Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 5.07.2021
Okunma Sayısı : 1353
Yorum Sayısı : 7
Günün Yazısı

Bu Yazı 7.07.2021 tarihinde
GÜNÜN YAZISI
olarak seçilmiştir.



Bugün Türkiye’nin en sevimsiz iki babasından bahsedeceğim sizlere.  Bunlar çok çok sevimsizdirler zira hiç kimse bunlar için ‘’ Fakir fukara babası’’ demez.  Bunlar için hiç kimse ‘’ Zenginden aldığını fakire verirdi’’ demez.  Bunlar için ‘’ Harbi delikanlıdırlar. Kabadayı adamlardır.’’ da Denmez. Çünkü  bunlar Türkiye’nin ve hatta dünyanın en büyük uyuşturcu imalcisi ve satıcısıdırlar. Terör örgütleri dışında bunları seven filan da yoktur. Terör örgütlerinin sevgisi de ne kadar olursa artık...

Her ikisi de gerek Türkiye’de gerekse tüm dünyada ‘’ ‘’Avrupalı Escobar’’  veya ‘’ Türk Escobarı’’ Diye tanınırlar.

Escobar’ın dünyaca ünkü  uyuştucu imparatorluğunun kurucusu ve imparatoru Kolombiyalı bir uyuşturucu kaçakçısı olduğunu ve dünyanın en zengin insanları arasında bulunduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Aynı şekilde  Türk Escobar’ı olarak bilinen Hüseyin Baybaşin de 20 Katrilyon liralık serveti ile dünyanın sayılı zenginleri arasındadır ama o kadar parayı artık rüyasında yer herhalde...

Neden mi?

En baştan başlayalım o zaman Hüseyin Baybaşin ile.

Hüseyin Baybaşin 1956 yılında Diyarbakır’ın Lice ilçesinde dünyaya gelmiş. Gözlerini dünyaya açar açmaz da kendisini esrardan kokaine  kokainden eroine- morfine  bir uyuşturucu dünyasının içinde bulmuş zira ailesinin iştigal eylediği meslek bu idi.

Daha 16 yaşında mesleğin inceliklerini öğrenerek uyuşturucu imali ve satışı konusunda bayağı bir mesafe kaydetti.

Efendim bu uyuşturucu dehası 20 yaşına geldiğinde yani 1976 yılında İstanbul’da 11 Kilogram eroinle yakalandı.

11 Kilogram eroin 20 yaşında kaç insanı öldürür bilemem ama 20 yaşındaki Hüseyin Baybaşin sadece 2 sene içerideyatmış sonra çıkmış ve kaldığı yerden uyuşturucu imali ve satışı işine aynen devam etti.

Bir taraftan da terör örgütleri ile oldukça sıkı fıkı olan Hüseyin Baybaşin herhalde 12 Eylül darbesinden korkmuş olacak ki ‘’ Ben gideyim biraz da yurt dışında icra-i sanat eyleyeyim’’ Diyerek İngiltere’ye gitti.

Zavallı İngiltere terör örgütleri ile sıkı fıkı olduğu için bağrına bastığı Hüseyin Baybaşin’in çok kısa süre içinde tam anlamıyla başına bela olacağını ne bilsin?

Evet Hüseyin Baybaşin çok kısa sürede İngiltere’nin başına bela oldu. Öyle ki Londra’yı adeta eroine boğdu kardeşi Abdullah ile. Yaşları 14-18 yaşında değişen Kürt çocuklarından kurduğu adına ‘’ Bombers’’ ( Bombacılar) Denen çete en küçüğü adam dövmek  en büyüğü cinayet olan pek çok suçun yanında uyuştucu dağıtır olmuşlardı Londra sokaklarında.

Derken efendim İngiliz polisi nasıl becermişse becermiş  Hüseyin Baybaşin’in evinde 6 kg eroin yakalayınca herifi yargılayıp 12 yıl hapse atmıştı.

Baybaşin dört yıl ceza evinde kaldıktan sonra Türkiye ‘’ Bizim has evladımızı geri istiyoruz arkadaş. Yedirmeyiz onu size’’ Demiş olmalı ki Türkiye’ye iade edildi.

Hüseyin Baybaşin Türkiye’ye iade edildikten sonra bizim makamlar ‘’ dört ay da bizde yat sonra çık rahat rahat gez-dolaş’’ Dediler  ve o da öyle yaptı.

Pardon öyle yapmadı. Türkiyeye gelip 4 ay da bizde yattı  ve çıktı. Çıktıktan dört gün sonra 79 Kilo Eroin 2 Kg Baz Morfinle yakalandı Silivri’de.

Hani bazı vatandaşlar vardır  ceplerinde sigara olmazsa kendilerini çıplak gibi hissederler ya  Hüseyin Baybaşin de öyle biriydi sanırım. Adam üzerinde uyuşturucu taşımaktan zevk alıyordu herhalde.

Neyse efendim 22 Mart 1989 da tutuklandı. Kısa bir süre daha yatıp dışarı çıktıktan sonra  aman Allah’ım aman.  Bu sefer müthiş bir uyuştucu kaçakçılığı olayında adı dolaşmaya başladı.

1992 Yılında Pakistan’ın Karaçi Limamından aldığı 3 Ton 100 Kilo Baz morfini Türkiye üzerinden Avrupa’ya sevk etmek için Akdeniz’e açılmış olan Kısmetim-1 Adlı gemideki uyuşturucunun Hüseyin Baybaşin tarafından temin edildiği iddia edildi.

Gemi Osman Ayanoğlu adlı bir armatöre aitti ama Osman Ayanoğlu 1991 i 1992 ye bağlayan gece Çakıl Gazinosunda vurularak öldürülmüştü. Dolayısıyla geminin sahibi Osman Ayanoğlu’nın kızı Derya Ayanoğlu idi. Gemideki yükün yani uyuşturucunun sahibi Şeyhmuz Daş idi. Şeyhmuz Daş’a bu uyuşturucu temin eden Hüseyin Baybaşin’di. Derya Ayanoğlu ile Şeyhmuz Daş’ın Oğlu Nejat Daş sevgili idi ve bu iki sevgili de olayın içindeydiler.

Derken efendim içinde uyuşturucu olan Kısmetim-1 Türk komandoları tarafından tam enselenecekken Hikmet-i ilahi  kendiliğinden battı (!) 15 Kasım 1992 günü.

Türk Escobar’ı Hüseyin Baybaşin baktı ki zaman kötü hemen kaçtı Türkiye’den.

İngiltere’ye gitti yine. Kendisini Türkiye’ye geri göndermesinler diye de 1994 de İngiltere’ye sığındı. İngiltere Pkk nın hamisi Baybaşin’i tekrar bağrına bastı ama alışmış kudurmuştan beterdir derler ya Hüseyin Baybaşin uyuşturucu işine İngiltere’de tüm hızıyla devam etti. Sonra baktı ki İngiltere’de de vaziyet kel  kendisini Hollanda’ya attı.

Lakin Hollanda’da rahat durmadı.

Sonunda 27 Mart 1998 de ‘’ Siyah Lale’’ kod adı verilen uluslar arası bir operasyon sonucunda Hollanda’daki  villasında yeğeni Gıyasettin Baybaşin ile birlikte yakalandı ve cinayet-uyuşturucu kaçakçılığı- suikast- adam kaçırma gibi suçlardan yargılanarak ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Şu anda Vught Hapishanesinde...

Baybaşin ailesinden Mehmet Emin Baybaşin, Mehmet Şerif Baybaşin, Mehmet Şirin Baybaşin ve Mahmut Baybaşin de uyuşturucu kaçakçılığı suçundan hapistedirler şu an itibariyle...


Diğer Escobar kim diye merak ediyorsunuz sanırım.

O da tabii ki Nejat Daş’tır.

Kısmetim-1 Gemisi batırılmış olduğundan ortada uyuşturucu diye bir şey yoktu tabii ki. Dolayısıyla suç olmadığı için suçlu da  yoktu.  Ama Türk Emniyeti kafaya koymuştu  bu uyuşturucu kaçakçılarına ağır bir darbe indirecekti.

Bazı söylentilere göre bu 3 Ton uyuşturucu Türk Emniyetinin önüne atılmış bir yemdi. Asıl büyük sevkiyatı gizlemek için...

Asıl büyük sevkiyat 1993 yılının hemen başında yapılacaktı ama Türk Emniyet birimleri uyumuyordu tabii ki.

Nitekim yine Derya Ayanoğlu’nun sahibi olduğu  Lucy-S adlı gemi bu sefer 14 Ton uyuşturucu ile yola çıkmıştı ve bu uyuşturucu da yine Şeyhmuz Daş’a aitti.

Ancak gel gör ki geminin yola çıktığı günlerde  Şeyhmuz Daş Drej Ali adlı kabadayının kardeşinin düğününe giderken yolda öldürüldü. O andan itibaren uyuşturucu artık  Nejat Daş’a aitti.

Kısmetim-1 Fiyaskosundan sonra ABD nin de sıkıştırmasıyla artık işler daha sıkı tutuluyordu  nitekim bu sefer olaya ABD nin SEAL timleriyle birlikte eğitim almış SAT Komandolarımız da müdahale edecekti.

7 Ocak 1993 de Lucy-S Emniyet birimleri  ve Sat Koomandolarımız tarafından kuşatılınca aynen Kısmetim -1 Olayındaki gibi gemiyi batırmaya kalktılar.  Gemi yavaş yavaş su almaya başladığında ise Başlarında Ali  Türkşen’in bulunduğu 7 Kişilik Sat Komandoları  Gemiye çıktılar. Durum vahimdi  gemi her an batabilirdi.

Ali Türkşen  Geminin kaptanına ‘’ Derkal kıyıya doğru dümen kırıp tam yol ilerle. Aksi takdirde hepinizi gemiye bağlarım  birlikte batar  boğulursunuz.’’ Dedi.

Ekip komutanı Albay’ın ‘’ Gemi batıyor. Hemen dönün’’ Emrini de duymazlıktan gelen Ali Türkşen Lucy-S adlı gemiyi bölgede bulunan Türk savaş gemilerinin yedeğine aldırarak  batmadan kıyıya çektirebildi. Böylece tarihimizin en büyük uyuşturucu avı çerçekleşmişti: 14 Ton Uyuşturucu...Ama olayın kahramanı İstanbul Emniyet Müdürü Necdet Menzir ve Narkotik Büro Müdürü Mestan Şener oldu. Zira Operasyon’un başındaki isimler onlardı Gazetelerde onların resimleri yayınlandı boy boy.

Evet  olayın devamını da anlatacağım ama önce Ali  Türkşen’e ne oldu kısaca onu anlatayım.

Lucy-S olayında geminin baymadan ve içindeki uyuşturucularla birlikte ele geçirilmesini sağlayan Ali Türkşen 1996 Yılındaki  Kardak Krizi olayında Kardak kayalıklarına çıkıp  Yunan Bayrağını indirerek Türk bayrağı diken timin başındaydı.

Sonrasında başarıları katlanarak devam etti ve 2006-2008 Yılları arasında Berlin Deniz Ateşi ve daha sonra Kurtarma Grup Komutanı oldu.

2009 da başlayan Ergenekon ve Balyoz davalarında yargılandı. 2011 yılında Hasdal Cezevine kondu. 2014 de Anayasa mahkemesi kararıyla serbest bırakıldı. 2015 yılında ‘’ Artık emir almaktan da emir vermekten de bıktım’’ Diyerek emekliliğini istedi ve Kurmay Albay rütbesi ile emekli oldu.

Nejat Daş ve Derya Ayanoğlu’ne gelince.

Nejat Daş ve Derya Ayanoğlu  Lucy-S Davasında tutuklu olarak yargılandılar. Bu tutukluluk esnasında da  henüz 19 Yaşında olan Derya Ayanoğlu ile Nejat Daş evlendiler.

Nejat Daş  konduğu Sinop Cezaevinden duruşma için getirildiği İstanbul’da 1994 de firar etti. Tabii ki bu firar da oldukça ilginçti zira duruşmasından sonra kendisine refakat eden Jandarmalara ‘’ Buraya kadar gelmişken Bayezıt’taki kardeşimi ziyaret edeyim bari.’’ Dedi.  Bu isteği kabul eden jandarmalar onu Bayezıt’taki kardeşinin dükkanına götürdüler. Burada jandarmalara ikram edilen çayın içine uyku ilacı konmuştu.  Jandarmalar uyuyunca Nejat Daş  firar etti.

Sonra Samsun’a kaçan Nejat Daş burada Mehmet Kartal adına düzenlenmiş sahte bir pasaportla bir Ro ro  gemisine binip Ukraynaya kaçtı. Sonra Rusya ve daha sonra Romanya’ya gitti. Romanya’da da fazla klmayarak İspanya’ya geçti.

Bu arada Derya Ayanoğlu  2 Yıl 2 ay hapis yatıp çıktı.  Çıktıktan sonra bir başkasıyla evlendi.

Nejat Daş  İspanya’da da boş durmadı.  Uyuşturucu işine devam etti.

7 Temmuz 1997 de Madrit’te 14 Kg Eroinle yakalanınca hapse atıldı.

2003 de İspanya  Nejat Daş’ı Türkiye’ye iade etmek istediyse de Türkiye ‘’Aman aman istemez. Sizin olsun’’ Dedi.  Bunun üzerine tutukluluk süresi dolan Daş’ı serbest bıraktılar.

Ancak Nejat Daş da aynen Hüseyin Baybaşin gibi uyuşturcu taşımaktan büyük zevk alan biriydi nitekim hapisten çıktıktan kısa müddet sonra bu sefer 70 Kg Eroinle yakalandı ve tekrar hapse kondu. Ama İspanya artık kararlıydı. Nejat Daş’ı  14 Şubat 2007 de yani bir Sevgililer Gününde Türkiye’ye iade etti.

Sevgilimizi bağrımıza bastık tabii ki(!)

Efendim gıyabında zaten 30 yıl hapis cezası bulunan Nejat  Daş’ın cezası  25 yıla indirildi ve hapse kondu. Beş yıl yattıktan sonra yüce adaletimiz ‘’  Bu kadar yeter daaa.  Adamı hapislerde mi çürüteceğiz. Alt tarafı biraz uyuşturcu satmış’’ Demiş olacak ki 1 Milyon 250.000 Tl kefaletle tahliye edildi.

Sonra?

Sonra uzun süre Nejat Daş’ın adını sanını duymadık. Ta ki 2020 yılının 30 Haziran  Günü  başlatılan ve adına ‘’ Bataklık Opreasyonu’’ Denilen operasyona kadar.

İçişleri Bakanımız Süleyman Soylu’nun ifadesine göre Türkiye’nin gelmiş geçmiş en büyük uyuşturucu operasyonuydu bu ve hedef uyuşturcu olmakla beraber asıl hedef uyuşturucu gelirleriydi. Hedeflenen uyuşturucu gelirinin miktarı 500Milyon Tl idi.

 Almanya’dan gelip Kapıkule’den Türkiye’ye giriş yapan bir TIR’ın takibiyle başladı. İstanbul Büyükçekmece’de durdurulan TIR’da saklanmış halde 270 bin İngiliz sterlini (2.3 milyon lira) ele geçirildi. Kapıkule’de beyan edilmeyip, Türkiye’ye kaçak sokulduğu belirlenen sterlinlere el konulurken, İstanbul Sultangazi Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek ve Nejat Daş gözaltına alındı. Ancak diğer bağlantıların deşifre edilmesi için adli kontrol şartı ile serbest bırakılıp fiziki takibe devam edildi.

Nejat Daş’ın bu pandemi sürecinde Sultanbeyi Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek’in makam aracını kullanarak yasakları atlattığı ve uyuşturucu parasını adeta emrine tahsis edilmiş olan bu araçla tahsil ettiği tespit edildi.

11 İlde eş zamanlı olarak yapılan operasyonlar sonucunda ilk etapta 67 kişi göz altına alındı ve bunlar içinde Nejat Daş – Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek ve bir başka uyuştucu baronu olan Çetin gören dahil olmmak üzere 34 ü tutuklandı  diğerleri adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı.

Sultangazi Eski Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek ‘’ Ben Nejat daş’ı saygın bir iş adamı olarak biliyordum. Kendisine yardımcı olmak için makam aracımı ara sıra ona tahsis ettim’’ dedi ki  buna kargalar bile güldü. Tüm dünyanın uyuşturucu kaçakçısı olarak bildiği Nejat Daş’ı  koskoca bir Emniyet Müdürü  iş damı olarak biliyormuş))))

Neyse efendim. Bildiğim kadarıyla ( eğer yanlış bilmiyorsam ) şu anda Nejat Daş da  Necmettin Yüksek de  ve dahi diğer enselenenler kendilerine verilecek cezayı bekliyorlarmış. Artık bakalım makkemeden  Hollanda’nın Hüseyin Baybaşin’e verdiği gibi müebbet hapis cezası mı çıkar yoksa daha önce olduğu gibi  biraz yatırdıktan sonra devede kulak bir para ödetip kefaletle serbest mi bırakılırlar Allah bilir.  Zamanla göreceğiz.

Bu arada 30 Haziran’da düğmesine basılan ‘’ Bataklık Operasyonu’’ndan hemen sonra  9 Temmuz 2020 günü İstanbul’daki 33 il emniyet müdürü yardımcısı, 39 ilçe emniyet müdürü yardımcısı ve 55 şube müdürünün görev yerlerinin  değiştirilmesi de oldukça ilgi çekicidir tabii ki.
( En Sevimsiz Babalar--babalara Geldik Yine—9. Bölüm— başlıklı yazı Sami Biber tarafından 5.07.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.