Bugün ( 09.09.2020) Başıma aynen Tim Vinter'in durumuna benzer bir durum geldi.

Şimdi eminim bazılarınız Tim Vinter'i bilseniz de bazılarınız bilmiyorsunuzdur. O halde Tim Vinter'den başlayayım.

İngiltere'de yaşayan Somalili fakir bir kadın, yardım almak için bir radyo istasyonunu arar. 

Bu radyo programını dinleyen ateist bir İngiliz, bu Müslüman kadınla dalga geçmeye karar verir ve kadının isim ve adresini aldıktan sonra sekreterini çağırarak ona büyük miktar gıda ve yardım malzemeleri alıp kadına götürmesini ister. 
Ve sekretere; "Eğer kadın gıdayı kimin gönderdiğini sorarsa, ona şeytandan olduğunu söyle" Diye talimat verir.  

Sekreter, kadının evine geldiğinde, kadın mutlulukla gelen malzemeleri kabul eder. 

Sekreter ona: 
"Bunları kimin gönderdiğini bilmek istemiyor musun?" Diye sorduğunda; Fatima isimli okuma yazma bilmeyen kadın, malzemeleri gönderen ateist İngiliz düşünür Dr. Tim Vinter'in Müslüman olup adını Abdülhakim Murad olarak değiştirmesine vesile olacak şu harika cevabı verir : 

”Hayır, ilgilenmiyorum. Çünkü Allah bir şeyin olmasını istediğinde şeytanlar bile ona itaat eder." 

Evet bu olay bir kurgu filan değil. Yukarıda fotoğrafını gördüğünüz Tim Vinter uzun bir süredir İslami konferanslar vermektedir dünyanın dört bir yanında.

Ancak benim açımdan bu olayın önemli taraflarından birisi de nasip denen şeye oldukça fazla inanmamdır.

O Somalili kadının nasibidir ona gelen yiyecekler. Allah, Somalili kadının nasibini bir başkasına yedirmediği gibi o nasibi bir ateist vasıtasıyla kadına göndermiştir.

Peki benim olayım ne?

Bu sabah erkenden kalktım. Kadıköy'e inip PTT den kendime e- devlet şifresi alacağım.

İyi de Avrupa yakasında Haramidere'de oturan bir vatandaş olarak Asya yakasındaki Kadıköy'de işim ne? Haramidere- Esenyurt-Beylikdüzü'nde PTT şubesi yok mu?

Var elbette ama nerede bilmiyorum. Arayacağım da, bulacağım da, alacağım..Uzun iş. Kadıköy'ü biliyorum. Rıhtımda. Hem biraz hava değişikliği de lazım değil mi?

Neyse, aç karnına sabahın sekizinde evden çıktım. Kadıköy'e vasıl oldum. E devlet şifremi aldım derken baktım saat 11 e yaklaşmış. Mide başladı zilleri çalıp '' Beni doldur, depoyu fulle artık.'' Demeye.

Bir kaç adım ötede bir pideci var. Kıymalı pide 14.99 Tl ( Zinhar 15 değil))) Patatesli Pide 6.99 Tl, başka çeşit pidelerin fiyatları da resimleriyle birlikte dışarıda..

Sadece kıymalı yesem ı ıh. Sadece patetesli yesem o da ı ıh. Aman Allah'ım Kıymalı-Patatesli de varmış ve o da 14.99 Tl.. Tam istediğim pide.

Daldım içeri

-Buyurun ne arzu etmiştiniz?
-Kıymalı-Patatesli pide
-Tamam. 

Kasadaki genç, yazar kasadan fişi çıkarıp burnuma uzattı.

-Yirmi Tl rica edeyim.
-Ne yirmisi ya. 14.99 Tl değil mi?
-Beyefendi siz kıymalı-patatesli pide istemediniz mi?
-Eveeet.
-Kıymalı- patatesli pide 20 Tl dir.

Allah Allah.. Ben mi yanlış okudum diye sağıma soluma bakıyorum. Dışarıdaki resimler aynen içeride de var. Var olmasına var da ıspanaklı pide bile var ama Kıymalı-patatesli diye bir şey yok ne ismiyle ne resmiyle böyle bir şey yok. Haliyle kaç para olduğunu gösteren bir şey de yok.

''Eyi madem. Buyurun'' Diyerek parayı uzattım. Neticede pideci çok nezih bir yer. 20 Tl de de olsa değer buranın pidesine.

Başladım beklemeye. Elime verdikleri alet zırr diye ötünce hemen fırladım kıymalı-patatesli pidemi almaya.

O da ne? Önüme iki tepsi birden uzatıldı. Birinde kıymalı pide var, diğerinde patatesli. ( Yalanım varsa iki gözüm önüme aksın olay aynen böyle)

Kıymalı pideyi masaya koyup patatesli pideyi paket yaptırdım. Eve götürüp akşam da onu yiyeceğim.

Derken efendim kıymalı pideyi indirdim mideye. Patatesli pideyi aldım, dükkandan çıktım.

Dükkandan çıkar çıkmaz çok afedersiniz sıkıştım. Yani çiş olayı...

Elde pide ile de tuvalete girilmez ki. Ne yapmak lazım? Bu arada da zaten düşünüyorum. Kadıköy'den taaa Haramidere'ye pide götürülür mü?  Şimdiye kadar hiç kimsede görmediğim bir manzara.

En güzeli bu pideyi bir fakire vermek lazım. Lakin Kadıköy gibi bir yerde bir fakiri nerede bulursun?

Kadıköy'ü çok iyi bildiğim için fakiri nerede bulacağımı da biliyordum: Osmanağa Camiinin önü. Zaten tuvalete oraya gideceğim.

Caminin önünde yazın sıcağın altında pişerek, kışın soğuktan donarak tespih satıp evine ocağına üç kuruş para götürmeye çalışan beyaz bastonlu görme engelliler vardır. Bugün sade bir tane vardı.

Yaklaştım yanına.

-Kardeşim sana bir patatesli pide versem yer misin?

Adamcağız hayretle cevap verdi:

-Yerim elbet de bu pide nereden geldi? Niçin Pide?

Adama tüm hikayeyi anlattım. '' Çok teşekkürler. Allah Razı olsun. Rabbim bugün de nevalemizi gönderdi'' Diye aldı paketi.

Evet, Yüce Rabbim görme engelli bir kulunun nasibini ne bana, ne bir başkasına yedirtmişti ve beni vasıta eyleyerek göndermişti.  Öyle olmasa normalde evden çıkarken '' Kadıköy'de şimdi şöyle güzel bir börek yerim'' Diye plan yaparken pidecide ne işim vardı? Pidecide '' Patatesli- Kıymalı Pide 14.99 Tl'' diye herhangi bir levha yokken ben olmayan bir levhayı okuyup da Patatesli- Kıymalı pide ister miydim? Kasada duran delikanlı normalde '' Beyefendi ! patatesli-kıymalı pide diye bir pide yok. Patatesli mi yoksa kıymalı pide mi istiyorsunuz?'' Diye sorması gerekirken ve dahi ben gibi bir moruğun iki pideyi birden mideye indiremeyeceğini hesap edip bu soruyu sorması gerekmez miydi? 

Normal şartlarda böyle olması gerekirdi ama dediğim gibi Rabbim bugün, o saatte, o pidecide pişen patatesli pideyi görme engelli bir kulu için nasip etmişti. Onu ne ben, ne de bir başka Allah'ın kulu yiyebilirdi.

( Allah Dilerse. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 10.09.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.