1980 li yıllardaydık... Artık içimize
çöreklenmiş olan o menhus ölüm korkusundan kurtulmuştum.
Artık aşırı sıcaklar sebebiyle açmak zorunda olduğum penceremin camından
içeri bir karşıt görüşlünün gireceğinden ve uyurken gırtlağımı keseceğinden
korktuğum için somyamın üstünde değil de altında yattığım günler geride
kalmıştı.
O günlerde henüz devlet memurlarına kız verildiğine göre ve dahi ben de bir
öğretmen olarak 657 ye tâbi olduğuma göre ( 657ye tâbi olmak devlet memuru
olan herkesin bildiği bir kavramdır. Bilmeyen de bilenlere sorsun. ) rahat
rahat evlenebilirdim.
Artık konu komşu da seferber oldu bana kız bulmak için.
İmam Hatip Lisesi öğretmeniyim ya milletin gözünde ben de imamım ki İmam-Hatip
liselerinde görev yapan öğretmenlerin önemli sıkıntılarından biridir bu konu.
Gidersiniz bir köye mesela, branşınıza bakmaz vatandaş; kafanıza sarığı,
sırtınıza cübbeyi giydirir mihraba yerleştirir ’’ imamlığı sen yapacan
garii’’ diye. Bu yüzden abdest almasını bile bilmeyen bazı arkadaşların nasıl
sıkıntılar yaşadıklarını çok iyi bilirim. Neyse konuyu dağıtmayalım. Çevrede
bana da imam gözüyle bakılıyor, dolayısıyla da bana şöyle ehl-i tesettür,
abdestinde-namazında bir kız bakılıyor.
Derken efendim komşularımdan biri bir gün beni yemeğe çağırdı. Davete icabet
etmemek olmaz. Gittim tabii ki. Yiyip içtikten sonra komşum dilinin altındaki
baklayı çıkardı:
-Hoca ! Bizim köyde bir kız var. Tam sana göre. İstersen bir bak. Çok ehl-i
namus bir kızdır. Bu güne kadar kısa don giydiğini gören olmamıştır.
Haydaaaa... Buyur burdan yak. Merakla sordum komşuma:
-Abi bu kız her Allah’ın günü don defilesi mi yapıyor millete? ’’ Heyyy
millet gelin bakın altıma uzun don giyiyorum, sakın kısa don giyenlerlerle
karıştırmayın.’’ mı diyor?
Abi anlayamadı. Tekrarladım
-Abi sizin köy nasıl bir sapık köymüş öyle ki gözü kızın donuna dikmişsiniz
acaba uzun don mu giydi, kısa don mu giydi diye hep kızı dikizliyorsunuz?
Yoksa nereden bileceksiniz kızın hep uzun don giydiğini?
Abi yudumlamak üzere olduğu çayın tamamını üzerime püskürttü. O değil de az
daha gidiyordu garibim genzine kaçan bir damla çay yüzünden. Görünmez kaza
işte...
Neyse efendim bütün bir köy halkının nazarlarını giydiği don üzerinde
toplamış olan bu hatun kızla evlenmedim elbette. Yaklaşık bir yıl boyunca
bana çeşitli kızlar bakıldı. Kimine ben armudun sapı, üzümün çöpü dedim kimi
de bana...
Sonunda yolumuz Finike’nin Hasyurt beldesi Koruca Köyüne kadar uzandı.( Şimdi
Sahilkent diyorlarmış oralara ) Şu resimde gördüğünüz eve vardım yani. ( Ben
ilk kez o eve vardığımda da aynen bu durumdaydı. Yıllar içinde sadece önünden
geçen dereciğin yönü değişmiş. Şu sıralarda ise yok artık o ev. )
İhtilalden tam bir yıl sonra 12 Eylül 1981 de o evden parmağımda nişan yüzüğü
ile çıkmıştım. Artık ben de bir evli adayıydım. Lakin dedim ya benim elde
avuçta fazla bir şey yok, nişanlımın durum benden bin kat beter; Victor
Hugo’nun sefilleri bizim yanımızda baya baya kapitalist burjuva sayılır, o
derece yani. İlle velakin parayı, pulu, esvabı, çulu düşünen mi var?
Şimdi bu yazıyı okuyanlar içinde içini çekerekten ’’ Ey aşk sen nelere
kadirsin. ’’ diyenler olacaktır mutlaka. Allah da biliyor ya aşk ziyadesiyle
vardı ama bizi birbirimize yaklaştıran tek şey sadece aşk değildi. Herşeyden
önce ikimiz de fakirdik. Öte taraftan nişanlım, benimle evlenmek suretiyle
artık her yaz, sıcalığı 70-80 dereceye çıkan seralarında köle gibi çalışmak
derdinden kurtulacak, ben ise ayağımın sakatlığı sebebiyle bana burun
kıvıranlara ’’ Ulan namussuz kaşarlar, görün bakın nasıl güzel bir kız
aldım.’’ diye havamı atacaktım. Ayrıca benim ekonomik şartlarım ile bundan
daha ucuza getirebileceğim bir evlilik de yoktu hani.
Eeee...Her aşkta olduğu gibi bizim aşkta da kara çalılar girdi aramıza. Kayınpeder
hazretleri vaz geçti nişanlımı bana vermekten. Tam on ay nişanlı kal, on
aydan sonra ’’ Arkadaş sana kız mız vermiyorum ’’hitabına maruz kal... Nişan
bozuldu vesselam. Yüzük geri iade edildi.
Yaş yirmi sekiz henüz. Gözümüzün kara olduğu zamanlar. Bu işin tek çaresi var
nişanlımı kaçırmak. ( Bana göre o hala benim nişanlım )
Yıl 1982 ve aylardan Temmuzdu. Sadece Temmuz ayında değildik 1982 yılının
Temmuz ayı Ramazan’a denk gelmişti.
Ben o sene kahretmiş, tatile İstanbul’a ailemin yanına gitmemiştim. Kafaya
koymuştum : Kaçıracaktım nişanlımı. Artık siz buna ’’ Oruç başına vurmuş’’ mu
dersiniz yoksa ’’ Bekarlık tavan yapmış garibimde, düz duvara tırmanacak
hallere gelmiş’’ mi dersiniz o sizin takdirinize kalmış.
Kız kaçırma fikrimi öğretmen arkadaşlarıma anlattım. Tabii ki şiddetle karşı
çıktılar. Nişanlım nüfusa göre on beş yaşında (Aslında on sekiz ) olduğu için
babasının şikayet etmesi halinde hapislere düşeceğimi, meslekten atılacağımı
filan söylüyorlar ama bir kulağımdan giriyor öteki kulağımdan çıkıyor.
Sonunda arkadaşlar ’’ Hep beraber gidelim kızı babasından bir kez daha
isteyelim. Yine vermezse o zaman hep birlikte kaçıralım. ’’ dediler.
Bir Hacımurat ayarladık ve şoför de dahil beş kişi Manavagat’tan Finike’ye
doğru yola koyulduk. Hepimiz oruçluyuz. Güneş beynimize beynimize çakılıyor
adeta. Bir de Antalya-Finike yolunu bilenler bilir müthiş güzel sular akar
dağlardan. Harika minik şelaler ve tabii ki dinlenme yerleri, et mangal,
gözleme, ayran artık insana orucunu bozdurabilecek ne kadar nesne varsa hepsi
vardır o yolda ama yine de orucumuzu bozmadan vasıl olduk nişanlımın köyüne.
Kayınpeder bir daha ’’ Vermem’’ dedi.
Dedik ya gözü karalık var. Adamın yüzüne karşı ’’ Sen vermezsen ben de
kaçırırım ’’ dedim. Hem de kime? Daha önce hanımına laf atan bir adamı
öldürerek hapse girmiş ve Ecevit’in çıkardığı genel aftan yararlanarak dört
sene hapis yattıktan sonra çıkan birine...Adam Fethiye’li üstelik ki o
devirlerde sekiz kişiyi mermi manyağı yaparak öldüren bir Fethiye’linin namı
’’ Fethiye Canavarı ’’ Olaraktan dilden dile dolaşmakta tüm yurtta...
Rahmetli şöyle bir baktı bana ’’ Hele öyle bir şey yap vallahi fururum seni’’
dedi. Demesine dedi ya sallayan kim.
Rahmetli vermedi de ama ben almasını bildim. Öyle arkadaş markadaş yardımı
filan da olmadan kaçırdım nişanlımı. Hapse girmekmiş, meslekten atılmakmış,
babası tarafından öldürülmekmiş umrumda bile değildi.
Yok be
yahu. Bende kız kaçıracak beceri ne gezer. Kızcağız
kendisi kaçtı bana.
Manavgat’a geldi. Ben de kaptığım
gibi ver elini İstanbul. Ailemin yanına. Bilmem böyle
bir durum kız kaçırma
kapsamına girer mi?
Yıl 1982 idi. Aylardan Temmuz ve Ramazandı. Oruç oruç yapılacak iş değildi
ama yaptığım şeye herkes kız kaçırma
diyordu. Kanunlar da öyle
diyordu. Hani hiç bir hocaya da
sormadım ’’ Hocam kız kaçırmak orucu bozar mı ?’’ diye. Hoş bozsaydı da
farketmezdi. Ölümü bile göze almıştım. Altmış bir gün oruç vız gelirdi.
Yıl 2021 Tam otuz dokuz sene geçmiş üzerinden. Bu otuz iki seneye neler
sığdırmamışız ki:İlk çocuğumuzun ölümü, peşinden gelen dört çocuk, bir mide
ameliyatı, bir araba kazası, iki mide kanaması, bir ayak çatlaması, bir adet
maddeten iflas, bir ayak kırılması,ve bir ayrılık bunlardan sadece bir
kaçı...
Hani şair demiş ya ’’ Bu dünyada üç nesneden korkarım. Bir ayrılık, bir
yoksulluk, bir ölüm.’’
Yoksulluğu fazlasıyla yaşadım. Ayrılığı yaşıyorum. Kala kala kaldı ölüm.
Ondan da artık eskisi kadar korkmuyorum.
Hay Allah daldık gittik yazının başlığı ile alakaya hâlâ gelemedim.
Bugün artık ilk görev yerim olan
Manavgat’ta -gölgesinde
çok fazla oturamasak da- zaman zaman sırtımızı
dayadığımız ağaçlardan kaç tane
kaldı? Ya da kaldı
mı?
Şu ana kadar her ne kadar
Finike’de çıkan bir yangınla ilgili haber almamış olsam da
o fotoğraftaki gölgesinde
oturduğumuz bodur ağaç hâlâ varlığını sürdürüyor
mu?
Ev çoktan yıkılmış. O yerlerin
yeni sahipleri oraya başka
ve daha modern
bir ev yapmışlar tabii ki
ama gölgesinde oturup hayaller
kurduğumuz o ağaç yaşıyor mu
acaba?
Ve tabii ki merak
bu ya.
Gölgesinde mevsimler boyu oturduğumuz,
Hep elele vererek hayaller kurduğumuz,
Kimi üzgün kimi gün neşeyle dolduğumuz,
O ağacın altını şimdi arıyor musun?
O güzel günler için bilmem yanıyor
musun?
Yok yok yanma
hiç bir şey için. Memleket yanarken
geçmişi anıp yanmanın zamanı değil şimdi.
Haydi çıkalım hüzünden.
Acaba zamanında o kısa don giymediğini herkese gösteren kızı mı alsaydım? Ne
dersiniz?