1 Yurtta Balık Dünyada Balık --2. Bölüm--


Dünkü yazımızda şurada kalmıştık:

********

Eyüp’e indikten sonra bu sefer Eyüp Sultan Camiinin içine girerek ikindi namazlarımızı kıldık ve dönüş yolculuğuna başladık.

Yolda Hasan Hoca sordu.
-Hocam balığı Kadıköy’den mi alıyoruz?

‘’Hımmm..Balığı alacağız demek ki…Çaresi yok…Eh madem öyle o halde Hoca’yı Karaköy’deki balıkçı çarşısına sokalım ’’ dedim. Dolayısıyla da dönüşte Karaköy’de indik. Hasan Hoca Balıkçılar çarşısını görünce canlandı.

**********
-İşte görmek istediğim yer…Bakalım palamut var mı?

Hay Allah’ım.. Ya Rabbim…

-Hocam Palamut’un mevsimi değil şimdi…Gel istersen balıkçılara soralım…

Balıkçının birinin yanına yanaştık. Ben sordum.

-Kardeş şu sıralar palamutun mevsimi değil. Değil mi?
-Yooo sabah bende bir sürü vardı ama tükettim. Ben size gelin somon vereyim.

Hasan Hoca atıldı.

-Somon da iyidir? Kaça bu balıklar?
-Abi tanesi 10 lira?

Anaaaa…Tanesi on lira mı? Yahu Bu Hasan Hoca vallahi de ayağının bereketiyle gelmiş, billahi de ayağının bereketiyle gelmiş. Bu balığın tanesini değil, kilosunu on liraya alman mümkün değildir. Ki bir balık en az iki kilo çekecek büyüklükte.
-İyi tamam ver oradan iki tane.
-Abi dört tane kaldı..Ver otuz beş lira hepsini al…

Ne kadar uğraştıysam da Hasan Hoca verdi yine de balıkların parasını ve normal şartlarda en az seksen liraya alabileceğimiz balıklara otuz beş lira vererek hepsini birden aldık.

Akşam pişirdik balıkların iki tanesini.. Hasan Hocam sağ olsun tek başına koca bir somonun hakkından geldi. Bir somonu da ben, oğlum ve oğlumun bir arkadaşı zar zor halledebildik. Kalan iki somonu buz dolabına attım.

31 Ağustos Cuma Günkü planımızda Beykoz ve Anadolu Kavağında Yuşa Peygamberin mezarını ziyaret var…Sabah kalktık…Kahvaltı hazırlıyorum. Hasan Hoca:

-Hocam bir iki dilim de balık kızartsaydın.
-Balık mı? Sabah kahvaltısında?
-Eveett..Çayla çok güzel gider.
-Çay ve balık?
-Eveeettt…
-Hocam balıklar buzlukta. Şimdi onların çözülmesini beklersek baya geç kalacağız.
-Tamam o zaman..Na’apalım bu gün de balıksız kahvaltı yaparım artık.

Hasan Hoca’nın yüzüne dikkatlice baktım. Ama hâla bilemiyorum şaka mı yaptı yoksa ciddi mi söyledi…Gerçi bana göre ciddiydi ama..Yine de ne bileyim. Balık ve kahvaltı??? Balık ve çay? Sizce de biraz garip değil mi?

Neyse…Hasan Hoca ile kahvaltı ettik ama o zaman anladım ki baya ciddiydi…Çünkü peynir, zeytin vb. kahvaltılıklara hiç mi hiç iltifat etmiyordu. Dün akşamki performansından eser yoktu kahvaltıda.

Kahvaltıdan sonra önce Üsküdar’a oradan da Beykoz’a doğru yola çıktık. Ben yine Hasan Hoca’ya anlatıyorum.

-Hocam bak burası Beylerbeyi Sarayı…
-Hımmm…
-Bak Burası da Küçüksu…
-Hımmm…
-Bak şu gördüğün Anadolu Hisarı. Tam karşısında da Rumeli Hisarı var…Bunu Yıldırım Bayezıt yaptırmış. Karşısındakini de Fatih Sultan Mehmet…
-Allaahhh..Şu manzaranın güzelliğine bak.
-Değil mi Hocam…Hem şu muhteşem Boğaz manzarası hem de atalarımız ne kadar muhteşem eserler yaptırmışlar di mi?
-Ya ben onu demiyorum.
-Ne diyorsun Hocam?
-Baksana millet ne güzel balık tutuyor. Herkesin elinde olta…Ahhh Ahhh…Bilseydim ben de getirirdim olta takımlarımı.

İçimden ‘’ Hırrrr’’ diyorum ama dışarıya aksettirmiyorum tabii ki. Torikdi, palamuttu derken Beykoz’a vasıl olduk. Oradan da bir başka belediye otobüsü ile Anadolu Kavağı taraflarındaki Yuşa Peygamber’in mezarının olduğu tepeye çıktık. Tepe Boğaz ile Karadeniz’in birleştiği noktada sayılır. Gerçi Yahya Kemal bu tepeden bakmamış ‘’Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul ‘’ şiirini yazarken ama bu tepeden İstanbul muhteşemin de ötesinde…Mavi ve yeşili hiç bu kadar uyumlu bir şekilde görebilmeniz mümkün değil..Dünyanın hiç bir yerinde sanırım bu kadar güzel bir manzara olamaz. Ah bir de o yeşillikler arasından yükselen beton yığınları olmasa..O kıyı yağmacısı çapulcular olmasa…Ah o Peygamber kalkıp da ‘’ Ne yapıyorsunuz siz be hey Allah’ın şaşkın ve de azgın kulları’’ diyebilse…

Kabir ziyaretimizi yaptıktan sonra o tertemiz havayı, bol oksijeni doya doya içimize çektik ve o eşsiz manzarayı seyre koyulduk.

Orman, deniz, hele de bir peygamberin mezarı bütün bunlar çok iyi güzel de etrafta balık ve balıkçı yok…Hasan Hocam ‘’Haydi artık inelim ‘’ dedi. Dönüşte yol kenarında hormonsuz, tamamen naturel Beykoz ürünü ceviz, fındık, kızılcık, incir satıcıları vardı. Hasan Hocam bir poşet dolusu Beykoz İnciri aldı…Yiye yiye otobüs durağına indik.Sonra tekrar Beykoz’a geldik. On Çeşmeler yakınındaki pideciden pide yiyip bu sefer de Beykoz’da benim çocukluğumun geçtiği yerleri gösterdim Hasan Hoca’ya . Daha sonra Beykoz Korusuna girdik. Koruyu baştan sona adımlayıp tekrar Beykoz’a indik. İkindi namazını müteakip de dönüş yolunu tuttuk.

Kadıköy’e geldiğimizde Hasan Hoca sordu?

-Hocam Kadıköy’de balıkçı çarşısı var mı?
-Var Hocam ama hayırdır bu saatte?
-Şuradan bir iki kilo da Palamut alalım…

Hay Allah’ım ya…Yine mi Palamut? Yahu evde daha kabak- biber dolması var el değmedik...Karnıyarık yapmışım öylece duruyor…Amma velakin Hocam balık diyor yine…

-Hocam evde balık var..Daha dün aldığının yarısı duruyor.
-Olsun yetmeyebilir..Bir iki kilo da palamut ekleyelim şuradan.
-Hocam balıkçılar kapanmıştır şimdi. Hem evde daha iki tane koca somon öylece duruyor yeter de artar bile…

Neyse… İkna ettim Hasan Hoca’yı…Eve geldik…Sormaya gerek var mı.? O akşam da dayandık balığa…Ömrü hayatımda ilk kez iki gün üst üste balık yiyorum. Bizim çocuklar da öyle tabii ki…

Nihayet bu gün…Yani 1 Eylül 2012 Cumartesi…

Sabah ben erken kalkıp bulaşıkları filan yıkadım..Bir de kek yaptım kahvaltı için…Sanırım kekin hatırına olsa gerek Hasan Hoca Balık ekmek istemedi bu sefer.

Hasan Hoca:
-Hocam bu gün artık ben gideyim…Yaşlı annemi uzun süre yalnız bırakmaya gelmez..
-Hocam. Benim işim gücüm yok..En azından okullar açılıncaya kadar kalabilirsin.
-Yok hocam..Yolcu yolunda gerek..Bilet bakalım seninle…
-Bakmasına bakalım da hocam bu gün ikindiye kadar dışarı çıkmayalım bence.
-Niye?
-Hocam bu gün 1 Eylül…Dünya Barış Günü…Yani tehlikeli bir gün…Yine bir yerleri yakıp , bir yerlere bomba filan atarlar, belediye otobüslerine molotof atarlar…Ne olur ne olmaz. Evde kalmakta fayda var.

Öğlene doğru oğlumun bir arkadaşı geldi çarşı iznine....Askerliğini daha yeni yapıyor…O da aynı şeyleri söyledi gelince..Ona da Eminönü, Taksim, Kadıköy gibi semtlerden uzak durmaları söylenmiş.

Biz de saat 15.00 e kadar evde oturduk. Sonra haberlere filan baktık. Olağanüstü bir durum yoktu. Bunun üzerine Kadıköy’e inmeye karar verdik.

Kadıköy’de yine olağanüstü sayıda polis vardı ama hayret ki kalabalık yoktu. Bir olay filan da yoktu…Yüz kişilik kıpkırmızı kıyafetler giymiş bir grup meydandan ayrılıyordu. İskele tarafında ise yine oldukça az bir grup önce konuşmalar yaptı..Daha sonra İspanyol müziğine benzer rap türünde bir şeyler çalınıp söylendi. Daha sonra ise Kürtçe türküler çalınıp söylenmeye başlandı…İlk kez Bir Dünya Barış Gününde yüzlerini poşularıyla örten korkunç suratlı insanları görmedim bu sefer. ( Bu konuyu ayrı bir yazı olarak yazarım belki )

Hasan Hoca’nın biletini aldık. Eh gitmeden önce Hasan Hocam’a son bir kıyak yapmam gerekiyordu.

-Hocam gel seni Çok hoşuna gidecek bir yere götüreyim.
-Nereye?
-Yav gel hele sen…

Veee…Nihayet Dördüncü günün sonuna doğru Hasan Hocam’ı çok çok özel ve de güzel bir mekana soktum: Kadıköy Balıkçılar Çarşısı ( ya da sokağı ) Of beee..Adamın yüzüne gözüne kan geldi biraz…Mısır Çarşısında tek bir baharatın, canım lokumların, o güzelim sanat eseri kuyumculuk harikalarının suratına bile bakmadan hızla geçen Hasan Hocam bu çarşıda her bir balık ile tek tek vedalaştı resmen…

-Hoşça kal İstavrit…Mezgit sen de hoşça kal…Aaaa hamsi de varmış…Allahaısmarladık hamsi kardeş…Hakkını helal et somon..Baya da yedik seni…Kınalı barbunum benim sen de hoşça kal..
-Barbun değil hocam, tekir o…
-Hayır barbun…
-Balıkçıya soralım…- Kardeşş..Baksana bu balığın adı ne?
-Barbun abi…Vereyim mi?
-Yok kalsın..Beni madara eden balığı soframa koymam.

Yok arkadaş..Ben bu balık konusunda baya bir eğitim almalıyım anlaşılan…Resmen acınacak durumdayım.

Hasan Hocam balıklarla vedalaştı…Beraberce son kez Sultan III. Mustafa Camii şerifinde Kürtçe türküler eşliğinde dinlediğimiz ezan ve onu müteakip kıldığımız ikindi namazından sonra artık ayrılık vakti geldi…Tam o sırada Hasan Hocam’ın gözü bir şeylere takıldı…

-Hocam şu ilerideki pankartta ne yazıyor ? Tam okuyamadım.

Gösterdiği yere baktım..Bir pankart görsem belki yazıyı da göreceğim ama pankartı göremedim. Gözlerini kısarak kendisi okumaya başladı: ‘’ Yurtta Balık, Dünyada Balık ‘’ (O kısa ziyaretin bombası da buydu sanırım)

Az sonra ben de gördüm pankartı: ‘’ Yurtta Barış, Dünyada Barış ‘’

Hasan Hocamla birbirimize sarılıp ‘’ Hakkını helal et’’ temennilerinden sonra mırıldandım kendi kendime…Haklısın Hocam ‘’ Yurtta balık, dünyada balık, hatta ahirette bile balık…’’

Akşam haberlerinde ise güzel bir haber vardı: ‘’ Balıkçıların av yasağı bu gün (1 Eylül ) itibarıyla kalktı’’

Hasan Hoca’m gerçekten de ayağının bereketiyle geldi İstanbul’a ve ayağının bereketi ile gitti…Allah böyle güzel dostlardan ayırmasın kimseleri.

NOT:

Yukarıdaki fotoğraf bir yıl sonraya ait. ( 4 Eylül 2013 ) Hasan kardeşimin oğlu öğretmen olarak ilk görev yeri İstanbul-Gazi mahallesine atanınca artık Hasan Hocam da İstanbullu oldu ve bu sefef ben onu ziyarete gittim. Fotoğraf Alibeyköy Barajı'nda çekildi. 

( Yurtta Balık Dünyada Balık --2. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 2.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.