Mahzun bir gülüşü kundakladın
sessizce serildiğim nazında aşkın hükümler veren yabancısıydım mevsimin en çok
kendime en çok mutluluğa yabancı ve top tüfek kuşandığım hangi çeşme başıydı
susuzluğumu gideren sevecen bir gülümseme bahşetsin diye evren asla da süklüm
püklüm bir varlık değil hem sadece ay ışığının oynaşı bir yakamozda saklı gözyaşıma
emanet ettiğim şiirin varsıl mizacı…
Şiirlerse diktiğim nazenin bir hece
Sabrı katık ettiğim ömrün haznesine
Sokulan bir kuş gibi ya da başını
okşadığım hasretin seslendiği
Coşkuma eşlik eden hüzün kimi zaman
Kayrasında yalnızlığın
Göçebe kuşlar gibi göçmeniyim işte
yalnızlığın
Bazen bir bulutsam
Bazen de ağlayıp, ah keşke unutsam
Demenin meali elbet sakındığım
Gözümü devinen bir yolcunun son
arzusu
Binip bineceğim son vagon
Oysaki lokomotifi olmalıydım ömrün.
Telaşım, serzenişim kendime
Yoksunluğum bir emirse varlığımın
nezdinde
Kör kurşun misali
Belki de kör noktası yalnızlığın
Kör kütük haiz olduğum acının
Karşısına dikilen engebelerin ruhsatı
Elbet saklıydı yarınların cebinde.
İç içe geçtiğim nice duygu
Hani, ölüp gitsem duymayacak kimsenin
ruhu
Belki de yeniden doğmanın umudu
Elbet şiir gibi nazenin bir bilmece
Dağıtsa keşke içimde saklı efkârı.
Yüzüm yok ki isteyim dünümden.
Nazım niyazımla yenik düştüğüm kendimden
Seslerin devindiği şu âlemde sökün
eden
Elbet yarınların hatırına dokunduğum
Yazmaksa kalemin
Firar ettiği gecenin
Verdiği hükümde şimdi hazır ol’da
Bağdaş kurduğum şafağa saatler kala
Bir kum saati gibi içime aktığım.
Bir gözyaşı iken dalgalara teslim
olduğum
Oysaki nazenin bir damladan
Fazlası olmadım hiçbir zaman
Elbet sığındığım Rabbime düşkünlüğüm
Sınandığım kadar da vakıfım kaderin
verdiği her hükme