TEKERRÜR EDEN TARİH-2.
BÖLÜM- DİMYAT’A PİRİNCE GİDERKEN EVDEKİ BULGURDAN OLMAK.
1829 Yılında imzalanan Edirne Antlaşmasıyla Yunanistan bağımsızlığını elde
etmişti ( Bugünkü Yunanistan olarak düşünmeyin bunu.) ama yorgan gitmiş olsa da
kavga bitmemişti.
1830 yılına gelindiğinde Kavalalı Mehmet Ali Paşa her şeyin lehine olduğunu
görerek Osmanlı Devletine karşı isyan bayrağını açtı
Peki neydi lehine olan?
Her şeyden önce 1830 yılında İngiltere kendi iç sorunlarıyla uğraşıyordu.
Fransa yaptığı pek çok reformda Mehmet Ali Paşa’ya rehberlik yapmış, destek
çıkmıştı. Rusya pek sorun değildi. Osmanlı Devleti mi? Onun durumu zaten en
büyük avantajıydı. Yeniçeri ocağı kaldırılmıştı. Genelde tarımla uğraşan halk
devlete vergi verebilmek için evini, tarlasını satar hale gelmişti. Anadolu
sipahisi devlete artık güvenmiyor ve askerine çok iyi para veren Mehmet Ali
Paşa’nın yanına, yani Mısır’a hicret ediyordu. Tüm bunların yanı sıra Mahmet
Ali Paşa’nın elinde din gibi bir koz vardı. Çünkü Padişah II. Mahmut, batı
tarzı ıslahatlar yapıyordu. Hele de -Yıllar sonra Türk’ün öz başlığı diye
benimsenecek olan fes
giyilmesini devlet memurları için zorunlu hale getirmesi sebebiyle ‘’ Yunan
serpuşunu mecburi kılan Gavur Padişah’’ olarak anılmaya başlanmıştı halk
arasında. Velhasılıkelam tüm şartlar Kavalalının lehineydi. Padişahı ortadan
kaldırsa hiç kimse II.Mahmut için göz yaşı dökmeyecek gibi görünüyordu.
Kavalalı şartların lehine olduğunu görünce Padişah’a ‘’ Eee, hani bizim Mora ve Girit valilikleri?
Ben sözümde durup isyanı bastırdım. Siz de sözünüzde durun’’ Dediyse de Edirne
Antlaşmasından sonra artık Girit ve Mora’nın hakimiyeti bizde olmadığı için
böyle bir isteğin karşılanması mümkün değildi. Mehmet Ali Paşa da bunu bildiği
için zaten ‘’ Girit, Mora olmuyorsa bari Suriye valiliğin verin. ‘’ Demeye
başladı.
Peki neden Suriye?
Aslında sorunun cevabı açık değil midir? Bugün Amerika, Rusya, İngiltere,
Fransa, aşağı yukarı tüm Avrupa Devletleri, hatta Çin için Suriye ne anlam
taşıyorsa o gün de aynı anlamı taşımaktaydı.
1831 Yılında Mehmet Ali Paşa aradığı fırsatı buldu. Sayda Valisi Abdullah Paşa
boyuna posuna bakmadan ‘’ O Mehmet Ali’nin kellesini hem de İskenderiye’de
keseceğim’’ Deyince Mehmet Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa’yı derhal onun üzerine
gönderdi. İbrahim Paşa çok kısa zamanda Yafa, Filistin ve Akka’yı ele geçirdi.
Daha da ilerlemek için halkın gönlünü alması gerektiğini çok iyi bilen İbrahim
Paşa, ele geçirdikleri yerlerde askerinin bir kağıt parçasını bile halkın
elinden zorla almasına asla izin vermedi. Dahası bölge halkından üç yıl boyunca
vergi alınmayacağına söz verdi. Üstüne üstlük bir de ele geçirdikleri yerlerde
disiplinsizlik, asayişsizlik, eşkıyalık,zorbalık gibi şeylerin köküne kibrit
suyu dökünce artık Filistin halkı ‘’
padişahım çok yaşa.’’ Yerine ‘’ İbrahim
Paşa sen çok yaşa’’ Demeye başladı.
Osmanlı Devleti sonunda Mehmet Ali Paşa ve avanesini asi ilan etti. Şeyhülislam
‘’ Bunlar eşkiyadır ve katillerdir. Tüm komutanların, halkın, Allah’ın rızasını
kazanmak isteyenlerin bunlar üzerine sefere çıkması farzdır’’ mealinde fetva
çıkardı. Lakin Mehmet Ali Paşanın karşı atağı çok daha etkiliydi.
Evet, Mehmet Ali Paşa da Mekke emirinden bir fetva aldı. Fetva’da gavurları
taklit etmek suretiyle İslam dininden çıkmış olan Padişah Mahmut’a karşı sefere
çıkmanın her mü’min için farz olduğu yazıyordu.
Kavalalı Mehmet Ali Paşa Mekke emirinden aldığı bu fetvayı hacca gelmiş olan
Türk hacıların ellerine de tutuşturuyor ve müthiş bir propaganda savaşı
yapıyordu.
Sultan Mahmut’un sadece ‘’Allah rızası için cenge.’’ Çağrılarına karşı Mehmet
Ali Paşa neredeyse Mısır hazinesini, padişaha karşı savaşacak olan askeri
için seve seve harcamaktan geri kalmıyordu; dolayısıyla da propaganda savaşında
etkili olan taraf Mehmet Ali Paşaydı.
1832 de Osmanlı Serdar-ı Ekremi Hüseyin Paşa harekete geçti. Osmanlı ordusunun
Antakya ve Humus’ta toplandığını gören Kavalalının oğlu İbrahim Paşa bu hatayı
affetmedi Osmanlı kuvvetlerinin birleşmesini önlemek için 9 Temmuz 1932 de
Halep’i kuşattı. Baskın öylesine ani olmuştu ki
Halep valisi Mehmet Paşa savaş malzemelerini bile bırakıp kaçtı. Böylece
Osmanlıdan tamamen ümidini kesen Halep halkı da Mehmet Ali Paşa tarafına
geçmişti.
29 temmuz 1932 de tekrar saldırıya geçen İbrahim Paşa, Osmanlı ordusunu
İskenderun’a kadar sürdü. Artık Suriye tamamen Kavalalı Mehmet Ali paşanın
eline geçtiği gibi Anadolu da istilaya hazır hale gelmişti.
Mısır kuvvetlerinin hâkim oldukları bölgelerde
yağma ve talana kesinlikle müsaade edilmiyor, askerler aldıkları her şeyin
parasını kuruşu kuruşuna peşin ödüyorlardı. Buna karşın Osmanlı birliklerinin
bulundukları bölgelerde ise durum tam tersiydi. Ne asayişten ne de mal
güvenliğinden söz etmek mümkündü.
Osmanlılara tam olarak diz çöktürmek için son bir savaşa
hazırlanan İbrahim Paşa o dönemin propaganda araçları olan “buyruldular” ve
“mektuplarla” Anadolu'nun dört bir tarafına haklı bir dava uğruna savaştığını
duyurmaya çalışıyordu. Hac mevsiminin savaş zamanına denk gelmesini de kullanan
İbrahim Paşa, memleketlerine dönen hacıların ellerine Osmanlı yönetimini
kötüleyen kâğıtlar tutuşturmuştu. Ayrıca dervişler aracılığıyla Anadolu ahalisi
gerçek İslam için II. Mahmut yönetimine isyana davet edilmekteydi. İnsanlara
Mısır Valisi'nin tek amacının Ümmet-i Muhammed'e huzur ve refah içerisinde bir
yaşam sunmak olduğu söyleniyordu. Bunun yanında Kavalalı, toplumun her
kesiminin özellikle reformlardan memnun olmayanların da desteğini kazanmak
istiyordu. Bu amaçla ahaliye Hacı Bektaş-ı Veli türbesinde kurbanlar kesildiği,
yeniçeri ocağının yeniden kurulduğu ilan ediliyor, yeniçeri firarileri İbrahim
Paşa'ya katılmaya davet ediliyordu. Böylece Kastamonu, Çankırı, Kırşehir,
Nevşehir, Kayseri ve Sivas bölgelerinde Osmanlı yönetimine karşı isyanlar
görülmeye başlanmıştı.
Osmanlı Devleti son bir gayretle sadrazam Reşit Paşayı İbrahim Paşa üzerine
sürdüyse de Konya’da yapılan savaşta
sadrazam öldürüldü, Osmanlı ordusu darmadağın oldu. Askerlerin çoğu ya firar
etmiş ya da İbrahim Paşanın kuvvetlerine katılmıştı.
2 Şubat 1833 de Kütahya’ya kadar Anadolu topraklarını ele geçiren İbrahim Paşa
bilahare Antalya, Manisa, Aydın ve nihayet 24 Şubat 1833 de İzmir’i igal etti.
Tüm bu gelişmelere ve her şeyin Kavalalı Mehmet Ali Paşa lehine olmasına rağmen
o oğlu İbrahim Paşa’ya ‘’ Kütahya’dan ileri gitme’’ Emrini vermişti. Çünkü çok
iyi biliyordu ki Ne İngiltere ne Rusya
ve hatta ne de Fransa, kendileri yemeyi düşündükleri Osmanlı devletini ona
yedirmezlerdi. Mutlaka bir yerlerde ‘’ Dur bakalım bizim oğlan.’’ Diyeceklerdi.
O halde Osmanlı’den ne koparırsa kârı o olmalıydı. O bakımdan da Kütahya’dan
tehdit dolu mektuplar gönderildi İstanbul’a ama daha fazla ileri gidilmedi.
Ta Konyada yapılan Savaş sırasında Osmanlı devleti İngiltere’den yardım
istemişti ama İngiltere ‘’ bu senin iç meselen. Ben karışmam.’’Demişti. Şimdi
de ‘’ Sadece diplomatik yardım yapabilirim’’ Diyordu.
Şimdi dikkat !
1827 De Osmanlıya savaş açmış ve donanmasını yakmış olan Rusya ‘’ ben sana
yardım edebilirim bu belayı savman için’’ Diyordu.Osmanlının baş düşmanı
iken altı sene içinde en yakın dostu
olmuştu(!)
Sanırım günümüzdeki Türk- Rus kankalığını
anlamakta zorluk çekmiyorsunuzdur. Her zaman söylediğimiz gibi:
Devletler arasında ebedi dostluk ya da ebedi düşmanlık diye bir şey yoktur.
Çıkar ilişkileri vardır.
Evet, Rusya’nın ‘’ Den yardıma hazırım’’ Demesi
ve Padişah II. Mahmut’un ‘’ Ne yapalım, denize düşen yılana sarılır’’
Diyerek bu yardımı kabul etti.
Osmanlı Devleti Rusya ile dirsek temasına geçince İngiltere ‘’ Amanın, Boğazları
bu Rus domuzuna açar şimdi bunlar’’ Diye telaşa kapıldı ve Osmanlı Devletine
müracaat ederek ‘’ Yahu gelin sizi barıştırayım da şu Mehmet Ali paşa
belasından barış yoluyla kurtulun.’’ Dedi.
Osmanlı Devleti ‘’ Tamam, medem sen de istiyorsun o halde arabuluculuk yap da barışalım.’’ Dedi ve 14 Mayıs
1833 de iki taraf arasında Kütahya Antlaşması imzalandı.
Şimdi sıkı durun...
Osmanlı Devleti Mehmet Ali Paşa ile niçin savaşmıştı? Suriye valiliğini ona
vermemek için değil mi?
Kütahya Antlaşmasında ne oldu peki? Yazalım madde madde:
1- Mısır Valiliği yönetimi Mehmet Ali Paşa ve ondan sonra onun soyundan
olanlara -babadan oğula geçmek kaydıyla- Mehmet Ali Paşa’ya bırakıldı
2- Mehmet Ali Paşaya ayrıca Suriye valiliği verildi.
3- Mehmet Ali Paşanın oğlu İbrahim Paşaya Adana valiliği verildi.
4-Tarsus, Mersin, İskenderun ve Çukurova bölgesinin önemli bir kısmının
yönetimi-Toprak mahsüllerinden elde edilen gelirlerin önemli bir bölümü Mekke
ve Medine için harcanmak kaydıyla- İbrahim Paşaya bırakıldığı gibi Hicaz'ın yönetimi de İbrahim Paşaya bırakıldı.
Velhasılkelam Osmanlı Devleti, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan
olmuştu.
Kütahya Antlaşmasından sonra İngiltere ve Fransa’nın kaypak tutumuna karşı
Osmanlı Devleti sırtını bir kaç yıl önceki düşmanı Rusya’ya dayamak zorunda kaldı
ve iki taraf arasında 8 Temmuz 1833 de Hünkar İskelesi Antlaşması adı verilen
bir antlaşma yapıldı.
Buna göre :
Osmanlı Devletine yapılacak bir saldırı
durumunda Osmanlı Devleti eğer yardım isterse Rusya askeri yardım yapacak,
Saldırı Rusya’ya olursa Osmanlı devleti
yardım yapamasa da Boğazları Rusya’nın düşmanlarına kapatacak ve bu antlaşma 8
sene yürürlükte kalacaktı.
İngiltere, Hünkar İskelesi Antlaşmasını duyunca heyecan ve korkuyla zıpladı ama
iş işten geçmişti.
Evet, basit gibi görünen bir Yunan İsyanı ile başlayan olaylar zinciri Osmanlı
Devletini bu durumlara getirmişti ama nice yorganlar gittiği halde kavga hâla
bitmemiş ve yepyeni sorunlar ortaya çıkmıştı Hünkar iskelesi Antlaşmasından
sonra...
Devamı yarın inşallah...