Deliriş İbrahim-- 8. Bölüm--
SALİH PAŞA’NIN HAZİN SONU VE OSMANLI PAPAZI OSMAN (YA DA DOMİNC DE SAİNT THOMAS)
1647 Yılına Geldiğimizde Sultan İbrahim artık iyiden iyi çığırından çıkmıştı ve
bir yıl sonra öldürülecek olan bu padişah kendisine deli denilmesine sebep olan
her ne var ise sekiz yıllık saltanatının bu son iki yılında yapmıştı.
**********
1644 Yılında olduğu gibi Sultan İbrahim yine bizzat kendisinin yaptırdığı
İftariye kameriyesindeydi ve yine 1644 yılında olduğu gibi sinirleri
tepesindeydi.
Sene 1647...
Padişah İbrahim, Sadrazamı Salih Paşa’yı acele olarak İftariye Kameriyesinde
huzuruna bekliyor, bir taraftan da sabit
nazarlarla kameriyenin önündeki havuza bakıyordu.
Kısa bir müddet sonra Salih Paşa Huzura geldi. Ellerini bağlayıp boynunu
bükerek padişahı selamladı.
Sultan İbrahim öfkeyle bağırdı.
-Paşa ! Sen Zafire ve Osman’ı bilir misin?
-Salih Paşa bu anlamsız soru karşısında şaşırdı.
-Çok fazla malumatım yoktur hünkarım. Bildiğim kadarıyla Zafire, Kızlarağası
Sümbül Ağanın evlatlığı, Osman ise Zafire’nin evladı imiş.
-Doğrudur. Peki Zafire gibi birini niçin sarayda tuttuğumu da bilir misin?
Salih Paşa, devlet işleriyle hiç alakası olmayan bu sorular karşısında allak
bullak olmuştu ama Padişahın lafı bir yerlere getireceği belliydi. Sesini
çıkarmadı.
-Paşa ! Ben bir insanı tuttum mu tam
tutarım. Gözden çıkardım mı da gözünün yaşına bakmam harcarım. Hele de beni
kızdırmışsa hiç acımam. Dur sana anlatayım babası belli olmayan bir çocuğu olan
bir kaltağı sarayda niçin tuttum, sonra niçin sürdüm.
Salih Paşa içinden ‘’ Dur bakalım bu işin sonu nereye varacak? ‘’Diye
düşünürken Padişah İbrahim devam etti:
-Zafire bir Gürcü kızıydı. Hüseyin Reis
adlı bir kaptanımız tarafından esir olarak Kızlarağası Sümbül Ağa’ya satılmış,
o da alıp saraya, hareme dahil etmiş kızı. Kız oldukça güzeldi. Bunu da bilir
misin?
-Yok sultanım kendisini hiç görmedim.
-Neyse. İşte bu Zafire’yi bir gece benim koynuma sokmaya karar vermiş Sümbül
Ağa. Fakat kız nereden duymuşsa padişaha sunulacak dilberlerin bakire olması
gerektiğini duymuş ve Sümbül Ağa’ya yalvarmış ‘’ Ben bakire değilim. Dahası
hamileyim. Padişahımız bunu öğrenirse beni öldürür’’ Demiş. Sümbül Ağa da buna acımış ve ‘’ Tamam, senin
için evlatlığımdır derim sarayda kalmana izin kopartırım. Valide Mahpeyker
Sultan tutar beni, merak etme.’’ Demiş. Böylece Zafire sarayda kalmış tüm
teamüller çiğnenerek.
Salih Paşa neredeyse ‘’ Bana ne yahu. Masal anlatmak için mi beni iki saattir
böyle ayakta dikiyorsun?’’ Diyecekti ama öte taraftan bu hikayenin sonunu da
merak ediyordu.
-Derken Paşa! Zafire yaklaşık olarak Haseki Turhan Sultan ile aynı günlerde bir
erkek evlat dünyaya getirdi ve çocuğun adını Osman koydular.
Salih Paşa içinden ‘’ Şimdi o çocuk aslında benim çocuğumdu derse şak diye
düşüp bayılırım.’’ Diye geçirirken Padişah devam etti.
-Bizim Turhan da doğurdu ve adını Mehmet koyduk bildiğin gibi. Evet, Turhan
Sultan da doğurdu ama bir türlü sütü gelmez. Bunun üzerine Validem Zafire’yi
bizim Mehmet’e süt anne tayin eyledi.
Zafirenin sütü hem kendi veled-i zinasına hem de bizim Mehmed’e bol bol
yetiyor.
Salih paşa içinden ‘’ Yeter daaa. Ayaklarım kırıldı ayakta durmaktan. Olayı
bağla da işimize gücümüze bakalım.’’ Diye geçirse de Padişahın daha çok kelamı
olduğu belliydi ve bu kadar öfkeli olmasına rağmen neden bu masala başladığını
asla kestiremiyordu.
-Derken paşa, bir gün Zafire bu bahçede bizim Mehmed’i emzirirken ilk kez
gördüm bu hatunu. Aklım başımdan gitti.
Salih Paşa içinden ‘’ Ulan senin aklın başında duruyor mu ki zaten. Devamlı
gidip gidip geliyor’’ Diye geçirdi ama hiç renk vermeden merakla dinlemeye
devam etti.
-Karı, karı değil bir ateş parçası. Bizim Mehmet maçır maçır memeleri emerken
ben eriyorum adeta.
Salih Paşa da heyecanlanmıştı. Karşısındakinin padişah olduğunu unutarak
konuştu.
-Hatuna daldınız mı hünkarım?
Sultan İbrahim daha da gazaplandı.
-Bre mel’un ! Bre hadsiz ! Lohusa kadına dalınır mı?
-Affedersiniz sultanım.
-Affetmem Paşa. Affetmem. Seni de affetmeyeceğim ama bu hadsizliğin yüzünden
değil. Ama yine de beni iyi tanı diye sana anlatmaya devam ediyorum.
Salih Paşa ‘’Aha da b.ku yedik. Adamın niyeti bozuk’’ Diye düşündü ve susarak
dinlemeye devam etti.
-Derken Paşa aradan iki sene geçti. Bu Zafire’nin Osman da, benim Mehmed de iki
yaşındaydı ve bir gün yine böyle bu İftariye kameriyesinde şehzadem Mehmed ile
otururken baktım Zafire de indi bahçeye.
Hatunu görünce yanıma çağırdım. Yanıma oturttum. Sonra Mehmed’i bir kenara
koyup Zafire’nin oğlu Osman’ı kucağıma otutttum. Biz elim Osman’ın saçlarını okşarken bir elim
de Zafire’yi okşamaya başladı. Biz bu hal üzereyken pat diye Haseki Turhan Sultan
da gelmesin mi?
Salih Paşa kendi başına gelebilecek felaketi unutup yine lafa girdi.
-Eyvah ! Kızılca kıyametler kopmuştur.
Padişah İbrahim bu sefer sözünün kesilmesine aldırmadı.
-Koptu ki ne koptu. Başladı bana bağırmaya: ‘’ Padişahım !" Yaptığın
işten utanmaz mısın ! Öpüp koklamak için kadın istersen işte ben.. Sevip
okşayacak çocuk istersen işte şehzaden. ‘’ Dedi. Yani kocasına, hem de bir
padişah olan kocasına asilik etti. Bunun üzerine sinirlerim ayağa kalktı.
Kendim de ayağa kalktım ve Turhan Sultan’a bağırdım. ‘’ Neler söyler.. Hele bak
neler söyler.. Bre ben padişahım..’’ Sonra o öfkeyle şehzade Mehmet’i kaptığım
gibi şu gördüğün havuza fırlattım ve yürüdüm hareme gittim.
Sonradan öğrendiğime göre Mehmed’i havuzdan Has Oda ağalarından biri çıkarmış.
Kafasında yüzüne doğru geniş bir yara izi varmış ki hâla taşır o yara izini (
Hayatı boyunca da taşıdı o izi IV. Mehmet.) Bu arada Turhan Sultan bayılmış.
Hemen bir iki dakika içinde validem de koşmuş buraya ve Zafire’nin saçlarından
tutup bir kaç kez havuzun mermerlerine çarptıktan sonra bağırmış: ‘’ Def ol
kaltak.. Sen de, piçin de, Sümbül de def olun.. Saray-ı Hümayun'da size artık
bir an durmak gerekmez !’’ İşte bu olaydan sonra Validemin baskısıyla Sümbül
Ağayı da Zafire’yi de oğlu Osman’ı da kovdum saraydan.
Salih Paşa susmaya devam ederken Padişah İbrahim konuşmaya devam etti.
-Şimdi söyle Paşa, kendi evladına acımayan biri bir başkasına acır mı?
Salih Paşa susmaya devam edince adeta top gibi patladı.
-Sana derim bre adem. Kendi çocuğuna acımayan bir başkasına acır mı?
-Acımaz Sultanım.
-Peki bunu bildiğin halde niçin emrime karşı gelirsin?
-Hâşâ Padişahım. Emrinize ne zaman karşı gelmişim?
-Sus Bre lain herif. Ben sana ‘’ Ben dışarı çıkacağım zaman şehirde bir tek
araba görmeyeceğim’’ demedim mi?
-Dediniz padişahım. Ben de emrinize harfiyyen uyarak siz dışarı çıkacağınız
zaman yollardaki tüm arabaları kaldırttım.
-Pekala, dün Davutpaşa semtindeki şeyhe okunmak üzere giderken yolda gördüğüm o
bir fayton neydi? Yani ben yalan mı söylüyorum?
-Hâşâ padişahım. Siz yalan söylemezsiniz.
-O halde sen benim emrimi çiğnedin öyle değil mi?
-Hâşâ padişahım. Ne haddime.
-Ona hâşâ buna hâşa. Böyle sadaret olmaz paşa. Derhal sadaret mührünü veresin.
Salih Paşa, sadaret mührünü geri verdiği
anda Padişah İbrahim, Bostancı başına seslendi.
-Tiz bunu alın, kellesini vurun.
Evet, böylece bir sadrazam, padişahın saçma sapan bir uygulamasında minnacık
bir aksaklık yüzünden kellesinden olmuştu.
Osman ve Zafire’ye gelince:
Daha önce Girit seferi münasebetiyle ismini zikrettiğim Sümbül Ağa Mısır’a
sürülmüştü ama o önce Hacca gitmek istedi. Hacca gitmek üzere gemi ile yola
çıktığında Zafire, Osman, Mekke Hadısı Hüseyin Efendi de yanındaydı. Ancak Malta
korsanları bu gemiye el koymuş, Sümbül Ağa, Zafire ve Osman’ı ele
geçirmişlerdi.
Sonra mı?
Sonrasında Osmanlı’da ‘’ Piç Osman’’ Denilen Osman, Malta Şovalyeleri
tarafından bir Müddet Malta’da alıkonuldu. Annesi Zafire Malta adasına
geldikten üç ay sonra öldü. Osman Malta’da hep Osmanlı şehzadesi Osman olarak
anıldı. Daha sonra İspanya sarayına gönderildi. 12 yaşına kadar İspanya
sarayında bir Hrıstiyan olarak büyüyen Osman 12 yaşında manastıra verildi. Onun
adı artık Dominic de Saint Thomas idi.
Sonra Salamanca Üniversitesinde İlahiyat okudu ve rahip oldu.
Fransız kralı 14. Lui onu bir Osmanlı Prensi olarak görüyor öyle hitap ediyordu
ki bu durum bilindiği gibi bir yönüyle Cem Sultan olayına benzer. Yani
Osman’dan siyaseten faydalanmak, Osmanl Devletinde karışıklıklar meydana
getirmek istemişlerdir Osman’ın Padişah İbrahim’in çocuğu olduğunu iddia
ederek.
Daha Sonra asıl adından çok ‘’ Osmanlı Papazı’’ olarak anılan Osman ya da yeni
adıyla Dominic de Saint Thomas, yirmi beş yıl süren Girit seferi sırasında önce
Venedik’e, sonra da Girit Adasının merkezi Kandiye şehrine geldi ve buradan
Girit’i kuşatmış olan Osmanlı sadrazamı Köprülü Fazıl Ahmet Paşa’ya
kendisinin bir Osmanlı şehzadesi
olduğunu, birlikte hareket ederlerse Osmanlı tahtını ele geçirebileceklerini ve
daha pek çok komik vaatler içeren bir mektup gönderdi. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa
tabii ki sallamadı böyle bir mektubu.
Bu Dominic de Thomas 34 yaşındayken Venedik’te öldü gitti.
(
Deliriş İbrahim-- 8. Bölüm-- başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
13.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.