Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 9.11.2023
Okunma Sayısı : 273
Yorum Sayısı : 1

Önce Kuvay-i Milliye ruhundan bahsedeceğim sizlere ama içki şişeleriyle T.C yazan ruhsuzların ağızlarına asla yakışmayan Kuvay-i Milliye ruhundan değil, gerçek Kuvay-i Milliye ruhundan bahsedeceğim. Sonra da Kuvay-i Hainiye ruhunu tanıyacaksınız.
Ha, bu arada, bu yazıda hiç kimsenin bir bakışta olayı çözeceği (!) fotoğraf yok. O sebeple merak eden okusun, merak etmeyen pas geçsin.
*****
Evet, Kuvay-i Milliye Ruhundan başlıyorum.
Sene 1975.
Bir taraftan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde okuyorum bir taraftan da İstanbul- Bakırköy- Kartaltepe Mahallesi Muhtarı Hacı Yusuf Nurel'in yanında muhtar katibi olarak çalışıyorum.
Hacı Yusuf Amca eski bir Kuvay-i Milliyeci. Daha on altı yaşındayken bir çeteye katılmış ve Bursa dağlarında işgalci Yunanlılarla ve Rum çeteleriyle savaşmışlar.
Ben Tarih eğitimi gördüğüm için zaman zaman anılarından anlatıyor bana.
Bir gün yine söz döndü dolaştı Yunan İşgali yıllarına geldi.
Şimdi söz rahmetli Hacı Yusuf Nurel'de:
''Bir gün bir Rum çetesi ile yaptığımız çarpışmadan sonra yorgun argın dağa çıktık. Oturmuş yemek yiyoruz. Yemek dediğim de biraz yufka ekmeği, az bir şey çökelek peyniri ve birer adet yeşil soğan. O günün şartlarında mükellef bir ziyafet... ''
''Yemeğimizi yerken birden paaattt diye bir tüfek sesi duydum. Akabinde hemen bizim çeteden çam yarması gibi bir ağabey kütük gibi dağdan aşağı yuvarlanmaya başladı. Lakin ne reiste ne de diğer arkadaşlarda en ufak bir kıpırtı yoktu. Reis emretti: '' Sağına soluna bakma da yemeğini ye!''
''Şaşırmıştım. Bir arkadaşımız kanlar içinde devrilmişti ama çeteden kimsenin umurunda değildi. Ben hariç herkes yemeğini yemeğe devam ediyordu.''
''Reis benim yiyemediğimi görünce enseme babacanca bir şaplak indirip tekrar emretti: ''
-Yemeğini ye kızan.
-Ama reis, ... Ağabeyim vuruldu. Ben bu durumda nasıl yemek yerim.
-Ye, ye aldırma..
-Ama..
Yemene bak kızan, anlatacağım..
''Az sonra reis ve diğer arkadaşlar yemeklerini bitirdiler. Reis omuzumdan tuttu.''
-Bak evlat. Biz ne için savaşıyoruz?
-Vatan için, bayrak için, namus için. Hiç kimse namusumuza el uzatmasın diye savaşıyoruz.
-Çok güzel... Bizim namusumuz ne kadar kıymetliyse düşmanımız da olsa diğer insanların namusu da o derece kıymetlidir değil mi?
-Elbette reis
-İşte şimdi şu geberip giden şerefsiz var ya, işte o, bir Rum köyünde bir Rum kızının ırzına geçmiş. İşte o sebeple ben öldürttüm bu şerefsizi. Bizim davamızda düşmanımız da olsa hiç kimsenin namusuna göz dikilmez. Namusu kirletilmez. Kirletilirse sonu işte bunun gibi olur.
Evet... Kuvay-i Milliye Ruhu işte buydu.
Peki Kuvay-i Hainiye Ruhu nasıl bir şeydir?
Onu da anlatayım ama bu sefer olayın kahramanlarından birinin adını vermeyeceğim. Siz bulacaksınız kim olduğunu.
*****
Aşağıdaki konuşma 1925 Yılında Şark İstiklal Mahkemesi Savcısı olan Ahmet Süreyya ( Özgeevren ) ile bir şeyh arasında geçiyor. Sizin bulacağınız isim Şeyh...
Ha, bu arada '' İstiklal Mahkemesi '' deyince hemen kafanızda olumsuz bir imaj oluşmuştur ama İstiklal Mahkemeleri gerçekten de çok acımasız ve zaman zaman zalim kararlar verseler de Savcı Ahmet Süreyya Bey oldukça farklı bir kişilik. Nitekim şeyh de onun için ''Senden razıyım.'' Diyor.
****
Konuşmayı günümüz Türkçesiyle yazıyorum daha anlaşılır olsun diye
SAVCI- Bakınız harekatın sizler lehinde devam etmekte olduğu günlerin birinde, huzurunuza bir zavallı kadın perişan bir halde gelerek size ağlaya ağlaya şikayet ve davada bulunmuş. Mücahit saydığınız asilerden birinin ismini söyleyerek '' Bu adam benim ırz ve namusuma cebren tecavüz ettiği için şer'an cezasının verilmesini isterim.'' demiş; doğru mu? ..
ŞEYH- Evet.. Öyle olmuştu.
SAVCI- Ne yaptınız?.
ŞEYH- Kadını teselli ettim. ''Sen köyüne git, icabına bakılır.'' dediğim hatırımdadır
SAVCI- Şeriat hükümlerine göre zâniye( Zina yapana- Burada tecavüzcü kat ediliyor. ) verilmesi gereken ceza neydi?
ŞEYH- Recim etmekti zaniyi.
SAVCI- Şeriat ahkamı( hükümleri ) öyledir değil mi?
ŞEYH- Ya .. Siz de bilirsiniz eminim .. Kısas, recim hükümleri vardır din ve şeriatta değil mi?
SAVCI- Recim nasıl yapılır? Onu sizden dinlemek isterim Şeyh Efendi.
ŞEYH- Siz de bilirsiniz ki; zina recmi, zaniyi beline kadar toprağa gömerek taşa tutmaktır.
SAVCI- Pekala .. Siz davayı, şikayeti tahkik ve tesbit ettikten sonra subutu( yapıldığı kesin olması) halinde neden öyle yapmadınız?
ŞEYH- İşin( Ayaklanmanın ) hitamına ( sonuna) kadar ertelenmesini uygun görmüştüm.
SAVCI - Demek erteleme bazı sebepler ve düşünceler ile caizdir?.
ŞEYH- Öyle lüzum hasıl olmuştu. Mücahede ( Hedefe ulaşana kadar savaş ) devam ediyordu, askerlerimizin dağılmasından endişe olunurdu.
SAVCI- Kısas malum... Katilin katli, hırsızın iki ellerinin bileklerinden kesilmesi değil mi?.
ŞEYH-Evet.
SAVCI- Bunların da ertelenmesi caiz midir sizce?
ŞEYH- Tahvil cevazı vardır. ( Bu hükmü değiştirmeye izin vardır.) Diyet ile .. Bu hükümleri siz de bilirsiniz bana niçin sorarsınız efendim?
SAVCI- Bilmediklerimiz de olabilir. Bundan başka bir mesele de var ..
ŞEYH- Acep nedir?
SAVCI- Şimdi şahsi, gayri resmi konuşuyoruz. Devam edelim, söyleyeyim. ''Buyurun birer sigara içsek olur mu?''
Şeyhe bir sigara verdim. Hatta bir kahve de içmek isteyip istemediğini sordum. Teşekkür etti. Kahvelerimiz de geldi. Konuşmamıza devam ediyorduk.
SAVCI - Yağma, gasp, adam kaldırmak sirkattir.( Hırsızlıktır ) Bu havalide, bilhassa aşiretler arasında çok vukubulan hallerdendir. Adi sirkatler de çok vukubulur. Bu kötülükleri yapanların iki ellerini kesmek gerekmez mi?
ŞEYH- Beli .. Öyledir .. Hüküm onu gerektirir
****
Savcı Ahmet Süreyya Bey, Şeyhin ağzından devlete isyanının asıl sebebini almak istiyordu. Çünkü şeyh tüm sorgulamalarında ve ifadelerinde ''Ahkam-ı Şer'iyyeyi hakim kılmak'' için isyan ettiğini söylüyordu. Savcı da ''Eğer şeriatı hakim kılmak gibi bir amacınız olsaydı aylarca hakimiyetinizde kalan, kaymakam, belediye başkanı ve sair idareciler atadığınız yerlerde niçin şeriatın hükümlerini uygulayıp hırsızın, gaspçının, yağmacının elini kesmediniz? Niçin bir kadına tecavüz edeni recmetmediniz?'' Diye sorarak şeyhin asıl davasının ''Din-i İslam '' Davası olmadığını bizzat kendisine itiraf ettirmeye çalışıyordu.
Aslında şeyhin davasının Din-i İslam davası olmadığı 13 Mart 1341 ( 1925) Tarihli şu mektuptan rahatlıkla anlaşılıyordu:
O mektuptan kısa bir pasaj...
''...........Evvelki gün Kadı Köyünde biraderim Şeyh Abdürrahim'in koluyla ve Üçkuyu kariyesinde( köyünde ) de diğer bir kolumuzla öğleden sonra DÜŞMAN ( Türk askeri ) harbe başladı. Bir şehit ve iki mecruhumuz( yaralımız ) oldu. DÜŞMANDAN altmış küsur esir aldık. On üç TELEFATI ( Türk şehitler için telefat diyor hain. ) vardır. İki top ve üç mitralyözünü tahrip ettik.''
*****
Türk askerine ''Düşman '' Şehitlerimize ''Telefat '' Diyen bu hain, aynı savcı ile şunları da konuştu daha sonra:
ŞEYH- Sizin kamil iman sahibi bir Müslüman olduğunuza kanaatim var. Merhametinizden de eminim. Şu halde bizi affetmek olmaz mı?
SAVCI-Şeyh efendi hazretleri! Ben, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir savcısıyım. Bir suçluyu af için hiçbir yetkim yoktur. Hatta mahkemede dahi böyle bir yetki mevcut değildir. Size yalnız şunu katiyetle temin edebilirim: Mahkememizin adaletine ve kanuna riayetkar olduğumuza inanınız. Kanun ve adalete aykırı hiçbir muamele olmaz, haksız bir karar verilmez.
''Emir-ül-Mücahidin''in ( Şeyhin unvanı buydu. ) benzi geçer gibiydi. Hafifçe titreyen dudaklarını biraz burktu ve: '' Ben'' dedi, adalet istemiyorum. Merhamet, atifet, af istiyorum. Adalet tatbik olunursa benim halim nice olur?Beni, sizin buyurduğunuz gibi uzak bir mahalde, bir şehirde ikamete memur kılsalardı.. Onu isterdim.
Evet, aynen böyle dedi savcıya yaptığı onca ihanetten sonra... Çünkü ondaki Ruh Kuvay-i Milliye ruhu değil Kuvay-i Hainiye ruhuydu.



( Kuvay-i Milliye Ruhu- Kuvay-i Hainiye Ruhu başlıklı yazı Sami Biber tarafından 9.11.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.