BİRAZ  HİNT,  BİRAZ  İSVİÇRELİ, BİRAZ FRANSIZ  BİR OSMANLI  HANIM  SULTANI - ATATÜRK, MİLLİ  MÜCADELE  VE  CUMHURİYET -  5. BÖLÜM -

Amerikan  Tobacco  Company...

Bugün  de  dünyanın  en  büyük  uluslararası  tütün  şirketidir.  Yani  işi  normalde   dünyanın  neresinde  tütün  varsa  toplamak,  işlemek  ve  ve  yine  dünya  ülkelerine  satmaktı.  Ama  1919  Yılının ocak  ayında  İngiltere'ye çok  çok  farklı  bir  rapor  gönderdi  Türkiye'den.  O  raporda  özetle  Karadeniz  Bölgesinde  ve Anadolu'nun doğusunda Türk  köylülerinin  hızla  silahlandırıldığı  belirtiliyordu. 

Bu  rapordan  sonra  İngilizler  9  Mart  1919 da  Samsun  ve  Merzifon'a  asker  çıkardılar.  

İngilizlerin  Samsun  ve Merzifon'a  asker  çıkarmaları  halk  arasında  büyük  bir  tepkiye  neden  oldu.  Buna  paralel  olarak  Samsun'da  görevli makineli  tüfek  birliğinin  başında  bulunan  teğmen  Hamdi  17-18  Mart  1919 da  dağa  çıktı.

İşte  bu  hareket  İngilizler  için  Mondros  Ateşkes  Antlaşmasının  ihlali  demekti.  Derhal  Osmanlı  Harbiye  Nazırlığına  bir  nota  gönderdiler.  Bu  notada  şunlar  yazıyordu:

1- Erzurum, Erzincan, Bayburt ve Sivas yörelerindeki ordunun terhis ve silahlarının toplanması işi çok yavaş gitmektedir.
2- Bu yörelerde, Kars'ta olduğu gibi baştan başa şuralar kurulmuştur.
3- Bu şuralar, ordunun denetimi altında asker toplamaktadır. Bu gelişmeler o bölgede yaşayan halkı( Rum  ve  Ermeniler  kast  ediliyor ) rahatsız etmektedir.
4- Bu gelişmeler, Ermenistan hakkında verilecek karara karşı koymak için İttihatçı-Jön Türklerce örgütlenmektedir. 

Ve  Amiral  Galthotp'tan  bir  not  eklenmişti  bu  notaya:''Gereken her türlü önlem derhal alınsın. İlgililere emir ve talimat verilsin. Aksi  takdirde iş ciddiyet  kazanacaktır. ''

Sadrazam  Damat  Ferit  Paşa'ya  bu  nota  gönderilirken  direkt  padişah  Vahdettin'e  de yüksek yetkilere sahip askeri bir kurulun, başlarında yetenekli bir generalle derhal görev yerine giderek, o bölgedeki 9. Orduyu disiplin altına alması yönünde  tavsiye  görünümlü  bir  emir  yollanmıştı.

********

Sultan  Vahdettin   buğulanmış  gözlüğünü  ipek  bir  bez  parçasıyla  sildikten  sonra  Baş  Nazırı  Damat  Ferit'in uzattığı  yazıyı  tekrar  tekrar  okudu. Sonra  başını  kaldırdı.  Hem  öfkeli  hem  de  canından  bezmiş  bir  halde  konuştu.

-Bunlar  resmen  bize  emir  veriyorlar.  

İri  cüsseli  ama  beyni  cüssesi  oranında  gelişmemiş  olan  Damat  Ferit  Paşa  cevap  verdi:

-Hünkarım !  İşin  aslına  bakarsanız  bize  iyilik yapıyorlar.  '' Oralarda  karışıklıklar  var.  Bu  karışıklıkları  önleyin.  Aksi  takdirde  bu  bölgeleri  de  işgal  ederiz.'' Diyorlar.  Yani  kan  dökülmesini  istemiyorlar.  Oralardaki karışıklıkları  eğer biz  önlersek  boşu  boşuna vatandaşımızın  kanı  dökülmemiş,  ülke  toprağı  işgal  edilmemiş  olacak.

Sultan  Vahdettin içinden  '' Hamit  ağabeyim  ne  kadar  da  haklıymış.  Bu  sersemi  baş  nazır  yapmak  en büyük  hataymış '' Diye  geçirip  rahmetli  ağabeyisinin  ölmeden  önce  ''  Aman  birader !  Sakın  ha! Sakın  Ferit'e  devlet  görevi  vermeyesin''  Uyarısını hatırladı  ama  iş işten  geçmişti.  Hem  bu  ortamda  hiç  bir  Allah'ın  kulu  baş  nazırlık  görevini  almak  istemiyordu  bu  salaktan  başka.

-Paşa ! Sen  olayı  hiç  anlamamışsın  sanırım.  Heriflerin  canı  kıymetli.  Kendi  askerlerini  sevk  ederlerse ve  bir  tek  İngiliz  askeri ölürse  zaten  ''Yeter  artık  bu  savaş!''  Diye  ayaklanmış  olan  İngiliz  kamuoyu  bunları parçalar.  Kısaca  Türk'ü  Türk'e  kırdırarak  meseleyi  halletmeye,  eğer  olmazsa  o  zaman  kendi  askeriyle  bölgeyi  ele  geçirmeye  çalışacaklar.   

Damat  Ferit  saf  saf  sordu:

-  Bu  durumda  ne  yapacağız?

Padişah  Vahdettin  neredeyse  ağzını  bozup  ''  Ulan  bana  mı  soruyorsun  gavat?  Sen  devletin  baş  nazırı  değil  misin?  Ne  yapılacaksa  bunu  düşünmek,  gereken  tedbirleri  hazırlamak ve   sonrasında  benim  sadece  onayıma  sunmak  değil  mi  senin  görevin?'' Diye  bağıracaktı ama  Damat  Ferit  salağı  akledip de  ''  İyi  de  Hünkarım !  Meclis-i  Mebusanı kapattın.  Hangi    merci  ile  alacağız  o  kararı?''  Diye  sorarsa ne  cevap  verecekti?

-Yapılacak  tek  şey  var  paşa.  Aynen  adamların dediği  gibi Başlarında  tecrübeli  ve  devletine  son derece  bağlı  bir  paşa  olmak  üzere Samsun'a  bir  heyet  gönderip  meseleyi  çözüme  ulaştıracağız. 

Damat  Ferit  yine  aval aval  sordu?

-Kimi,  ya  da  kimleri göndereceğiz  hünkarım !

Padişah  Vahdettin  biraz  düşündü.

-Kimleri  göndereceğimiz  kolay.  Asıl  sorun  göndereceğimiz  heyetin  başında  kim  olacak?  Yani  heriflerin  işaret  ettiği  o  general  kim  olacak?  Daha  da  açık  konuşmak  gerekirse  çok  çok  geniş  yetkilerle  donatacağımız  9.  Ordu  Müfettişimiz  kim  olmalı?

-Siz kimi  düşünüyorsunuz  Hünkarım ?

Padişah  Vahdettin  artık  dayanamadı

-Bir  şeyi  de  sen  düşün  be  adam !

- Hünkarım !  Ben  derim  ki  öncelikle  oldukça  geniş  yetkilerle  donatacağımız generali  tespit  edelim.  Daha  sonra  o  general  her  kimle  rahat çalışacaksa  arkadaşlarını  kendi  seçsin

Padişah  şaşırdı.  Bu  aslında  oldukça  mantıklı  bir  çözümdü. 

-Bravo  Paşa.  Bak  ilk kez  mantıklı  bir  şey  çıktı  kafandan.  Öyle  yapalım.  Lakin  öncelikle  9.  Ordu  Müfettişi  yapacağımız  kişi  kim  olmalı?  Kime  güvenebiliriz?  Öyle  ya  bu  adama  Karadeniz  ve  Doğu  Anadolu  Bölgesinde  tüm  askeri ve  sivil  makamlara  emir  verebilme  yetkisi  vereceğiz.

Damat  Ferit  gayrı  ihtiyari  bağırdı.

-Neee?  Bütün  askeri  ve  sivil  makamlara  emir  verebilme  yetkisi  mi?  Ama  bu  neredeyse   saltanatı  o  adama  devretmek  demek  değil  mi?  

Sultan  Vahdettin  top  namluları  Yıldız  Sarayına  çevrilmiş  olarak Boğazda  demirli  bulunan  düşman  gemilerini  göstererek esefle  başını  salladı. (Evet...8  Şubat  1919 da İstanbul'a  beyaz  bir  atın  üzerinde  adeta  Fatih  Sultan  Mehmet'in  İstanbul'a  girdiği  gibi giren Fransız  general  Louis Franchet d'Espèrey,  Dolmabahçe  Sarayında oturmak  istediğini  belirterek  Padişah  Vahdettin'i  o  uğursuz  saraya  yani  Yıldız Sarayına  göndermişti.)

-Saltanatı  bu  köpeklere  devretmişiz  zaten.  Şimdi  de bir paşamıza  devretsek  ne  olur  ki? 

Damat  Ferit  merakla  sordu:

-Peki  kim?  Kimi düşünüyorsunuz?  Aklınızda  bir  isim  var  mı?

Padişah  üzüntüyle  başını  salladı.  Şehzadeliği  zamanında  devlet  ve  memleket  işlerinden  o denli  uzak  bir  hayat  yaşamıştı  ki  şimdi  aklına  bir  tane  bile  paşa  gelmiyordu.  Bir  müddet  düşüdü:  ''  Güvenilir  bir  paşa !  Güvenilir  bir  paşa ! ''  Birden  gözleri parladı.

-Mustafa  Kemal...Yaverim  Mustafa  Kemal.  

Zaten  tanıdığı,  bildiği,  güvenebileceği  başka  bir  paşa  da  yoktu.   Neredeyse  onca  paşa  içinde sadece  Enver  ve  Mustafa  Kemal'i  tanıyordu.  Enver  yurt  dışına  kaçtığına  göre  ona  bir  görev  verilemezdi.  Kaldı  ki  yurt  dışına kaçmamış  olsa  bile Başkomutan vekilini  böyle  bir  göreve  tayin  etmek  olmazdı ( Padişahlar  ordunun  baş  komutanı  sıfatını  taşıdıkları  için  bir  paşa  ancak  ''  Başkomutan  Vekili ''  Unvanını  taşıyabilirdi.)

Damat  Ferit  hayretler  içindeydi.

-Mustafa  Kemal  nereden  aklınıza  geldi  hünkarım?

Padişah  Vahdettin  1917  yılının  15  Aralık  günü  ile  1918  Yılının  4  Ocak  günleri  arasındaki  günlere  gitti  bir  an.

1917 Yılının  Eylül  aylarında  Mustafa  Kemal,  Yıldırım  Orduları  Grup  komutanı  olan  Alman  general Falkenhein  ile  görüş  ayrılığına  düşmüştü.  Osmanlı  ordusu  için  en  tehlikeli  savaşların  yapılacağı  bir  cephenin  komutanlığının  sürekli  yanlış  kararlar  veren  bir   Alman  generale  bırakılmasını  uygun  görmüyor,  bu  durumu  sürekli  raporlar  yazarak  genel  kurmaya  bildiriyordu.  Lakin  Enver  Paşa  ısrarla  Falkenhein'den  yana  tavır  sergiliyordu. Bunun  üzerine    görevden  affını  isteyerek  İstanbul'a  gelmişti. 

Anafartalar  Kahramanı  Mustafa  Kemal'in  görevini  bırakarak  İstanbul'a  gelmesi  çok  büyük  söylentilere  sebep  oluyordu.  Bu  söylentilerin  önüne  geçmek için  bir  şeyler  yapılmalıydı.

İşte  tam  bu  sıralarda  Alman  İmparatoru  II.  Wilhelm,  Padişah  Mehmet  Reşat'ı  Almanya'ya  davet  etmişti. Osmanlı  ülkesine  üç  kez  gelmiş  olan  II.  Wilhelm,  daha  önce de  Sultan  II.  Abdülhamit'i  davet  etmişti  ama  II. Abdülhamit  türlü  bahanelerle  bu  davete  icabet  etmemişti.   Bu  sefer  daveti  reddetmek  olmazdı  ama  padişah  73  yaşında  ve  oldukça  hasta  idi.  Bu  durumda  padişaha  vekaleten  veliaht  Vahdettin'i  göndermekten  başka  çare  yoktu.  Peki  Veliaht  Vahdettin'e  kim eşlik edecekti? İşte  o  noktada  Enver  Paşanın aklına  Mustafa  Kemal  geldi.  Hem  onu  İstanbul'dan  uzaklaştırmak  hem  de  Mustafa  Kemal'in  İstanbul'a  geliş  sebebini  bu  seyahatte    veliahta  refakat  olarak  izah etmek  amacıyla  Mustafa  Kemal'e  velihat  Vahdettin'in  yaverliği  ve  Osmanlı  devletinin  askeri  temsilciliği  görevi  verilmişti. 

-Evet  Paşa !  Mustafa  Kemal...  Eski  yaverim...Anafartalar  kahramanı...Aklıma  başka  bir  isim  gelmiyor. 

- Ama  hünkarım ! Biliyorsunuz  ki  Mustafa  Kemal  Cumhuriyetçidir

Padişah  Vahdettin  hafifçe  tebessüm  etti.

-Sen  ve  bir  avuç  başka  paşa  dışında  cumhuriyetçi  olmayan  mı  var?  Artık  şehzadelerimiz  bile  cumhuriyetçi.  Bunun  farkında  değil  misiniz? Adam  en  azından  İttihatçı  değil. O  hainlerle  tüm  bağlarını  kopartmış diye  biliyorum.   Neyse...Mustafa  Kemal  yine  İstanbul'da.  Bir  araştırın  bakalım.  Neler  yapıyor,  kimlerle irtibat  içinde?  Neler  yapmak  istiyor?  Güzelce  öğrenin  de  ona  göre  hareket  edelim. 

Damat  Ferit  Paşa  huzurdan  çıktıktan  sonra  Kendi kendine  söylendi  Sultan  Vahdettin:

'' Vaktiyle  biz  onun  teklifini  kabul  etmedik.  Bakalım  bu  sefer  o  bizim  teklifimize  ne  diyecek?  ''

Devam  edecek. 

RESİMLER

1- Sultan  Vahdettin  ve  Mustafa  Kemal  Paşa  Almanya'da...Bu  Resim  Mustafa  Kemal  ile  Sultan  Vahdettin'in  aynı  karede  olduğu  tek  resimdir.  Ok  ile  işaretli  olan  Mustafa  Kemal,  onun önündeki  ise  Sultan  Vahdettindir.

2- Sultan  Vahdettin'in  gençlik  yılları

3-  Damat  Ferit Paşa

4-  Damat  Ferit  Paşanın  yaşlılık  yılları.

( Biraz Hint, Biraz İsviçreli, Biraz Fransız Bir Osmanlı Hanım Sultanı - Ata başlıklı yazı Sami Biber tarafından 27.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.