Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 25.12.2021
Okunma Sayısı : 1313
Yorum Sayısı : 12

EZBERLETİLEN  DEĞİL  GERÇEK  MENEMEN  OLAYI—2. BÖLÜM--

Menemen belediye meydanında baş gösteren gürültü, patırtılar Jandarma bölük komutanı Yüzbaşı Fahri’in kulağına kadar gidiyor.

Yani ilçede bir Jandarma bölüğü var ve  bu  jandarma  bölüğü  olay yerine  yakın  olmalı  ki  Yüzbaşı  olayı hemen öğreniyor ve  olay  yerine  gidiyor.

Tabii  ki biz  yine  sormuyoruz  Bu  altı  esrarkeşin..Pardon  altı  tarikat  ehlinin  bula  bula  içinde  bir  jandarma  bölüğünün  olduğu  ilçeyi  mi  bulduklarını. Bu  kadar  cesur muydu  bu  itler?

Yüzbaşı Fahri, belediye meydanına geliyor ve ‘’ Ne oluyor burada? ‘’ Diye soruyor.

Derviş Mehmet ona da kendisinin Mehdi olduğunu, İzmir- Bergama yolunun kesildiğini, kendisinin şeriat ilan ettiğini söylüyor.

Yüzbaşı Fahri hiç bir şey söylemeden kışlasına geri dönüyor. Belli ki bu altı serseriden( pardon tarikat ehli insandan) gözü korkmuş.

Biz  yine  sorgulamıyoruz  tabii  ki  bir  jandarma  yüzbaşımızın  bu  korkaklığını.

Bu arada Menemen halkı çılgınca alkışlıyor Derviş Mehmet’i. Bir yüzbaşıyı madara etmesi son derece sevindiriyor Menemen halkını (!)

Yüzbaşı kışlasına döndükten sonra asıl mesleği askerlik olmayan ama askerlik  görevini yedek subay olarak yapan asteğmen Kubilay’a ‘’ Yanına bir manga er al ve git şu kalabalığı dağıt’’ Diyor ve ilave ediyor: ‘’Askerlerin silahlarında gerçek mermi filan olmasın. Eğitim mermisi alın yanınıza’’


‘’Evet... Neden  eğitim  mermisi?  Ortada  devlete  ve  rejime  karşı  bir  isyan  varken neden  sadece bir  manga  asker  ve  silahlarda  eğitim  mermisi?  Hem  neden  kendisi  yanına  Kubilay’ı da alıp  olay  yerine  gitmiyor  da  asıl  mesleği askerlik  olmayan  zavallı  bir  öğretmeni  gönderiyor?’’  Bu  soru  da  maalesef  hiç  sorulmayan  sorulardan  biri.

Askerin  tüfeğinde  gerçek  kurşun  olmaması  acaba Derviş  Mehmet  denen  kanı  ve  sütü  bozuk  esrarkeş’e  şayet  kurşun  sıkılırsa tesir  etmesin  o  da  ‘’  Bakın  gördünüz  mü  bana  kurşun  işlemiyor.  Ben mehdiyim’’  Diyerek  kendisine  inanmayanları  da  inandırsın diye  olabilir  mi? ( Bu  soru  da  sık  sık  Şeytanın  aklıma  getirdiği bir  sorudur.)

Evet.. İlgiçtir  ve  acayiptir. Eğer bu  isyanda halkın da  galeyana  gelmesi  söz konusu ise devlete  karşı  isyanın  üzerine silahlarında  gerçek mermi  olmayan  bir  manga  asker  ile  mi gidilir?

İsyan  öyle  ciddiye  alınacak  boyutlarda  bir  şey  değil idiyse  o  zaman  bölük  yüzbaşısı  neden  alaydan  acil  yardım  istiyor?

Neden  bir  bölük  askerin( Bir  bölük  asker  demek  en  az  100  asker demektir)  başına bizzat  kendisi  geçip gerçek  mermilerle   isyancıların  üzerine  yürümüyor?  Hangi  kitapta  yazar  velev  ki  silahlı  düşman  bir  tane  bile  olsa  onun  üzerine  içinde  gerçek  mermi  olmayan  silahlarla  yürümek?

Menemen  olayı  ile  ilgili  olarak  bu  sorular  da  sorulmuyor  maalesef.

Evet..  Bu yazıyı  okuyan  çok  değerli  Türk  Silahlı  Kuvvetleri  mensubu  arkadaşlarım  var. Hepsine  soruyorum: Görev  mıntıkanızda  velev  ki  bir  tek  silahlı  kişi  devlete  karşı  resmen  isyan  etse  üzerine  -silahlarında  mermi  olmayan-  bir  manga  asker ile  mi  gidersiniz?

Devam ediyoruz  yine:

Kubilay olay yerine varıyor. Bu arada Yüzbaşı Fahri de 43. Alay’dan yardım istiyor. ( Yani ortada büyük bir tehlike var, bu tehlikeye karşı Kubilay’ı bir manga askerle ama silahlarında eğitim mermisi olduğu halde tehlikenin göbeğine yollarken kendisi – Bölüğünü bu altı kişiye karşı harekete geçireceğine – Alaydan yardım istiyor. )

Çok  ama  çok  çok  acayip  değil  mi?  

Değildir.  Bu soruyu  sorarsanız  hap  gibi yuttuğunuz  ve  bugüne kadar  ezberlemiş  olduklarınız  alt  üst  olur.  O  bakımdan  sormazsınız/ soramazsınız. Sorarsanız  Atatürkçülüğünüze  halel  gelir  diye  korkarsınız.

Devam  edelim...

Sonra Kubilay, Derviş Mehmet’e ‘’ Siz kimsiniz? Hükumete isyan mı ediyorsunuz? Derhal dağılın.’’ Diyor.( Hatta  bazı  hikaye  anlatıcılara  göre  ona  bir  de  tokat  atıyor.)  Bunun üzerine Derviş Mehmet, Kubilay’ı ayağından vuruyor tabancasıyla.

Bir Türk asteğmeninin vurulması Menemen halkını ziyadesiyle mutlu ediyor(!) Sevinç naraları göklere yükseliyor (!) Alkışlıyorlar  olayı.(!)

Kubilay’ın vurulduğunu gören bir  manga asker  öylece  mal  mal kumandanlarının  vurulmasını seyrederken ilçenin iki güvenlik  görevlisi Bekçi Hasan ve Şevki, tabancalarını çekip ateş ediyor ama her ikisi de isyancılardan herhangi birine tek kurşun isabet ettiremezken isyancılar onları da vuruyorlar ve ikisini birden öldürüyorlar.

Bekçilerin silahlarında da mı  eğitim  mermisi  vardı  acaba? Altı  esrarkeşten  hiç  birini  vuramadıklarına  göre  öyle  olmalı.

Neyse... Bu  son  soruyu  sormadım  farzedin.

Yüzbaşı Fahri kışlasından olayları öylece mal mal seyrederken, yaralı Kubilay bacağını sürüye sürüye belediye binasına girmek istiyor ama belediyenin kapıları kendisine kapatılıyor. Bunun üzerine camiye doğru yürüyor.


‘’Belediye  binasının  kapıları  yaralı  bir  asteğmenin  yüzüne  nasıl  kapanıyor? /  Niçin  kapanıyor?  Bunu  sadece  korkaklıkla  izah  etmek  mümkün  mü?’’ Diye  de  sormuyoruz.

‘’Hani  Türk  Milletinin  kendisine  sığınan  düşmanı  bile olsa  onu  canı  pahasına  koruma  özelliği?’’ Diye  de  sormuyoruz. Kaldı  ki  kendilerine  sığınan  bir  düşman  değil  şerefli  bir  Türk askeridir.

Sonra?

23 Aralık 1930 tarihinde saat sabah 8.30 sıralarında Derviş Mehmet, Müftü  Camiin bahçesinde testere ağızlı bir bir bıçakla Kubilay’ın kafasını kesip ucuna yeşil bayrak takılı olan sırığa takıyor bu kesik başı.

Menemen halkı ‘’ Çok yaşa Mehdi hazretleri ‘’ Diye sevinç çığlıkları atıyor o kesik başı sırığın ucunda görünce (!)


Ha unutmadan:

Mustafa Kemal’in Çanakkale Savaşında ‘’Düşmandan kaçılmaz. Merminiz yoksa süngü takıp düşmana öylece saldırın.’’ Emri üzerine düşmana süngüyle saldıran Türk askerlerinin evlatları olan  o  bir  manga er, komutanlarının kafası kesilirken süngü takıp sadece dört tabancaları olan bu altı kişiye saldırmayı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlar. Ya ne yapıyorlar? Kaçıyorlar olay yerinden ve kışlalarına sığınıyorlar.

Bu  arada  sayıları  en  az  yüz askerden  oluşan  Jandarma  bölüğü  korkudan  tir tir  titrer  vaziyette  alayın  gelmesini  ve olayı  bastırmasını  bekliyor.

Evet  evet..  En  az  yüz  askerden  oluşan  bölük  6 esrarkeşten  ve  onların  ellerindeki  dört  tabancadan  korkuyor (!)

Bu olayda sorulacak binlerce soru var ama sorulmuyor. Şu yazının oldukça büyük bir bölümünü alıntıladığım Sinan Meydan adlı tarihçi  bile Menemen halkının Kubilay’ı Yobaz bir öfkeye teslim ettiğini, onun kafasını kesen Derviş Mehmet’i çılgın gibi alkışladığını yazmış iyi mi?

Mesela  ‘’Menemen  olayından  beş  sene  önceki  Şeyh  Sait  İsyanı ile  Terakkiperver  Cumhuriyet  Fırkası  kurucularının  ilişkilendirildiği  gibi  Menemen  olayı ile de  Serbest  Cumhuriyet  Fırkasının  ilişkilendirilmesi /  Menemen  olayından  sonra  1946  yılına  kadar  bu  ülkede  ikinci  bir  partinin  kurulamaması  tamamen  bir  tesadüf müydü?’’ sorusu  da  hep  atladığımız  sorulardan biriydi.

Evet  hep  atladık  bu  soruları.

Çünkü bizlere  ezberletilenler çok  farklıydı.

Biz  aşağı  yukarı  her  milli  bayramda  ve  özellikle 10 Kasımlarda çoğunlukla  ezbere okuduğumuz Mustafa  Kemal adlı  şiirden  çok  çok  iyi  öğrenmiştik(!)  ve  ezberlemiştik Menemen   Olayını. 

O  şiirde  şöyle  diyordu  şair:

Sen elbette bilirsin bilirsin Mustafa Kemal

Elsiz ayaksız bir yeşil yılan

Yaptıklarını yıkıyorlar Mustafa Kemal

Hani bir vakitler Kubilay'ı kestiler

Çün buyurdun kesenleri astılar

Sen uyudun asılanlar dirildi.

Mustafa'm Mustafa Kemal'im

( Attila İlhan-  Mustafa  Kemal  Şiiri )

Aklımızda  ve  beynimizde hep Kubilay’ın  kafasını  kesen  yeşil  renkli  yılanlar  kaldı. Yeşil  renge  bile  düşman  olduk.

Kubilay’ın  kafasını  kesen  yılanın  aslında  mavi-beyaz  bir  yılan  olduğunu  hiç  görmedik.  O  kadar  görmedik  ki  o  mavi  beyaz  yılanlara ‘’ Suyun  öteki tarafındaki  dostlarımız ‘’  Dedik.  Hem de  Menemen  olayından  sadece bir  sene  sonra... Hem de  İzmir ve  tabii  ki Menemen başta  olmak  üzere  tüm  Batı  Anadolu’da  yaptıkları  mezalimin  izleri  henüz  taptaze  iken...

Peki  bitti  mi?

Biter  mi  hiç?

Derviş  Mehmet  denen  alçak-  Kubilay’ın  başını  kesmişti  değil  mi?

Peki  biz  dört  sene  sonra  ne  yaptık?  Yani 1934  Yılında?

Şehit  Kubilay’ı  bakın  ne  yaptık?

*Öncelikle  Atatürk  ilke  ve  devrimlerine  ne  kadar  bağlı  olduğumuzun  bir  nişanesi  olmak üzere üzerindeki  Türk  askeri üniformasını ve  tüm  iç  çamaşırlarını çıkartarak çırılçıplak  soyduk.

* Sonra ‘’ Böyle  çırılçıplak  çok  ayıp  oldu.’’  Diye  düşünmüş  olacağız  ki  tenasül  organının üzerini  bir  bezle  kapattık.

* Daha  sonra  eline  modern  Türkiye’nin  en  gelişmiş  silahlarından  biri  olan(!)  bir  mızrak  verdik. Çağdaş medeniyette  kat  ettiğimiz mesafenin  nişanesi  olarak.

* Son  olarak  güzel  İzmir'imizin  güzeller  güzeli  Menemen  ilçemiz  başta  olmak  üzere  tüm  vatanımızı  her  türlü  dahili  ve  harici  düşmanlardan  korusun  diye  tunçtan  bir  heykel  olarak  Menemen  İlçemizdeki Yıldıztepe’ye  diktik. Aynen  antik  Yunan tanrılarından Savaş  Tanrısı Ares’e benzeterek...

O  gün bu  gündür  her  23  Aralıkta  Şehit  Kubilay’ı  tüm  yurtta işte  böylesine  bir  sevgi  ve  saygı  ile  anarken  sair  günlerde yeşil  yılanlara  lanetler  edip mavi-beyaz  yılanlarla  sirtaki oynamaya  devam  ediyoruz. 

Nasıl  iyi  mi?

******

Menemen olayının 91. Sene-i devriyesinde kurban kuzusu şehit Kubilay’a ve aynı gün şehit olan Bekçi Hasan ve Bekçi Şevki’ye Allah’tan rahmet dilerken bir kahraman Türk askerini göz göre göre ölüme yollayan, onun katlinde zerre kadar rolü olan her kim varsa sonsuza kadar Allah’ın laneti onların üzerinde olsun.
( Ezberletilen Değil Gerçek Menemen Olayı—2. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 25.12.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.