414 TÜRK ASKERİNİN BALTA VE SATIRLARLA DOĞRANMASI
VE DİĞER KATLİAMLARLA 1895 ZEYTUN İSYANI---OSMANLI DEVLETİ HİÇ BU KADAR
AŞAĞILANMAMIŞTI.
Evet, geçen bölümde Ermenilerin 1895 Yılındaki Zeytun İsyanını hiç
unutmadıklarını yazmıştım. Bunun sebebini başlıktan anlamışsınızdır mutlaka.
Çünkü gerçekten de Osmanlı Devleti, dolayısıyla da Türk Milleti, tarihi boyunca
hiç bu kadar aşağılanmamıştı.
Tabii ki merak ediyorsunuz (Çünkü dediğim gibi Zeytun İsyanları bizim ders
kitaplarımızda sadece bir cümle olarak geçer.) ‘’ Ne oldu yahu? Kim bizi nasıl
aşağıladı?’’ Diye.
O zaman anlatalım.
1893 de Kilikya Bölgesine gelmiş olan Hınçak Komitası üyeleri, derslerine iyi
çalışmış Ermenilerdi ve Anadolu topraklarında en kolaylıkla ayaklandıracakları
Ermenilerin Zeytun Ermenileri olduğunu çok iyi biliyorlardı. Şöyle şahane bir
isyan çıkartıp tüm Avrupa’nın büyük devletlerini Osmanlı’nın başına
çullandırırlarsa önce reformlar, sonra özerklik akabinde bağımsızlık bal gibi
de gelirdi.
Komitacıların başı Agassi ve arkadaşları Abah, Mleh ve Hraçya, Bölgede müthiş
bir propaganda faaliyetine başladılar. Hoş böyle bir propagandaya bile gerek
yoktu Zeytun Ermenilerini ayaklandırmak için ya olsun.
Bu arada Agassi İngiltere’nin Halep konsolosu ile sürekli irtibatta olduğuna ve
İngiltere’nin, İskenderun limanına kendilerine destek için kuvvetler
göndereceğine halkı inandırmıştı. Gerçekten de İngiltere, Ermenilerin
çıkardıkları olaylar üzerine savaş gemilerini İskenderun veya yakın bir limana
göndermeyi düşünüyordu. Dahası, artık Ermenilerin ellerinde yepyeni ve modern
İngiliz veya Fransız silahları vardı. Hatta öyle ki 12-13 yaşındaki Ermeni
çocukları bile bellerinde kama ile dolaşmaya başlamışlardı. (Yok yok Pkk-
Türkiye Cumhuriyeti arasındaki olaylardan bahsetmiyorum. Yoksa tam olarak ondan
mı bahsediyorum?)
Ermenilerin hızla silahlanması üzerine bölge Jandarma kuvvetlerinden Urfalı
Mustafa ve Döngeleli Süleyman, tahkikat yapmak için Alabaş Köyüne gitmiş ama
Alabaş Ermenileri bu iki askeri yakalayıp bir ağaca bağlayarak yakmışlardır.
‘’ Ya hocam fazla abartmışsın’’ Diye düşünen olursa hemen söyleyeyim: Bunları
bir Türk söylemiyor. Bizzat Agassi, kendi hatıralarında anlatıyor. Aynen şöyle
yazmış Agassi: : “Alabaşlılar öfke ile iki jandarmayı bir ağaca bağlayıp
yakmışlardır ve bu cüretkâr olay sonucu hükümet, Alabaş’a ne bir casus ne de
bir asker göndermeye bir daha cesaret edememiştir.”
19 Ekim 1895 den itibaren bazı Türk köylerine saldırılarda bulunulmuş
olduğundan, Zeytun Kışlası Komutanı olası bir isyanda Zeytun Kışlası ve hükümet
konağının kontrol altında olacağı için Zeytun’un topa tutulması için izin
istemişse de Osmanlı sadaret makamı ‘’ Katiyyen caiz değildir.’’ Demişti.
Bu arada Zeytun, Alabaş, Furnıs,
Keban,Sisne, Londak, Karamanlı, Döngele ve Şevilki köyü Ermenileri ve dışarıdan
ithal Hınçak Ermenileri 25 Ekimde Karanlıkdere denilen yerde yaptıkları
toplantıda asıl büyük isyana karar verdiler.
İsyanın başlaması üzerine Osmanlı Devleti, Ermeni Patriği İzmirliyan’ın
imzasını taşıyan bir nasihat mektubunu Agassi’ye ulaştırdı. Patrik, mektubunda
özetle ‘’ Osmanlı Devletinin tam da reformlar yapmaya başladığı bir sırada bu
yaptıklarınız iş değil. Derhal harekatınıza son verin.’’ Diyordu.
Mektup böyle diyordu ama Osmanlı Devletini sık sık Avrupa’ya şikayet eden,
Patrikhaneyi adeta bir Ermeni terör yuvası haline getirmiş olan İzmirliyan’ın
bu mektubunu onun hiç de gönüllü yazmadığını anlayacak kadar uyanık biriydi
Agassi. Haliyle hiç aldırış etmedi. Hemen akabinde de Maraş ve Elbistan telgraf
hattını kestiler. Böylece Zeytun’da neler olup bittiğinden hükumetin haberi
olmayacaktı.
28 Ekim 1885 de asıl hedefe yöneldiler: Zeytun Kışlası ve Hükumet Konağı
Kışlada Miralay İffet Bey komutasında 562 asker bulunmaktaydı. Hükumet
Konağında ise 80 kişi..
28 Ekimde kışlayı, 29 Ekimde de hükumet Konağını kuşattılar. Sayıları on binin
çok üzerindeydi.
Kışlanın su hattını da kesmiş oldukları için askerler hem açlık hem de susuzluk
çekmeye başladılar. Bu arada askerlerden 91 i bir yolunu bulup kışladan
kaçmışlar, kışlada kala kala 471 asker kalmıştı.(
Bu 91 erin kaçması aşağılık bir durumdu ama ‘’Aşağılanmak’’ Dediğim şey bu
değil.)
Ermenilerin kışlayı yakma tehdidi üzerine 30 Ekim 1895 de İffet Bey hiç de
adına yakışmayan bir davranışla kışlayı Ermenilere teslim etti, kendisi de
teslim oldu.
Hükumet Konağındakiler de Kaymakam Avni Bey’in emri ile teslim olmuşlardı
zaten.
Kışladan kaçan askerlerin anlattıklarından durumu öğrenen Kahramanmaraş’ta
bulunan Ferik Mustafa Remzi Paşa 9 Kasım 1895 tarihli şifreli telgrafla durumu
İstanbul’a şöylece arz etmişti: “Zeytun
kasabasının muhafazasına memur emirler, subaylar ve askeri efradın vaka
esnasında kendilerine düşen vazifelerini yaparak askeri gerekleri hakkıyla
yerine getirmeleri gerekli iken eşkıyaya silahlarını terk ettikleri
anlaşılmıştır. Binaenaleyh bu müteessif olayda sorumluluğu olanlar hakkında
emsaline ibret olacak bir derecede kanuni muamele yapılması gereklidir.’’
Bundan sonra Zeytunlu Ermenilerin katliamları başladı.
27 Ekimde Andırın’a bağlı Kahali köyünün yağmalanması üzerine olayı tahikakata
giden Maraş Jandarma Binbaşısı Mehmet Bey, tahkikatı bitip dönerken yanındaki
beş jandarmayla birlikte şehit edildi.
30 Ekim’de Göksun’dan Maraş’a gitmekte olan Mülazım Hasan’ın önce üç çocuğu
katledildi, ardından eşine tecavüz edilip öldürüldü, sonra da kendisini öldüler.
Ekim ayının sonlarından Aralık ayının 15’ine kadar Ermenilerin bastıkları
köyler şunlardı: Kemerli, Döngel, Kireç, Bertiz, Başak, Maksudlu, Kahali,
Karadut, Çukurhisar, Kurtlar, Köşerge, Göksun, Başan (Başanlı), Körtel,
Üzeyirli, Keban, Andırın kazası merkezi, Nadirli, Yenicekale, Mucukderesi,
Musalı, Demir Bey, Sarı Mollalı, Mihal, Sus, Gürcü, Okatar, İsmailli, Süskürü,
Geben, Gürünler, Kerimli.
Ermeniler, 1 Kasım’da bastıkları
Çukurhisar köyünde doksan beş çocuğu, kırk kadını ve yüz elli kadar da erkeği
katletmişler, yüz seksen haneyi de yakmışlardı.
11 Kasım’da bastıkları Maraş’a bağlı elli altı haneli Körtel köyünde otuz beş
Müslüman’ı katletmişlerdi. Köylünün birisini ateşe atarak şehit etmişlerdi.
14 Kasım’da saldırdıkları Keban köyünde ise 60 kişiyi öldürmüşlerdi.
15 Kasım’da Andırın kazası merkezi üzerine hücum ederek birkaç yüz Müslüman’ı
katletmişlerdi. Kaza içindeki Hıristiyan evlerinden başka hükümet konağı ile tüm Müslüman evlerini yağmalayıp yakmışlardı.
Zeytun Ermenileri, 5 Aralık’ta Demir Bey
ve Sarı Mollalı köylerine hücum etmişler kırk kadar evi yakmışlardı.
Zeytun’un komşusu olan bu köylerin birinde 16’sı kadın olmak üzere 266 kişi
öldürülmüştü.
Zeytunlu Ermeniler, Zeytun’a bağlı beş haneli bir mezrada yaptıkları saldırıda
üç çocuk, beş kadın ile iki erkeği katletmişlerdi.
Zeytun’da tüm bunlar olurken Osmanlı Devleti hep ‘’Aman bu işi yabancı
devletlerin müdahalesi olmadan çözelim.’’ Derdinde olduğundan ‘’ Neler
yapalım’’ın görüşülmesi ve tartışmasıyla hayli vakit kaybedildikten sonra
Mustafa Remzi Paşa ve Miralay Ali Bey komutasındaki Osmanlı ordusu ancak 18
Kasımda iki koldan harekete geçebildi.
18 Kasım’da Geben’e gelen birliklerimiz, Ermenilere silahlarını bırakıp teslim
olmalarını teklif ettiyse de haliyle olumlu bir sonuç alınamadı.
İl etapta Geben’deki İsayancıları susturup bu çevreyi kontrol altına alan
birlikler 20 Kasım’da Zeytun üzerine yürüdüler.
Zeytun’da bunlar olup biterken İngiltere Dışışleri bakanı, Osmanlı devletine
Zeytun’daki isyancıların pişman olduğunu, silahlarını bırakıp teslim
olacaklarını bildirdi; Osmanlı devleti ise özetle ‘’Eğer böyle yaparlarsa hepsi
affedilecektir.’’ Dedi.
Alınan karar üzerine, Zeytunluları itaat
etmeye davet etmek ve affın şartlarını tebliğ etmek için Maraş’tan seçilen 5
Ermeni Zeytun’a gönderildi ancak Zeytunlular Maraş’tan gönderilen Ermeni ileri
gelenlerini hapse attılar ve “Zeytun Hükümeti’nden Osmanlı Hükümeti’ne” başlığı
altında Ermenice yazılmış bir mektubu Mustafa Remzi Paşa’ya gönderdiler.’’ Bu
şekilde zaman kazanmak isteyen Ermenilerin amacı büyük devletlerin dikkatini
Zeytun İsyanı üzerine çekmek olmuştu. Sonuç olarak, Zeytunlulara yapılan itaat
etmeleri doğrultusundaki tekliften bir netice alınamamıştı.
Miralay Ali Bey emrindeki kuvvet Aralık ayının 15’inde Ermenilerin işgali
altındaki Fırnıs köyünü Ermenilerden temizleyince artık Zeytun’un yardımına
gelecek herhangi bir Ermeni kuvveti kalmamıştı. Tüm isyancılar Zeytun Kasabası
ve kışlasına doluşmuş, Zeytun dışında emniyet sağlanmıştı.
Artık sıra Zeytun’daydı.
Türk Ordusu, Zeytun’da sivil halk ve isyana karışmamış insanlar, esir Türk askerleri
ile diğer insanların burunları dahi kanamadan bu isyanı nasıl bastıracağını
düşünürken Zeytun’da öyle bir şey oldu ki akıllara zarar...
Hükumet konağı önünde toplanan Zeytun Ermenisi kadınlar, ellerinde bıçaklar,
satırlar, baltalar olduğu halde esir Türk askerlerinin üzerine yürüdüler ve askerleri
doğrayarak öldürüp cesetlerini Kargalar Köprüsünden Zeytun ırmağına attılar. Kalan
elli altı askeri ve İffet Bey’i Ermeni kadınların ellerinden erkek Ermeni
Komitacıları kurtardı. Çünkü ellerinde rehine bulunmalıydı. Rehinelerin
tamamını öldürmek doğru bir strateji olamazdı.
Bu katliamı Sami Hoca uydurmuyor. Olaydan altı hafta sonra bölgeye gelen
Halep'teki İngiliz Konsolosu Banrnham anlatıyor.’’ Kayalara takılmış, kar ve
buzlara saplanmış ve şişmiş cesetlerle karşılaştım. Askerlerin bazılarının
kafaları parçalanmış, bazılarının bacakları ayrılmış, bazılarının ise tüm
vücutları dağlanmıştı.’’ Diyerek
23 Kasıma geldiğimizde Osmanlı ordusu artık Zeytun kışlasını ele geçirmişti ama
kışlada kimse yoktu. İsyancılar Zeytun Kasabasına çekilmişlerdi. ( Daha önce de
anlattığım gibi kışla, kasabanın dışındaydı.) Türk askeri öfkesini bomboş Zeytun Kışlasından çıkardı. Kışlayı yaktı ( İleride tekrar yapıldı o kışla.)
Dört yüz on dört Türk askerinin kahpelerce, kahpece şehit edilmesine rağmen
Osmanlı ordusu Zeytun’u yerle bir etmiyordu.
Osmanlı ordusu Zeytun’u yerle bir edemiyordu çünkü hükumetten gelen emir
kesindi: ‘’ Kadınlara, çocuklara, aciz ihtiyarlara, isyanla ilgisi
olmayanlara(!) dokunulmayacak.’’
İyi de resimde de gördüğünüz gibi üst üste binmiş evlerden oluşan bir kasabada,
tüm isyancılar bu evlere doluşmuşsa kimsenin burnu dahi kanamadan bunu nasıl
sağlarsınız?
Beklemek...İsyancıların teslim olmasını beklemekten başka çare yoktu. Osmanlı
ordusu bekliyordu ki isyancılar kendiliklerinden teslim olsun.
İsyancılar da bekliyordu ki Avrupalı devletler bir an önce müdahale etsin.
Şimdi sizler ‘’ Eee hani Osmanlı Devleti’nin aşağılanması? Kışladan kaçan bir
kaç asker dışında aşağılık bir durum yok buraya kadar anlattıklarında’’ Diye
düşünebilirsiniz.
Biliyorum çok uzattım ama az daha sabır. Şimdi oraya geliyorum.
Bu karşılıklı bekleyiş aşağı yukarı iki ay sürdü. Bu iki ay içinde Ermenilerin
beklediği Avrupa Devletlerinin müdahalesi gerçekleşmiş, İngiltere, Fransa,
Rusya, Almanya,İtalya ve Avusturya Devletleri isyanın sona erdirilmesi için
Osmanlı Devleti ile müzakerelere başlamıştı.
Müzakereler sonucunda 10 Şubat 1896 da şu kararlar alındı ve Osmanlı Devletine
kabul ettirildi. ( Yani benim ‘’ Hiç bu kadar aşağılanmamıştık dediğim
kararlar.)
1- Zeytunlular, kendilerine gelmiş olan Hınçak reislerini, Osmanlı Hükümeti’ne
teslim etmeyi kayıtsız şartsız reddederler.
2-Bu komiteciler, Osmanlı toprağını terk
edeceklerdir. Bab-ı Âli de,
İstanbul’daki yabancı devletlerin temsilcilerine, bu altı komiteciye
gerekli saygıyı göstererek, sağ ve salim olarak Avrupa’ya kadar
hareketlerini ve masraflarının kendisi tarafından ödenmesini taahhüt edecektir.
3-Elçiler, konsolosları vasıtasıyla altı
Hınçak komitecisi hakkında ikinci maddenin tam olarak uygulanmasını taahhüt
edeceklerdir.
4-Yalnız Zeytunlular hakkında değil, oraya
sığınmış köylüler, yolcular, Ermeni çeteleri hakkında da tam anlamıyla genel
af ilan edilecektir.
5-Avrupa hükümetlerinin onaylamasıyla, Zeytun
için Hıristiyan bir kaymakam atanacaktır.
6-Zeytun’daki güvenlik görevlileri,
askerleri, hükümet memurları Zeytunlulardan olacaktır.
7-Zeytunlular, vergi borçlarını
ödemeyecekler ve beş yıl için vergiden muaf tutulacaklardır.
8-Vergi, herkesin kudretinde göre
alınacaktır.
9-Zeytunluların hayatı, malı, şerefi ve
din hürriyeti, Avrupa hükümetleri tarafından garanti edilecektir.
10-Zeytun’a sığınmış bütün Ermeni
köylülerinin ve Türkiye’nin başka yerlerinden gelerek orada toplanmış bütün
çetelerin sağ salim yerlerine dönmelerini konsoloslar kontrol edeceklerdir.
11-Zeytunluların kışladan almış oldukları
savaş silahları (martiniler ve iki top) ancak şu şartlarla hükümete geri
verilecektir: Hükümet, Zeytun çevresindeki köylerde Türk ve Çerkezlerin elinde
bulunan aynı cinsten silahları da alacak ve Zeytunluların kendilerine ait
silahları yine kendilerinde kalacaktır.
12-Zeytunlular, yanmış olan kışlayı tekrar
onarmayacaklardır. Bunu hükümet yapacaktır.
13-Osmanlı askerleri Zeytun’dan çıkacak,
yalnız bir bölük kalacaktır. Bu bölüğün de, Zeytun işlerine karışmaya,
güvenliğin korunmasına katkısı olmayacaktır.
14-Müzakerede bulunan konsoloslar bu
şartlar yerine getirilmeden önce Zeytun’dan hareket etmeyeceklerdir.
15-Avrupa hükümetleri, Maraş’ta
konsolosluklar kuracaklardır. Bunların görevleri, Zeytun’un yeni idaresini
denetlemek olacaktır.
Bu şartlar imzaladıktan sonra, Zeytunlular esir olarak tuttukları Miralay İffet
Bey’i, Zeytun Kaymakamı Avni Bey’i ve elli altı asker tutsağı konsoloslara
teslim etmişlerdir. Aynı gün, kışladan ele geçirdikleri martini tüfeklerinin
bir kısmını da konsoloslara vermişlerdir.
12 Şubat’ta, Agasi ile diğer komitacılar
Zeytun’dan ayrılmış, Mersin’e gelmişler ve 14 Şubat’ta Marsilya’ya gitmek üzere
Fransız konsolosu nezaretinde Fransız gemisi Sindh des Messageries’e
bindirilmişlerdir. Yolculukları ile ilgili olarak Mersin Fransız konsolosundan
teminat alınmıştır. Karışıklık olmaması için de eşkalleri tarif edilerek ilgili
konsolosluğa bildirilmiştir.
Şimdi neden ‘’ Hiç bu kadar aşağılanmamıştık.’’ Dediğimi anlayabildiniz
sanırım.
Şimdi neden bugün Ermenistan’ın başkenti Erivan’da bir bölgeye Zeytun adının
verildiğini, bir caddeye Zeytun Özgürlük Caddesi, bir parka Zeytun Zafer Parkı
adının verildiğini anladınız sanırım.
Onlar için zafer, bizler için tam anlamıyla onur kırıcı bir hezimetti de ondan.
Bu arada hemen bir şey daha hatırlatayım:
Bırakın Ermenileri, içimizde Türk kimliği taşıyan bazı soysuzlar bile ‘’Ermenilere
soykırım yapıldı ‘’ Derken Agassi bizzat kendi hatıralarında Zeytun isyanında Ermenilerin
13.000 Müslüman Türk’ü katlettiğini itiraf etmektedir.
Evet, 24 Nisan 1915 e ( Yani Ermeni tehcirine) henüz 20 sene varken Ermeniler sadece Kahramanmaraş’ın Zeytun
ilçesinde, tek bir isyanda 13.000 Müslüman Türk’ü katletmişlerse ve bunu
kendileri söylüyorsa. 1895 den 1915 Tehcir hareketine kadar yaptıkları
başkaldırılarda ne kadar Türk’ü katletmiş olduklarını varın siz hesap edin
artık.
Bir başka husus: Ermeniler Doğu’da ( Zeytun’da ) 13.000 Müslüman Türk’ü
katlettikten ve affedildikten bir kaç ay sonra 26 Ağustos 1896 da İstanbul’da Osmanlı
Bankasını bastılar.
Zeytun’dan önce 1894 de yaptıkları Sason İsyanı da Zeytun kadar önemliydi. En
azından bugün ‘’ Hocam çok uzun yazıyorsun okuyamıyoruz’’ Diyen kardeşlerimin,
bir şeyler okumak yerine sosyal medyada geyik muhabbeti yapan gençlerin ve
hatta yaşlıların ‘’ Haritada yerini göster.’’ Desem asla bulup
gösteremeyecekleri Sason’un adını taaaa Avrupa’ya, hatta Amerika’ya duyurdular.
Peki Zeytun’un derdi bitti mi?
Ne gezer efendim. Biz oraya boşuna mı Süleymanlı dedik?
Daha Zeytun için verilecek şehitlerimiz vardı.
Kalan kısmı ve Sason İsyanını da gelecek bölümde ele alalım olur mu?