Benim
doğduğum köyde '' sakız kanatmak '' tabiri, kenger sakızı olarak bildiğimiz
sakızı elde etmek için yapılan işlemi demektir , köyümüzde en küçüklerin dahi
bildiği işlerdendir , dağ bayır tepelerde sakız bitkisini tanıyan her çocuk
sanki uzun yıllar bu işi yapıyor muş gibi , hatta para bulmuş gibi sevinçle
koşar, temiz saydam taşlara akıtılan sakız sıvısının bir gün sonra toplamanın da
ayrı bir sevinci olurdu , bir kır gezisi gibi günün vaktini geçiren
oyun-eğlencesi olurdu yerden 15-20 cm yükseklikteki bu sakız otunu aramak ,
kenger diyeceğimiz bu sakızı elde etme süreci ,o dikenli gövdesi cep çakısı ile
uygun yerinden kesilerek başlardı, sakız otunu bulmak maharettir tıpkı zehirsiz
mantarı tanımak gibi, bir gün sonra toplanırdı akan sıvının katı hali ,
toplandığında önce bir temizlenir ilk çiğnemeye başladığınızda acımsı ve nahoş
bir tadı olacaktır onu yumuşatıncaya kadar gayret sarf ederdik , çenelerimiz
ağrırdı ,acı çekerdi resmen ama inatla çiğnerdik biz , çünkü sakızın ilk saf orijinal
hali katıdır, sıvıyken üzerine yapışmış ufak taşlar toprak ve diğer şeyler su
altında iyice temizlenir , ilk çiğnem serttir bu sertlik çiğnendikçe
yumuşayacaktır , tabi yorulacak çeneler ,ne kadar uzunca yorulursa çenelerimiz
sonrası güzel bir çiğnem olacaktır ,ve sakız denince işte bu diyeceksiniz , ve
sakızın hikayesinden aklımızda , bir dikenli bitkiden akan beyaz sıvının taşın
üzerinde bir gece demlenmesi ve ertesi gün toplanarak iyice temizlendikten
sonra meraklılarına çenesine güvenenlere ikram etmek kalacaktır . Evet Elazığ
ili Ağın ilçesinin bir mahallesidir adı vahşen köyümüz , Vahşen’in taşı toprağı
ve dikeni altındır , ben böyle kavradım böyle kabullendim köyümü , bunları
yazmama sebep köye son gittiğim yıl sakız kanatmaya gittiğim yerleri görmekten
çok duygulandım , hatırladım ve gözlerim sakız bitkisi aradı , o eski yılları
anarken gözlerimin önünde canlandılar , bir gündü çoban sırası bize gelmişti
köyde , her şeyi hatırlıyorum , ortaokul seviyesi yıllarımdı ve dere , tepe ,
bayır sürüyü gün boyu doyurmak için dolaştıracaktık , belli güzergahlara uğraya
uğraya en nihayet Fırat’ın kenarına mola verirdik ,işte böyle bir gündü hangi dikenlerin
sakız olduğunu öğrenmiştim ,çakı ile özenle keserek onun süt beyaz sıvısını
temiz bir taşa akıttığımızı biliyorum ,dikenli bitkinin çevresini açtım , kök
kısmına yakın yere kadar çukuru da açtım ve bitkinin köküne yakın belli bir
mesafedeki noktasından keserek beyaz sıvısını temiz bir taşa akmasını
sağlamıştım . Arkadaşlarımla kanattığımız bitkilerin yerlerini kaybetmemek için
bildiğimiz işaretler dikerdik , en yaygın olanı üst üste taşlardan mini kuleler
yapardık , bu ne kadar güzel heyecanlı stratejik enerjisi yüksek bir eğlenceydi
bize ,üzerinden 24 saat geçmiş temiz taşlar üzerine akmış beyaz sıvının
katılaşmış halini toplar mendilimize koyardık , tabi köye dönüşümüzde harg
başına oturur sakızları temizler iyice ak-pak ederdik ,çiğneme sırası ayrı bir
süreç çenelerimiz yorulur ağrılarla boğuşurduk ama o sakız haline getirdiğimiz
maddenin ağzımızdaki ferahlığı , doğal tabi etkisi her şeyi unuttururdu . İşte
böyle ne zaman sakız kanatma kararı alsak öğrendiğimiz gibi yapardık , sabah
erkeninden giderdik serin ve sakin bir zaman olduğu için, ellerimizde çakı
dere-tepe-bayır sakız dikenleri arar dururduk, ne patikalardan ne çetrefelli
çalı diken yollardan geçerdik , ayaklarımız çocuk ayaklarımız yorulur dermanı
kesilir ve dizlerimiz kanardı ama yine de yılmazdık , bazen öyle olurdu ki
uzaklaşır , köy görünmez olur hatta bilmediğimiz yeni yerler keşf ederdik ,
içimize bir korku düşer miydi ? düşmezdi herhalde , veya zamanın nasıl
geçtiğini unuttuğumuzdan aklımıza bile getirmezdik . Her dikensi bitki sakız
dikeni değildi tabi bunu iyi öğrenmiştik aha şurada der koşmaya başlardık hemen
dibini açar çakı ile gövdesini keser o beyaz süt beyaz sıvısını temiz bir taşa
akmasını sağlarız, bir gün sonra toplamaya tekrar aynı yerlerden geçerek
işaretli yerlerden toplamaya başlardık eğer bizden önce birileri talan
etmemişse tabi . Kısaca bizim oralarda " kenger " dediğimiz sakızın
hikayesi böyle bir şey , çiğnemi başlangıçta yorucu ama daha sonra yumuşayınca
çiğneyenler çat..çat ..çıt..çıt seslerini çıkarmadan edemez. Sahi son yıllarda
sakız kanatma devam ediyor mu yoksa unutuldu mu ? , küresel ısınma ve mevsimsel
krizler , kirli dünyanın kirliliği , acaba bize geçmişin unutulmaz anılarını tekrar
yaşatmaya izin verir mi dersiniz....
Mustafa Kaya
05.11.2020