BİRAZ  HİNT,  BİRAZ  İSVİÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ  BİR OSMANLI  HANIM  SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ  MÜCADELE  VE  CUMHURİYET -  3. BÖLÜM -

Vahdettin amcası  Osmanlı  tahtına  oturalı  henüz üç ay  olmuştu  ki  İstanbul'da  büyük  bir  sevinç dalga  dalga her  yana  yayılmış,  yıllardır  gülmeyi  unutmuş  insanların  yüzü  gülmeye  başlamıştı.  Olağanüstü  bir  şeylerin  olduğunu anlıyordu Selma.  Anlamasına  anlıyordu  ama  tam  olarak  ne  olduğunu  kestiremiyordu.

Ortada  bir  takım  laflar  dolanıyor, bir  şeyler  konuşuluyordu. Konuşmalar  arasında sık sık  İzzet Paşa,  Rauf  Paşa,  Mondros,  İngilizler,  Amiral  Galdorph, Mr.  Balfour  gibi isimler  geçiyordu. Tüm  bunları  bilse bilse  annesi  Hatice  Sultan  bilirdi.  Osmanlının  en  akıllı  ve  bilgilisi  annesiydi.

Minik  minik  adımlarla  annesine  yaklaştı.

-Valideciğim !  Size  bir  kaç  soru  sorabilir  miyim?

Hatice  Sultan  bu  sevimli  mi  sevimli  dünya  güzeli  yumurcağa  sevgi  ile  baktı.

-Elbette.  Buyurun.  Sizi  dinliyorum.  

Saraylarda, konaklarda ve  kasırlarda  hiç  bir  zaman ''  Sen ''  kelimesi  kullanılmaz,  anne-babalara  bile  ''Siz''  diye  hitap  edilirdi. Anne  babalar  da  evlatlarına  bile  ''Sen ''  değil  ''Siz''  diye  hitap  ederlerdi.

-Öncelikle  Ahmet  İzzet  Paşa  kim?

-Hımmm.  Ahmet  İzzet  Paşa,  Vahdettin  Amcamın,  dolayısıyla  da Devlet-i  Aliyyenin baş  nazırıdır. Yani  Vahdettin  Amcamızdan  sonra  bu  ülkenin  en  büyük  idarecisidir.

-Rauf  Paşa  Kim? ( Rauf  Orbay'ı  kastediyor)

-Hüseyin Rauf  Paşa,  Balkan  Savaşlarında  Hamidiye  adlı  savaş  gemisi  ile  Yunan keferesine  karşı  önemli  başarılar  kazanmış  olan  kahraman  bir  Osmanlı  Paşasıdır.

-Peki  Mondros  Mübarekesi  ne?

Hatice  Sultan kendini  tutamadı.Başladı  kahkahalarla  gülmeye.

-Allah  iyiliğinizi  versin.  Mübareke  ha? Ha  ha  haaaa.  Mübarek  midir  değil  midir  zaman  gösterecek  ya  onun aslı  mübareke  değil,  mütarekedir  yavrucuğum.  Yani  silah bırakışması.

-Silahları  kim,  nereye  bırakıyor?

-Yani  sevgili  kızım ! Artık  savaş  sona  erdi.

Selma  Sultan  ilk  kez  kuralları  çiğneyerek  ''Sen ''  dedi.

-Sahi  mi  diyorsun?  Savaş  bitti  mi  gerçekten  de?  Biz  kazandık  değil  mi?

Hatice  Sultan  esefle  başını  salladı.

-İşte  bunu  ben  de  anlamış  değilim  inci  tanem.  İzzet  Paşanın,  gazetelerin  ve  halkın  sevincine bakarsan  biz  kazandık  ama  amcam  Vahdettin'in  suratına  bakarsan  hiç  de  kazanmışa benzemiyoruz.

-Niçin?  Vahdettin  amca  sevinmiyor  mu?

-Duyduğuma  göre  barış  şartlarını çok  ağır  bulmuş  ama  yine  de  ''Şartlar  çok  ağır  ama  eski  dostumuz  İngilizler  bize  bu  ağırlığı  hissettirmeyeceklerdir.  Buna  eminim.''  Diyormuş.  Yani  anlayacağınız  o  bayağı endişeli.

-Ama  Vahdettin Amcanın  suratı  zaten  hiç  gülmüyor  ki.  Bir  baykuş  misali  hep  gamlı,  hep  hüzünlü.

Hatice  Sultan  bozuldu.

-Maamafih  pek  de  haksız  sayılmazsınız  ama  yine  de  koskoca  bir imparatordan  '' Baykuş ''  diye  bahsetmeniz  hiç  doğru  değil. Zamanında  amcam  Abdülhamit'e  de  baykuş  demişlerdi.  Sonra  ona  baykuş  diyenler  birer  birer  ''  Ruhundan  İstimdat  ''  Şiirleri  yazdılar.

Selma  asıl  konudan  uzaklaştıklarını  fark  etti. 

-Peki  siz ne  düşünüyorsunuz?

-Bana  kalırsa  evet  savaş  bitti.  Evet  artık  arslanlarımız  ne  Yemen  çöllerinde  yanacak,  ne  Allahuekber  dağlarında  donacak. Bu  iyi  elbette.  Lakin  sokakta  Ermenilerin, Rumların,  Yahudilerin  de  bayram havasında olduğunu  görünce,  hatta  bazı  Rum  dükkanlarına Yunan  bayraklarının  asıldığını  gördüğümde  bu  antlaşmanın  pek  de  hayrımıza  olmadığını  rahatlıkla  söyleyebilirim.

-Hımmm.  Anladım.  Peki  Bu  anlaşmayı  kim  imzalamış?

-Devlet-i  Aliyye  adına  Rauf  Paşa,  düşmanlar adına  Amiral  Galdorph  denen  bir  kafir... Kut el Amare'de  esir  edip  Heybeliadada  tuttuğumuz  General  Townshend  de  aracılık  etmiş. 

-Rauf  Paşa  bizim  aleyhimize  bir  anlaşma  imzalamaz  değil  mi?  Madem  ki  kahramanmış...

Hatice  Sultanın  gözleri  buğulandı.  

-Ah  yavrucuğum  ahhh.  Artık  kedilerin  aslanları  boğduğu  bir  devirde  yaşıyoruz.  Rauf  Paşaya  kalsa  elbette  imzalamazdı  ama  devletin savaşacak  gücü mü  kaldı?  Başka  çaremiz  mi  var?  

-Eee  bu  durumda?

-Bu  durumda  antlaşmanın  hayrımıza  dönmesi  için  dua  etmekten  başka  çare  kalmıyor.

-Demek  ki  halk boşu  boşuna  sevineceğine  dua etse  daha  iyi  olur öyle  değil  mi  validem?

-Haklısın  kızım  ama  halk, gazetelerin  ve  İzzet  Paşanın  beyanlarıyla  öylesine  bir  havaya  girdi  ki  İngiltere Hariciye  vekili  Balfour  bile  Türklerdeki  bu  adeta  zafer  kazanmış  havalarından  rahatsız  olarak  Amiral  Galthorp'a  ‘’Türkler mütareke koşullarının kendi lehlerinde olduğu iddiasında bulunmaya başladılar. Böyle bir izlenim oluşturulmasına fırsat vermemeliyiz. Mısır ve Hindistan’daki Müslüman uyruklarımızın,Türklerin kesinlikle yenilgiye uğratıldıklarını anlamaları gerekmektedir. Bu Pan İslamizm ve Pan Turanizme ve İslam’ın genellikle siyasal maksatlar için kullanılmasına öldürücü bir darbe indirecektir.’’  Diye  mesaj  göndermiş. 

Hatice  Sultan,  minicik  bir  kız  çocuğunun  tüm  bunları  anlayıp  anlamadığından  emin  değildi  ama  yine  de  en  azından  endişelerini  birilerine  anlatarak    içini  boşalttığı  için  uzun  uzun  izahatlar yapıyordu.

  Selma  elbette  Pan İslamizm,  Pan  Turanizm  nedir  anlamamıştı.  Onun  aklı  başka  yerdeydi.  Tekrar  sordu:

-Bir  daha  savaş  olmaz  değil  mi?  

-İnşallah  kızım...İnşallah...

-Olursa  da  Kemal  Paşa  ile  Enver  Paşa  el  ele  verip Trablusgarp'ı  ve  Çanakkale'yi  kurtardıkları  gibi yine memleketi  kurtarırlar  değil  mi?

Hatice  Sultan  şaşkınlıkla  baktı  minik  kızının  yüzüne.  Neler  de  biliyordu  bu  ufacık  yumurcak.  Biliyordu  bilmesine  ya  yanlıştı  bildikleri.

-Çanakkale  tamam  da  Trablusgarp'ı  kurtaramadılar  maalesef. Gittiler,  savaştılar  ama  Trablusgarp  elimizden  çıktı.  Orası  artık  bir  Osmanlı  toprağı  değil. Hem  neden  sadece  Enver  ve  Kemal  Paşa  diyorsunuz?  Bir  başka  paşa  daha  yok  muydu  Trablusgarp'ta ?

Selma'nın  yanakları  al  al  oldu  utancından.  Öyle  ya  dayısı,yani  Hatice  Sultan'ın  kardeşi  Osman  Fuad  Paşa da  Trablusgarp'a  gidip  İtalyanlarla  savaşmıştı.  Enver  ve  Mustafa  Kemal  Paşalar  bir  yolunu  bulup  geri  dönerlerken  dayısı  Osman  Fuad  Paşa yaralanmış,  gazi  olmuş,  İtalyanlara  esir  düşmüştü  ve  halen  esir  olarak Napoli'de  bulunuyordu. ( 1919 Ekiminde  serbest  bırakıldı  ve  İstanbul'a  döndü.) 

- Aaaa.  Çok  haklısınız muhterem  validem. Dayım  şehzade  Osman  Fuad  Efendi  de  Trablusgarp'a  gitmişti.

Hatice  Sultan  biraz  sertçe  cevap  verdi:

-Şehzade  Osman  Fuad  Efendi  değil.  Osman  Fuad  Paşa...Biliyorsun  o  '' Şehzade''  unvanını  hiç  sevmez  ve  kullanmaz.  Kendisine  ''  Paşa ''  Denmesini  ister.

Selma  başını  eğdiği  anda  Hatice  Sultan  devam  etti.

- Hem  o  Enver  denen  alçağın vatanı  değil  kendi  canını  kurtarmaktan  başka  bir  amacı  olmadığı  belli  oldu  artık.

Selma  Sultan  şaşırmıştı. Osmanlı  Sarayında  tüm  hanım  sultanların aşık  oldukları  üç  paşa  vardı:  Birincisi,  annesinin eski aşkı  Gazi  Osman  Paşa'nın  oğlu  Kemalettin  Paşa. Onu  maalesef Hamit  Amcasının  kızı  Naime  kapmıştı.   İkincisi  Anafartalar  Kahramanı  olarak  ünü tüm  memleketi  olduğu gibi  sarayı  da  kaplamış  olan  Mustafa  Kemal  Paşa... Onu  kapan  yoktu  henüz.Üçüncüsü  Sultan  Abdülmecit'in  oğullarından  Şehzade  Süleyman'ın  kızı  ile  evlenip  ''Saray  Helvası ''  olan Enver  Paşa...Onu  da  Naciye  Sultan  kapmıştı. ( Sultan  Abdülmecit'in  oğlu  Şehzade  Süleyman'ın  kızı  Naciye...) Hanım  sultanların  hepsinin  hayran  olduğu  Enver  Paşa'ya  ''Alçak''  diyordu  annesi.

  Selma  güldü.  Herkesin  ''Saray  Damadı ''  Dediği  Enver  Paşaya  o  ''Saray  Helvası''  derdi  için  için... Canı  o  anda  İzmit'in  meşhur    saray  helvasını  çekmişti  ama  şimdi  sırası  değildi. 

-Niye  öyle  dediniz  ki   valideciğim?  Enver  Paşanın  başına  bir  şey  mi geldi?

-Geldi  mi  gelmedi  mi,  gelir  mi  bilmem  ama  O,  Talat  ve  Cemal  Paşa...Üçü  de  bir  Alman  savaş  gemisi  ile yurt  dışına  kaçmışlar.( 2-3  Kasım 1918 )

-Peki  Mustafa Kemal  Paşa?  

-Yani  senin  Altın  Gülün?

Selma  kıpkırmızı  oldu.  Annesi  nereden  biliyordu  ki  ona  ''Altın  Gül ''  dediğini.

Hatice  Sultan  tebessüm  etti.  

-Sana  kaç  kez  büyük  dedemiz  Yavuz  Sultan  Selim'in  ''  İki  kişinin  bildiği bir  şey  sır  değildir''  Sözünü  hatırlatmadım  mı?  ''Bu  sarayda  sır  diye bir  şey yoktur.''  Demedim  mi?  Neyse...Senin  Altın  gülün  de  Adana'dan  yola  çıkmış  duyduğuma  göre.  Yakında  Konstantiniyye'de (  İstanbul )  olacakmış. 

Devam  edecek. 

RESİMLER

1- Mondros  Ateşkes  Antlaşmasının  imzalanması
2-Rauf  Orbay
3-  Amiral  Galdhorp
4-Sadrazam  Ahmet  İzzet  Paşa
5- Trablusgarp  kahramanı  Şehzade  Osman  Fuad Paşa. 

( Biraz Hint, Biraz İsviçreli, Biraz Fransız Bir Osmanlı Hanım Sultanı - Ata başlıklı yazı Sami Biber tarafından 25.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.