüğün  altı  temel ilkesini  kastediyor ) gökten indiği sanılan kitapların dogmaları ile asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gayipten değil doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.”  demişti  ve  Köy  Enstitüleri de  ilhamlarını  gökten  indiği  sanılan  kitaplardan  almıyordu. 

İlginç olan nedir  biliyor  musunuz?  Köy  Enstitülerindeki köy  çocuklarına çağdaş  olmanın  gereği  olarak   kemanla  Bach  çalmak  öğretiliyordu  ama  o  dünyaca  ünlü  müzik  dahisi Johan Sebastian Bach'ın  çocukluk  ve  gençliğinin  Mattehaus Kilisesi'nde  geçtiği,  daha  on  beş  yaşındayken  kilise  korosunda önce  solist  sonra  org  çalan  bir  eleman  olarak  görev  yaptığı,  Johan  Sebastian  Bach'ın  usta  bir  keman  virtiözü  olmanın  yanında  dindar  bir  insan  olduğu anlatılmıyordu.  Yani  kısaca  ''  Çocuklar !  Tamam,  Bach'ı  çok  güzel  çaldınız.  Haydi  şimdi  de  aynen  onun  yaptığı  gibi  dinimizin  gereklerini  yerine  getirelim. Namazlarımızı  kılalım,  kutsal  kitabımızı  okuyup  anlamaya  çalışalım''  denmiyordu.

Tamamen  aydın  ve  özgür  bireyler  olarak  yetişen  o  çocuklar  da  hocalarına  sormuyorlardı ''  Hocalarım !  Ruhi  Su,  Aşık  Veysel  eyvallah  da  Bach'ı  ne  diye  öğreniyoruz?''  diye. Sormak  isteseler  de  soramazlardı  zira  kızlar  dahil  hepsi  askeri  kıyafetler  içinde  ve  tam  bir  askeri  disiplin  altında  olup  öğretmenleri ve  eğitimi  sorgulamak  gibi  bir  lüksleri  asla  yoktu. 

Neyse...Asıl  konu  ''  Kapatılsın''  diye  kıçların  yırtılmasına  sebep  olan  İmam-  Hatiplerdi  ama  uzattım  konuyu.

İmam- Hatiplerde  ne  öğretiliyormuş  efendim?  Dünyanın  balığın  sırtında  olduğu.

Bizim  memlekette  çok  kullanılan  bir  laf  vardır: ''  Yalancının  anasını avradını... '' diye  başlar  ve  sin-kafla  biter  o söz.

On  üç sene  İmam-Hatip  Liselerinde öğretmenlik  yaptım.  Hiç  bir  İmam-Hatip  Lisesinde dünyanın  balığın  sırtında  olduğu  söylenmez. Ama  dünyanın  balığın  sırtında (  Aslında öncelikle  öküzün  boynuzları  arasındadır.  Öküz de bir  balığın  sırtındadır.) olduğuna dair  bir  sözü  de  bu  ülkede  duymayan  yoktur. ( Aslında  onun  da  bir  hikayesi  var  ama  zaten  uzun  olan  yazımı  daha  da  uzatmamak  için  yazmıyorum  o  hikayeyi.)  

Peki  bu  söz  İmam-Hatip  Liselerinde  söylenmediyse  ve  söylenmiyorsa  nerede  söylendi/  söyleniyor?

İşte  asıl  zurnanın  zort  dediği  yer  burasıdır?

Hani  cahil  insanların  çocuklarını  Köy  Enstitülerinde  okuyarak  aydın  bireyler  olsun  diye aldığınız  köyler  var  ya  işte  o  köylerdeki  okuma  yazması  bile  olmayan insanlar  içinde faaliyet gösteren  hoca,  şeyh, mürşid  kılığındaki   sahtekarlar  söyler  o  saçmalıkları.  O  saçmalıklar  da  yine  cahil  insanlar  arasında  dilden dile yayılır  ve  inanç  haline gelir.

Siz köy  enstitülerine  din  dersleri  koyup  işin  hakikatini  öğretmediğiniz  için,  işin  hakikatini  söyleyecek,  anlatacak olan  İmam-Hatip Liselerinin  kapanması  amacıyla  g.tünüzü  yırttığınız  ve  zaman  zaman  da  kapattırdığınız için o  sahtekarların  ekmeklerine  yağ  sürersiniz.

Şimdi  ''  İyi  ama  2.  Resim  ne  oluyor?  Onu  nasıl  izah  edeceksin?''  Diye  sorduğunuzu  duyar  gibiyim. 

Hemen  izah  edeyim:

Siz  eğer   evlatlarınızı  çocukluklarından  hatta  bebekliklerinden  itibaren  ''Saldım  çayıra  Mevlam  kayıra ''  anlayışı  ile  yetiştirirseniz o  çocuk  ergenlik  çağına  geldiğinde  de  ''  Yahu ben yapamıyorum  ama  kızım  bari  dindar  biri  olsun,  dinini  diyanetini  öğrensin''  diye  İmam-Hatip  Liselerine -tamamen  onların  rızası  dışında-  gönderirseniz  o  kızlar  o  resimde  gördüğünüz hareketlerin  çok  daha  fazlasını   yaparlar. Hatta  sadece o  kadarını  yapmışlarsa  öpün  de  başınıza  koyun.  

Ayrıca  şunu  da  ilave  edeyim:  Eğer  üç  beş  tane  soytarının  yaptığı  bir  hareketi  tüm  İmam-Hatiplilere  mal  edersiniz  o  zaman ben  de  şöyle  bir  hüküm  çıkarırım:  ''Hımmm  demek  oluyor  ki  İmam-  Hatiplerde  kız  öğrencilere  ahlaksızlık  öğretilirken  düz  liseler  ve  diğer  meslek  liselerinde  de  evlatlarımız  uyuşturucu  bağımlısı  olarak  yetiştiriliyor.''  Öyle  ya  uyuşturucu  satıcıları İmam-Hatip  Liseleri  önlerinde  değil  diğer  liselerin  önünde  yapıyorlar  hep  satışlarını.

Velhasılıkelam...

Ben bu  millet için  İbn-i  Sina'ların,  Dede  Efendilerin,  Uluğ  Beyler'in,  Fatih  Sultan  Mehmetlerin  gerekli  olduğunu  bir  türlü  anlatamayacağım  galiba.

İbn-i  Sina'nın  büyük  bir  tıp  bilgini  olmasının  yanında  muhteşem  bir müzik dahisi  olduğunu,  aynı  zamanda  dinini  de  çok  iyi  bildiğini,

Dede  Efendi'nin müziği bildiği  kadar  İslam  dinini  de  bildiğini

Uluğ  Bey'in  örnek  bir  devlet  adamı  olmasının  yanında  bir  astronom  olduğunu  ve  dinine  son  derece  bağlı  olduğunu

Fatih  Sultan  Mehmet'in  dahi  bir  devlet  yöneticisi,  kendi resmini  bir  İtalyan  ressama  yaptırtacak  kadar  sanatsever  olduğunu,  pek  çok  yabancı  dil  bildiğini,  İstanbul  surlarını  dövecek  topların  balistik  hesaplarını  bizzat  kendisi  yapacak  kadar  bilim  adamı  olduğunu  ve  '' İslamın  sırf  mücerret  gayretidir  gayretim''  diyen  bir  İslam Dini aşığı  olduğunu

Anlatamayacağım  galiba...

Maalesef  özellikle  günümüzde  bilime  ve  sanata  yönelenlerin  pek  çoğu  dinden  hortlak  görmüş  gibi  kaçarken  dine  yönelmiş  olanların  pek  çoğu  da  bilim  ve  sanattan  vebadan  kaçar  gibi  kaçıyor  ve  sonuç  olarak  bu  millete  çok  yazık  ediyoruz  çooookkkkk. 

RESİMLER:

1- Bir  Köy Enstitüsünde kemanla  Bach  çalan  köy kızlarımız.
2- Bir  İmam-Hatip  Lisesinde terbiyesiz hareket  yapan  kızlarımız
3- Bir  Köy  Enstitüsü diploması  ve  estitüde   görülen  dersler
4- 12.07. 2007 Tarihli bir  haber:  Resmin  altında  aynen  şunlar  yazıyordu:

''İzmir’in Alsancak semtinde 2003 yılında tuvaletinde uyuşturucu kullanan öğrencilerin yakalandığı Nevvar Salih İşgören Anadolu Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi’nde öğrenciler yine esrar içerken yakalandı.''

( Hiç Köy Çocuğuna Kemanla Bach Çalmayı Öğreten Bir Yerle Dünyanın Balığın S başlıklı yazı Sami Biber tarafından 25.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.