Teşhircilik Cesaret” Deyyus-u Ekberlik Gurur Kaynağı Olmuş Maalesef
TEŞHİRCİLİK CESARET” DEYYUS-U
EKBERLİK GURUR KAYNAĞI OLMUŞ MAALESEF
Bugün yine uzunca bir yazıyla huzurlarınızdayım ama bu yazıyı okumaktan
sıkılmayacağınızı umuyorum.
******************
Osmanlı tarihinde garip lakaplarla anılan pek çok paşa vardır. Bir kaç tanesini
hatırlayalım hemen.
Hezarpare Ahmet Paşa: Sultan İbrahim’in son sadrazamı olup bir yeniçeri
ayaklanması sonucunda öldürülür. Ancak adamcağızın çilesi öldürüldükten sonra
da devam eder zira insan etinin ve yağlarının mafsal ve romatizma ağrılarına
iyi geldiği şeklinde bir inanç sebebiyle oldukça iri olan bu paşanın cesedi
parça parça edilir o yüzden de lakabı
Hezarpare yani bin parça olur.
Öküz Mehmet Paşa: I. Ahmet ve II. Osman döneminde sadrazamlık yapmıştır. Babası
bir zamanlar öküz nalbantlığı yaptığı için paşaya bu lakap verilmiştir. Oldukça
iyi bir devlet adamı olmasına rağmen bu lakap üzerine yapışıp kalmıştır.
Bunların dışında da mesela Tabanı Yassı Mehmet Paşa gibi Boynu Eğri Mehmet Paşa
gibi Mezomorto( Yarı ölü) Hasan Paşa gibi
Yedi Sekiz Hasan Paşa gibi değişik ve ilginç lakapları olan Paşalarımız
vardır.
Ancak bir paşa vardır ki onun lakabı
yukarıda saydığımız paşaların hepsinden farklı ve alçaltıcıdır. Çünkü o paşa
tarihe ‘’Deyyus-u Ekber’’ ( En büyük deyyus) olarak geçmiştir.
Kimdir peki bu paşa? Adı tarihe niçin ‘’ Deyyus-u Ekber’’ olarak geçmiştir?
İşte bunu anlamak için biraz gerilere gidelim.
Sultan III. Mehmet zamanında devşirilerek enderuna alınan ve Ali adı konulan
bir çocuk zamanla I. Ahmet- I. Mustafa- II.Osman( Genç Osman) IV.Murat ve en
son İbrahim dönemlerinde önemli hizmetler görür devlet için. Öyle ki mesela IV.
Murat’ın Revan seferinde yaralanıp gazi bile olmuştur.
Tarihimizde yanlış bir okuma sebebiyle ‘’ Vardar’’ Ali Paşa olarak nam salan bu
Paşanın asıl unvanı Varvarî Ali Paşadır.
Varvarî Ali Paşanın son görev yeri ise 1648 de tayin olduğu Sivas Valililiğidir
ve bugünkü konumuza sebep olan olay da burada başlar.
Konuya geçmeden önce bir noktanın altını çizeyim: Bazı arkadaşlarım tarihe
değil de masala inandıkları için Osmanlı Devletine ve padişahlarına toz kondurmazlar.
O bakımdan aşağıda okuyacaklarınızın kulaktan dolma hikayeler değil bizzat
olayların içinde olan Evliya Çelebi’nin seyahatnamesinden ve Osmanlı arşiv
belgeleri olan Sicill-i Osmanî’den alıntı olduğunu belirteyim.
Padişahlığının son zamanlarında iyice sapıtan İbrahim artık o kadar büyük bir
israf içine girmiştir ki onun samur kürk’ mücevhrat ve amber- misk
gibi pahalı ve güzel kokulara olan meyli hazineyi tamtakır yapmıştır. Tabii ki
sadrazam başta olmak üzere diğerlerinin de...
Bu sebeple de her vilayet dönem dönem saraya harçlık ( haraç) göndermek
zorundadır.
Sıra Ali Paşanın valilik yaptığı Sivas iline gelir.Padişah İbrahim tamamen
keyfi olarak ‘’ bayram harçlığı’’ adı altında Sivas’tan haraç ister. Varvarî
Ali Paşa ise vilayetin gelir ve gider durumu göz önüne alındığında böyle bir
parayı ( Ki 30.000 Akçedir bu para) gönderemeyeceğini bildirir.
Bu olay padişahla Ali Paşa arasındaki ipleri iyice gerer. Bu arada bazı
muhabbet tellalı ruhlu soysuzlar padişahı kışkırtırlar. ‘’ Padişahım ! Sivas
ilinde Ali Paşanın maiyetindeki İbşir Paşa’nın
Perihan adında öyle güzel bir hatunu vardır ki güzelliği dillere
destandır. Bu kadın İbşir Paşa gibi kılıksız bir herife değil tam da size
layıktır.’’ Diyerek padişahı gaza getirirler.
Padişah , sanki 30.000 akçe haraç isteği kabul edilmiş gibi bu sefer de çok
daha ahlaksız bir istekte bulunarak İbşir Paşa’nın güzel eşi Perihan Hatunu
kendisine göndermesini ister Ali Paşa’dan. Ali Paşa’nın kendisine padişah
fermanını getiren ulağa verdiği cevap gayet nettir:’’ Bre kâfir bu ne sözdür?
Bre ben bir Müslümanın nikâhlı karısını bir başkasına nasıl teslim ederim? Bre
bu dine namusa sığar mı? Defol mel’un!’’
Hemen akabinde de padişahın devlet işleriyle ilgilenmediği, devlet işlerinin
kadınlar elinde olduğu, umera( amirler) ve beylerbeyi görevine getirenlerin
kısa zamanda azledildiklerini, köylünün perişan bir halde olduğunu, memleketi
bu durumu getiren devlet adamlarının padişaha bildirilmesi ve üç sene dolmadan
idari ve askeri görevlerin değiştirilmemesi gerektiğini söyleyerek, İstanbul’a
yürüyeceğini ilan eder. Yani resmen padişaha karşı bir isyan başlatmıştır.
Padişah İbrahim bu isyanı bastırmak için görevi kime verir dersiniz? Varvarî
Ali Paşa’nın yakın dostu İbşir Paşa’ya…Yani karısına göz koyduğu adama…
İbşir Paşa önce ‘’ Hak söz söyleyen adamın üzerine nasıl yürüyeyim’’ dese de
sarayın baskıları sonucu bu görevi kabul eder ve Sivas üzerine yürür.
Karşısında İbşir Paşa’yı gören Varvarî ‘’ Ben isyancı değilim. Benim davam
şeriat davasıdır’’ Diyerek şehri İbşir Paşa’ya teslim eder ve İbşir Paşa’nın
göz yumması sayesinde Tokat’a doğru çekilir.( İbşir Paşanın karısı Perihan
Hatun’u da- padişaha vermemek için- yanına alarak. )
Bundan sonraki gelişmelerde Varvarî Ali Paşa artık padişahı devirmeyi kafaya
koymuştur ve kendisine yardımcı olacak paşalar aramaya başlar. Bu arada
yapılacak bir isyan sonrasında sadrazamlığa getirmeyi düşündüğü Defterzade
Mehmet Paşa’ya yazdığı mektupta ve diğer paşalara gönderdiği mektuplarda
oldukça tedbirsiz davrandığı, özellikle de İbşir paşa’ya oldukça güvendiği,
hatta ondan ‘’Oğlum’’ diye bahsettiği görülmektedir.
Bütün bu gelişmeleri bizlere aktaran Evilya Çelebi de Varvarî Ali Paşa
taraftarı olmakla birlikte onun oldukça tedbirsiz davrandığını belirtmektedir.
Defterzade Mehmet Paşa’nın ‘’ Aman sakın İbşir Paşa’ya güvenme. Hele hele de
sakın ola ona güvenip de Üsküdar önlerine filan gelmeye kalkma. Sonun çok fena
olur’’ demelerini fazla nazar-ı dikkate almaz. Öyle ya bu savaşı İbşir Paşa’nın
namusunu korumak uğruna başlatmıştır. Ondan nasıl bir zarar gelebilir ki?
Nitekim İbşir Paşa da her ne kadar bu isyanı bastırma görevi bizzat kendisine
verilmiş olsa da görüntüde güya Varvarî Ali Paşa taraftarıdır.
Evliya Çelebi , Defterzade Mehmet Paşanın mektubunu ulaştırmadan Varvarî Ali Paşa,
Turhal’dan harekete geçer. Evliya Çelebi, Gergeran Kasabası yakınlarında
kırk-elli bin askeriyle istirahat eden Varvarî’nin ordusuna yetişir ve Mehmet
Paşa’nın mektubunu ulaştırır.
Bu arada Köprülü Mehmet Paşa ve beraberindekilerin savaş tedbiri aldığı haberi
ulaşınca Varvarî harekete geçer. Kızılırmak köprüsünü geçerek Sarı Karye’ye
ulaşır. Daha önce "Ben seninle birlikteyim ve yoluna kurbanım" diyen
Köprülü, dört eyalet sancağı askeriyle Karşunludağı eteğinde Varvarî’nin
ordusuyla çarpışır.
Savaşı kazanan Varvarî, esir ettiği paşaları zincire vurdurup, otağının önüne
bağlatır. Evliya Çelebi "Bunlar Müslüman ümmetidir. Osmanlı, daima
paşaları birbirinin üzerine gönderir. Size, emre itaat etmiş olan bu paşalara
iyi muamele etmek yakışır" dese de Varvarî, zafer sarhoşluğuyla gurura
kapılır ve esirlerine pek de iyi davranmadığı gibi Defterzade Mehmet Paşa’ya
ihtiyaç kalmadığını, ancak dilerse kendilerine katılabileceğini söyler. Hatta
Defterzade’nin güvenme dediği İbşir Paşa’nın -Varvari’nin ordusuna katılmak
üzere geldiğine dair- mektubunu, kendi mektubuyla birlikte Mehmet Paşa’ya
gönderir.
Bu arada İstanbul da boş durmaz, Hem Varvarî’ye hem de Mehmet Paşa’ya Mısır
valiliğini vaat ederek iki tarafı birbirine kırdırmaya çalışır. Karşılıklı
mektuplaşmalarla bu durum ortaya çıkar ve İstanbul’un çabaları boşa gider.
İbşir Paşa da Varvarî’nin başı karşılığında kendisine Şam eyaletini vadeden
hatt-ı şerifi Varvarî’ye göndermiştir.( Yani Ali Paşa’ya ‘’ benden senin
kelleni istiyorlar ama ben senin yanındayım’’ Mesajıdır bu hareketi. ) İbşir
Paşa’nın bu hareketi karşısında kendisine güveni artan Varvarî, İbşir Paşa’nın
gelmesini bekleyerek zafer hayallerine dalar.
Oysa İstanbul, başarılı bir siyasi manevrayla İbşir Paşa’nın zaaflarından
yararlanmasını bilir. Siyaset denen var olma savaşında dostluğun sınırlarının
çıkarlarla belirlendiğinden olacak, İbşir Paşa "Ya başı, ya başın"
diye gelen emre boyun eğer. Kaldı ki Varvarî, Köprülü Mehmet Paşa ile yaptığı
savaşla dönüşü olmayan bir yola girmiştir. Bu durumda İbşir Paşa’ya hareket
alanı kalmaz ve güçlü olanın( yani padişahın) tarafında yer alır.
İbşir Paşa ve ordusu, zafer hayallerine dalan Varvarî Paşa’nın ordugahına
beklenenden bir gün önce gelir. Paşayı ve ordusunu karşılamaya çıkan Varvarî,
konuğunu ağırlamak için etrafa emirler yağdırır. Son ana kadar olan bitenin
farkına varamaz. ibşir Paşa hazırlıksız durumda yakaladığı Varvarî’yi bozguna
uğratır. Çatışma esnasında Varavarî, atından düşürülerek esir edilir. Köprülü
ve diğer paşalar kurtarılır. Varvarî, İbşir Paşa’nın önüne getirilir. Her ne
kadar Varvarî’ye iyi muamele edilse de Varvarî uğradığı ihanetin etkisiyle
İbşir Paşa’ya ağır sözler sarf eder:
"Bak a hayınlık ile Erzurum’da Cetull Abaza Paşa’dan berü bağrı pişmiş
niçe bin kerre oğlanlığa düşmüş…
Ben senin ehlini -hatırın için- zina etdirmeği kabul etmeyüp senin ırz u
gayretin içün Sivas’dan azli kabul ehlini, Allah emaneti Tokat Kal’asına koyup
bu kadar sekban ve sarıca ile muhafaza etdirüp ehlini günden ve gölgeden
sakındım ve namım, padişaha asi oldu deyü şayi’ oldu ...
Sana i’tikad edüp oğlum İbşir’dir deyü itimat etdim. Yoksa ben seni bu Köprülü
ve Kör Hüseyin Paşa’dan beter ederdim ...
Adüvlerimden( Düşmanlarımdan) merd-i meydanlık ile intikam aldım. Sen pezevenk
namıyla meşhur-ı atak olup bed-nam oldun. Şimden gerü şu başımı kesüp avretinin
...., ‘’
gibi ağır sözler söyleyen ve gururundan taviz vermeyen Varvarî Ali Paşa’nın
başı, İbşir Paşa’nın işaretiyle gövdesinden ayrılır. Evliya Çelebi’ye göre
Varvarî’nin kafa derisi yüzülüp, içi pamukla doldurularak kutularla ; Hammer’e
göre ise paşanın ve zabitlerinin başı değneklere geçirilerek" İstanbul’a
gönderilir.
İbşir Paşa işte bu olaydan sonra tarihimizde ‘’ Deyyus-u Ekber’’ olarak anılır.
Şimdi sadede gelelim.
Günümüzde artık cesaret de gurur da değişti maalesef.
Mesela ‘’oğlum’’ dediği bir insanın karısının namusunu korumak için canını
ortaya koymak artık cesaret değil budalalık olarak görülüyor.
Cesaret ne peki?
Habere bakıyorsunuz : ‘’ Ünlü sinema sanatçısı B.S. cesaretiyle herkesi
şaşırttı.’’
Allah Allah... B.S Kandil’de Cudi’de Gabar’da elinde silah terörist avına mı
çıktı? Tek başına bir sürü teröristin içine mi daldı? ’’ Hayır.
Pitbulların saldırdığı bir çocuğu köpeklerin saldırısından mı kurtardı? Hayır.
Bir kapkaççının peşine düşüp onu bir vuruşta yere mi yıktı? Hayır.
Sokakta kocası ya da erkek arkadaşı tarafından dövülen bir kadını dayaktan mı
kurtardı? Hayır.
Bir yerde deprem oldu da göçük altında kalan bir insanın hayatını mı kurtardı
göçüğe dalarak? Hayır.
Haydi kendi zevki için bir şeyler yapmış olsun. Mesela 3000 Metre yüksekten
paraşütle mi atladı? Hayır.
Haydi biraz daha az cesaret isteyen bir
şey düşünelim. Mesela gece karanlığında tek başına mezarlıktan mı geçti? Hayır.
İyi de mutlaka çok cesaret isteyen bir şey yapmış olması lazım bu kadının. Öyle
ya kadının kocası K.D ‘’ Eşimle gurur duyuyorum’’ Dediğine göre demek ki kadın
çok gurur duyulacak bir şey yapmış olmalı.
Mesela Oscar Ödülü filan mı aldı acaba?
Hayır.
Hımmm Nobel ödülü almış olabilir mi?
Hayır
Tamam tamam kadın bundan sonra oluşabilecek tüm salgınları anında bertaraf
edecek bir aşı buldu? Hayır.
Durun yahu olay cesaretle ilgili olmalı değil mi?
Mesela bu kadın yeniden faaliyete geçmiş olan Etna Yanardağını söndürdü? Hayır
Haydi çok daha basit bir şey olsun.
Kocasına saldıran sokak serserilerinin karşısına dikilip hepsinin haşadını
çıkardı? Hayır
Daha da basit bir cesaret örneği olarak bindikleri şehirler arası otobüsün (
Yok şehirler arası çalışan otobüslere binmez bunlar. Ya uçakla ya da kendi lüks
arabalarıyla giderler gidecekleri yere ama bir an için öyle düşünelim )
şoförüne çok hızlı gittiği için ‘’ Lütfen yavaş gidin şoför bey ! Can taşıyorsunuz
burada’’ mı dedi. Hayır.
Peki ama bu kadın kendisine ‘’Cesur’’ denilmesini hakkedecek ne yaptı ki kocası
da onunla gurur duydu bu cesaretinden ötürü.
Efendim olan şu:
Kadın’ kameralar karşısında adeta bir basın ordusunun ve bir sürü
kadına aç insan gözünün önünde değişik renkli bir sürü bikinisiyle poz vererek
yürekleri hoplattı. Erkek de karısının bu büyük cesaretinden dolayı gurur
duyarak ‘’Eşimle gurur duyuyorum’’ Dedi.
Şimdi merak ediyorum. İbşir Paşa ‘’ Ya kellen ya Ali Paşa’nın Kellesi’’ Gibi
bir tehdit karşısında kendisi için ‘’ Deyyus-u Ekber ‘’ olmak dışında bir
alternatif göremezken ve dahi ‘’Deyyus-u Ekber’’ olmaktan asla gurur duymazken
karısının herkesin önünde adeta anadan üryan soyunmasından gurur duyan bir
erkek hangi duygularla ‘’Deyyus-u Ekber ‘’ olmayı bir gurur vesilesi yapıyor ve o kadının yaptığı şeyin adı cesaret mi edepsizlik mi yoksa bir ruh hastalığı olan tehşircilik midir?
(
Teşhircilik Cesaret” Deyyus-u Ekberlik Gurur Kaynağı Olmuş Maalesef başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
29.06.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.