İklimlerle uzlaşmıyor yüreğim ve ben
bir yaz yağmuruna tav olmuşken…
Ah, içimdeki seyyah yürek ve
sözcüklerin efkârı…
Al işte yine albastı yanaklarımı ve
mahcup ve masum ve kırılgan bir düş’ ün şimendiferiyim ben.
Yufka yüreğimde sarılı düşler.
Dünümde saklı hicaz ve hazan ve
gündeki mevcudiyetim ve yarınların da muadili iken yüreğimden en derinden
geçen.
Sarmalında öykülerin.
Siması da tanıdık iken duyguların ve
yılların.
Sinemde yangın arkamda dağ yanımda
sağdıcım ve solumda aşk ve maviden mintanım ve kefal yüreğim ve kefil olduğum
güzellikler ve asla balık hafızalı olmasam bile kefal gibi her söze inandığım.
Vurucu imler var dünümde ve günümde
saklı hüzün ve muhalif olduğum yine kendim ve kendimsiz bir dünyanın da tadı
olmayacağına inandığım.
Yine de tadım yok işte bu gün ve dün
ve…
Yarına dokunamam şimdiden çünkü o
kadar masum ve lekesiz ki hayallerim ve içimdeki semazen dışımdaki mizansen
yüreğimde kıpraşan kelebekler ve çiçek bahçesi bellediğim hayallerim ve ölü
dürtülerim.
İnsanlığın meali iken sevgi ve iyi
niyet.
Düşlerse pek mübarek.
Seyyah yolcular ve saydam yürekler tezgâhı
ise nasıl da bomboş belki de pazara düşmeli yolum ve kilo kilo muhabbet ve
mutluluk doldurmalıyım fileme sonra da boca etmeliyim evrenin üstüne.
Pazar uzakta.
Dünlerse kırık.
Günüm de kırgın.
Yarınımda onarmayı düşündüğüm ruhum
ve yüreğim ve bedenim ve zihnim.
Ah, ne ara kırıldım ben bin parçaya
ve uyku tutmayan gözlerim neden yaşlı be azizim?
Hazan geçidi.
Yürekteki fetva.
Yalnızlığınsa mahsulü iken sözcükler
ve kulağıma gelen yaftalar.
İnsan nasıl sever ki kendini hem
durduk yere üstelik iyi niyetiyle saf tuttuğu masum dünyasında bile batarken o
münafık gölgelere?
Başımı yasladığım Rabbim sonra annem
ve dilimde Besmele yola düşmüşken başımsa öne düşmeden.
Kilitli bir günün öğleden sonrası ve
yüreğimin çekmecesinden firar eden sözcükler ve aşkın da hulasası.
Hüznümse gergef.
Ruhum gevrek.
Dünüm silik.
Yarınım illa ki aydınlık.
Ve loş ışıklı sokaklarda dahi bir
ışıldak gibi sunuyorum iç sesimi ve yoldan geçenler boş laflar nidalar ve
alaylı yüzler artık kimse kimin kuyusunu kazan ve sevdiğim insanlardan dahi
darbe aldığıma inanamamış olmalıyım ki hala dokunabiliyorum yakınımda uzağımda
kim varsa ve kimlik derdim olmadan sayfaya serildiğim ve kalp gözümle ışıldayan
kalemde saklı bir huzurun da davetiyesi ulaşmışken yüreğime ve günüme ve anıma.
Destansı bir gün ve ömür.
Derdest olduğum dünün kırgın mizacı.
Devasa bir rahmeti ise bahşeden
Mevla’m ve salkım saçak yüreğimle serildiğim beyazlıktan başımı uzatıp da
bakıyorum kuş misali ve işte sözcüklerimle ve sevgimle kanat açıyorum belki de
tekim ben ruhu ile tavaf eden evreni bu yüzden eşleşmek istiyorum insanlarla ve
yolculuğumu paylaşıyorum herkesle nerede ise ve kimse yüzüme gülüp arkamdan
alay eden dokunmuyor artık ruhuma bense d/okuyorum iç sesimi ve dış sese artık
itibar etmeden Rabbimle ve manevi dünya ile kurduğum iletişim sayesinde
dünyanın malından mülkünden de çoktan geçmişken.
Kutsalı ömrün.
Kuralı varsa yaşamanın.
Kuram dışı iken sözcüklerim ve her
lades dediğimde sobelendiğim o köşe başında ve solumdaki çırpınış ve işte
sağdıcım iken kalemimle gezindiğim haletiruhiyeme de iyi gelen bir hadise
silsilesi duygularıma kat çıktığım ve buruşuk ve doğaçlama iç sesimle
hayallerimi ve umudumu en derinde saklı tuttuğum…