ÇOCUKLARA MEZAR KAZANLAR

Biliyorum çok itici, ürpertici bir başlık. Sakın bu durumun farkında olmadığımı düşünmeyin! İlk çocukluk masallarımızda duyardık, toprağın kötü adamları kabul etmediğini, biz de kötü adam olmamak için habire her günü, kendimizce hayır gününe çevirmeye çalışırdık. Oysa ne kadar da çocuktuk. Şehirde oğlunu evden kovan kötü adamları, üvey oğluna suçlu muamelesi yapan, annelerimize hiç de benzemeyen, şımarık şehirli kadınları çocukluğumuzun –aslında insanları da siyah beyaz gösteren –televizyonlarında gördük ve hep kederle, yoklukla geçirdik elleri bilye, topaç tutan yıllarımızı.

Çocuklara mezarları kimler kazar? Kimler kazmayı, küreği toprağa vurup, toprağın bağrında koca delikler açar, son duayı eder, çocuğun gideceği yerde çocuğa iyi bakılmasını talep eder, feryat figan içinde? O kadar mı kötüleştik, sahiden çocukları kimler gömer. Yoksa bu da mı bir çocukluk oyunu, şakası... Birazdan bize sobe! şaka yapmıştık, denilecek; ama böyle muzur sualler yöneltmekten, düşünmekten kendimi alamıyorum. Kızarsınız, öfkelenirsiniz, hani siz biraz daha büyüdünüz de... Sahiden çocukları kimler gömer? Var mıdır çocukların bedenlerine sığacak toprak parçası yeryüzünde; yoksa o dizilerde gördüğümüz kötü adamlar yönetmenlerinin vermiş olduğu rolleri gerçekleştirmek için içimize, yanımıza sokulmuşlardı da mı farketmemiştik.

Ne bileyim işte. Çocukluklarda her şey, daha ilk halindedir; taş daha sert, meyve daha tatlı , gökyüzü daha mavidir mesela, hatta kolumuza, ayağımıza batan dikenler bile başka acı verir. Çocukluklarımızda yıldız sayardık adeta birbirimizle yarışırcasına veyahut da dağların yükseltilerini hesaplardık çocukluk cetvellerimizle. Büyüdük büyümesine zamanla , yıldızları sayamadık örneğin kazançlarımızı, günlerimizi saymaya başladık. Artık dağların yükseltileri yerine dağ gibi büyüyen servetleri hesaplamaya başladık, bir buzdağı gibi çocukluk yanlarımızdan birçok şeyi kopararak.



Bütün atlaslarda kan rengine bürünür çocuk yürekleri. Bilmem bir defasında, bir iç savaştaydı yanılmıyorsam, kurşun yağmuruna tutulan babayla oğul vardı. Kocaman bedenini, ruhunu devleştirerek küçülten, oğluna siper eden baba vardı, bütün babaları anlatırcasına. Yaralı haliyle o el kol sallayışları, derken öldürülmesi, çok kısa bir ara geçmeden ne için saldırıya uğradıklarını bilmeyen, savunmasız kalan çocuk da cansız bedenini teslim ediyordu kameraların önünde tüm dünyaya. O gün tüm dünyada reyting rekorları kırıyordu bu vahşet görüntüleri. Acaba bu gördüklerimiz insanlığın kötülükleri oynayan yarasalarının final sahneleri miydi?

Çok geçmeden yanıldığımı anladım. Atlasın diğer bir ucunda, medeniyetin kucağı mı, değerlerini cayır cayır yakan ocağı mı, bilinmeyen, yaşananların gerekçelerinden habersiz - ölümün öldürmenin gerekçesi varmış gibi - farklı dilde çocuk. Annesinin kucağında bu sefer. Köylerine etnik temizlik için gelen kötü adamlar, hani o çocukluğumuzda gördüğümüz kötü kovboylar ve bu kez de test edilen anne yüreği. Çok geçmeden annesinin kucağında tiril tiril titreyen çocuğun ağzından insanlığı utandıracak, insanlığın alfabelerine sığmayacak kocaman harfler dökülür . “Anne askerler çocukları küçük mermilerle öldürürler değil mi? ”

Bu son cümleyi, çevredekiler duyar .Savaşın son günleridir anneyle oğul ,büyük mermilerle oracıkta öldürülür.

Bu ve bunun gibi yaşanmış, belki de şu anda da yaşanan, çocuk duyarlılığı... Ne olurdu insanlık, atlasın dört bucağındaki insanlık, havasını soluduğumuz, semasını seyre daldığımız, misafirliğinden doyamadığımız dünyamızı, yarım saatliğine de olsa çocuklara teslim edebilseydi. O zaman bizlerin sadece seyriyle yetindiğimiz semadan, bulutlardan bereketli yağmurlar çiselerdi, kirlerimizi, korkularımızı alaraktan.

Çoğumuz, Edmondo Amicis’ in, “Çocuk Kalbi” adlı romanını duymuşuz veyahut da okumuşuzdur. Tüm dünyada, hemen hemen her dilde çevirisi yapılan bu romanın da ilham kaynağı yine çocuktur. Çocuğunu kaybeden yazar, bir gün çocuğunun eşyalarını karıştırırken, değişik notlarla karşılaşır, bunların çocuğuna ait, kendisinden de gizlenen notlar olduğunu fark eder. Kelimeler sihirli bir halde, saplanır babanın yüreğine. Kelimeler artık birer ok; her seferinde baba bunları çıkarmaya çalışır kanatırcasına. Sonuçta böyle bir klasik çıkar, ilhamını, malzemesini, harcını, çocuğunun, dünya çocuklarının verdiği.

Sahiden çocukları cepheye mermi taşıdıkları, bütün uğursuzlukların kaynağı düşünüldükleri için mi öldürülürler. Sahiden çocukları neden öldürürler?







( Çocuklara Mezar Kazanlar başlıklı yazı atilla-can tarafından 9.02.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu