‘’Susmak
yalnızlığın ana dilidir, Ömür hanım, şiiridir, beni
konuşmaya zorlama ne olur. Sözün sularını
tükettim ben,
kaynağını kuruttum. Geriye bir büyük sessizlik
kaldı yü-
reğimde, kalabalıklar, kalabalıklar kadar
büyük…Yalnızım
Ömür hanım, geceler boyu akıp giden ırmaklar
gibi ka-
ranlıklar içre, öyle yitik, öyle üzgün,
yalnızım…’’(Alıntı)
Soytarı bir
sözcüğe meylettim öncemdeki Çıfıt çarşısı ne ki ben semt pazarlarında tükettim
düşlerimi.
Hercai bir
menekşe iken kalbim ve de evhamla ve telaşla severken ben sizi…
Renklerin en
müşkülüne tekabül etmişken bir ömür ve işte tezatlıklarla hınca hınç dolu iken
yüreğim…
Kurusıkı bir
gülüm/seme saklı iken kursağımda ve kurduğum tüm saatler ve tüm alarmlar aşka
d/okunuyorsa usul usul.
Uslu olmayan
bir yüreğin de sahibesiyim ve işte onun da suç ortağı iken diviti tükenmek
bilmeyen kalemim ve bilirim ki kaile de almazsınız siz beni yine de kale
duvarlarımda resimleriniz ve şiirleriniz asılıdır hem ne olmuş ki uzaktan
usulca sevmişken ben sizi?
Hırpani bir
buluta meylettim ve içimdeki çiy tanesini kalemimle devasa bir çığa
dönüştürdüm.
Yorgun
iklimlerden geliyorum ve mecbur kalmasaydım eğer ki düşmezdim ben bu can yakıcı
aşka lakin…
Damarlarımda
kan akmaz benim.
Demlendiğim
kadar da dertlenirim ve işte akabinde şiirler derlerim her birinde size rast
geldiğim gelin görün ki sizinle rastlaşmadığım köşe başlarında nöbet tutarım
ben ve her geçeni kâh siz sanırım kâh şiir ekerim toprağa.
Topraktan
geldik toprağa döneceğiz madem…
Hem siz
matemimi dahi önemsemezken.
Az evvel kurdum
saati aşka:
Kum dökmesinden
belli ve kumdan kalelerimde sizi ağırlarım uysal bir bekleyişe meyletsem de
ansızın öfke hâsıl olur hücrelerimde ve ölen hücrelerimin zincirleme telaffuzunda
sizi büyüttüğüm kadar da g/özümde nasıl da ağrıma gider sessizliğiniz ve
bilirim ki verilen en büyük tepkidir siz ses etmeden…
Sahi, ses
etmeden sevebilir miydiniz beni?
Her sus payı
söylem bir şiire gebedir.
Sizsizlikle
örülü cihansa cehennemi yaşatırken bana ve işte sevdamın dik alasında ve dikiz
aynasında sözcükler ürer ama yetinmem de tek bir şiirle.
Yatıya kalan
bir imgeyi tutar çekerim kulağımdan ve ucu yanık mektuplar derlerim.
Hengâmedir
içimde yaşattığım ve ben en çok acıyla beslenirim beşlerim de aşkı ne zamanki
şah damarımdan yakın olana meyledeyim hem ben sizi Allah rızası için sevdim
seveli…
Hammurabi
kanunlarından derlediğim şiirlerim hem kilit noktamdır hem de ket vurulduğum.
Sınırlarım
ihlal edilir ve başkaldırırım düzene.
Bir düzenek
olarak addedilebilirken hayat ve de müdavimi olmadığım gruplarda en arkaya
itilirken itiş kakış yaşanan dünyaya aldırış dahi etmem ve tebessüm ederim beni
sevmeyenlere ve her nasılsa onların bana duyduğu öfke ve nefreti aşk beller
şiarım şiirlerle de şerh düşerim insanoğlunun kurduğu tuzaklara ve uzak
meylettiğim her mesafe ben her nasılsa kendime kavuşurum.
Bir uçurumdan
düşeli epey oldu hani ve ben, o günden beri şiir yazıyorum.
Tevazu yüklü
yüreğimle de bu aralar kendimi sevmeyi deniyorum:
Bir yap-boz
adeta kürediğim hayat ve günbegün bulduğum parçalarla içimdeki silik resmi
tamamlamaya çalışıyorum.
Ah, azizim bir
yanım hep eksik.
Ah, derbeder
sevdam ve sevgili demekten imtina ettiğim, siz bayım ben de bayım bayım
bayılmıyorum hani her gün ama her gün aşkı resmetmeye lakin ruhumun ressamı her
gün sizi çiziyor kara kalemle bense karakaşınıza kara gözünüze bayılmamış olsam
bile seviyorum işte kara gözlerinizde oynaşan ışıltıları.
Kum döküyor
saatim.
Zaman
tükeniyor, azizim.
Büyüttüğüm
kadar sizi gözümde yeter ki iki cihanda da aziz olunuz ve meylettiğim rotamda
ezkaza bulursanız beni bir el verin yeter ki.
Ruhumun kırık
döşemeleri ve de saçımın kırıkları.
Kırağı çalan
bir gece.
Kılkuyruk öfkem
yeni geçti ne de olsa karanlığın gücünde yitirdim ben içimde saklı o beyaz
güvercini.
Nasıl ki her
şiirim posta güvercini ile ulaşıyor size ve siz nasıl ki görmezden
geliyorsunuz…
Ne çok da pot
kırdım hani.
Yoksa o pot izi
midir beni size yakın kılan?
Ya da taştan
yüreğiniz midir aşka aş eren?
Bensiz
iklimlerde sekerken sözcükler.
Ben dilinde
saklı iken yalnızlık.
Hararetle
yazdığımdan da öte hibe ettiğim sessizlik ve işte günün fermanı ve feryadı gül
mizaçlı sevdamda esen yellerden sorun beni de ezelden saklandığım mabedimde kâh
matemle örülü kâh mahremim iken aşk sadece nakşetmiyorum da hani bir şiire erip
de dinmiyor coşkum ta ki hidayete ulaşana değin seveceğim ben sizi ve
nihayetinde Rabbime de kavuştum mu kimse tutamaz beni mademki bir şiirden medet
umdum mademki şiir bellediğim hayatta aşkla olan izdivacımda tutulsa da nutkum
kalemim asla sus pus kalmazken ve de rencide edilmiş yüreğimin de isinde saklı
iken hayaletler.
Hayal gücümden
öteye gitmediğim kadar hayallerimi gerçek kıldığım kadar mutluyum ben mademki
kalemimdir diklendiğim en dik kale iken de size duyduğum sevgi ve hoş görü o
halde…
Boş verin
gitsin:
Siz sevmeseniz
de olur hani beni.
Sizsizliğe
alıştığım dönemeçte kendime de kavuşmanın verdiği coşku ve heyecanla yazacağım
şiirlerden sorsunlar beni nasıl ki tek şiir yetmez coşkumun büyümesine mademki
mahrem bir kaygıdır şiirin tecelli ettiği ve işte yaza yaza teselli bulduğum
kadar sizi ve aşkı düşürmezken dilimden…