Mısrası korkak bir aşka yazılan, noktasız hikayeden...

Eksiltemediğim bir sancının, boşalan yalnızlığından kopup geldin.Biliyordum...Hiç mana aranmamalıydı bu cümlede.Çünkü, aşk ülkesinin dilinde bir mülteci gibi yarım yamalak cümleler kurduk.Ne dost sözlüklerinden kopan nasihatlar, ne de börtü böcekten esinlenen melankolik aşk tramvaları merhem olabilirdi sömürülen sevgimize.Dilimde sabahtan kalma şekerin tadıyla yattığım rüyalardan, senin sevginin sel olup boşalan cesaretsizliği ile uyanırdım.Yapılabilecek dengesizlikler içinde hep en makul olanını seçtim.Ben bilmezdim, sanırdım hoşuna giden bir türkü fısıldardım kulağına.Keşke bana o zaman söyleseydin gerçeği...

''Unutulan tüm şarkılar gibi sende bir gün yalnızca çekmecemi açtığımda hatırlanacaksın!''

Yalnız sana yazılan satırlar...İmlası bozuk kelimelerimden bile sen döküldün. Yaftalanmış hislerimi, ekmek arası sevdalarla yemedim ki ben! Hep mahşeri yalnızlıklarımla seviştim. Aşk, gazete küpürlerini kupon kupon biriktirerek alınabiliyor muydu? Ya da bakkaldan aldığımız kolanın yanında promosyon olarak bize veriliyor muydu? Hadi şimdi eskisi gibi olalım. Tenime kibrit çak ve yas tutalım piç edilmiş bir sevdanın anısına.

Sende beni seviyordun... Oysa ki; yalandı bu içime saplanan hançerler. Aşk, kanadında özgür alfabesini bulmak isterdi. Canı çektiği an, yüreğine fermanlar salardı. Sen aşkı, yalnızca akrostiş bir şiir zannettin. Muhafazakar aile kavramında, yüreğinin egemenliğini hiçbir zaman ele geçiremeyeceğimi benimsettin. Yüreğimin döner sermayesinde, sana olan tüm duygularımı bir bir satmayı düşündüm. Olmadı...Yapamadım!

O kadar ergenleştim ki şimdi! Bir gün Bursa yollarında aynı yöne düştüğümüzde eminim ne sen beni, ne de ben seni tanıyabileceğim. Hayatımda gördüğüm en çirkin gülüşe sahip insan...! Ülkemin sığınaklarını deşifre edebilen tek düşmanım. Sesimin dünyaya küstüğü gecelerde, beklediğim tek yıldızım. Elime alıp koklamak isterken, çocukluk hevesimle yitirdiğim tek çiçeğim!

Şimdi arsız emirlerinle başka medeniyetleri susatıyorsan aşk/a, benim bayat tadımla doymasın ruhunun engin yamaçları! Bir sinema repliği gibi dinle ve sonra unut gideyim. Bekaretini kaybetmiş bir sevdanın yemişlerini toplayamayız artık. Beni çulsuzca dünyana karışan bir madde gibi süzerek hayatından attın. Öldürdün beni... Ege'de, Marmara'da...Yaşatmadın ikliminde!

''Çıkıp yüksek tepelere avazım çıktığı kadar bağırmak istiyorum. Kendime itiraf edebilsem söylerdim. Ama ne yazık ki, hala senden bir haber bekliyorum. Ve ne yazık ki, susuz toprağımda hala bir tek sen kurumadın...''

Kirletilmiş ruhunun penceresinden dışarı çık ve bak bana! Sineklerin pervane olduğu bir çöplükte solucan düşlerim var artık. Yakın anlamlarından çok uzak cümleler kuruyorum.Artık aşk, gözünde feri sönmüş bir ihtiyar! Hadi gel şimdi; baston ol yüreğime ve yas tutalım piç edilmiş bir sevdaya...


--dENgEsiZ tOPrAkTaN, hEr ZaMaN ki KaBusa...--

....sonsuz bir tarih

-Toprak-



( Yaşlanmış Mektuplarım başlıklı yazı Toprak tarafından 4/24/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.