Asırlardır Değişmeyen  Münazara  Konumuz.



İlçe Milli Eğitim Müdürü Fazlı Bey, Kültür Merkezinde düzenlenen münazara yarışmasında birinci gelen ekibe ödüllerini verdi. Katılımcı öğrencilerin her birisini ayrı ayrı öptü. Daha sonra yarışmaya katılan diğer lisenin öğrencilerini de tebrik edip onları sahneden uğurladıktan sonra açtı ağzını yumdu gözünü.

-Arkadaşlar böyle saçma sapan bir münazara olur mu? Münazaranın konusuna bakın hele: ‘’İnsanın eğitiminde aile mi daha önemlidir yoksa okul mu?’’ Başka bir platformda ve başka yarışmacılarla olabilir böyle bir münazara ama öğrencilerin katılacağı ve öğretmenlerin jüri olduğu bir platformda hem de yarışma olarak olamaz. Jürinin tarafsız kalması mümkün müdür böyle bir münazarada? Nitekim de öyle oldu. ‘’Aile’’ faktörünü savunanlar daha iyi bir savunma yapmışlardı ama jüri ‘’ucu bize dokunuyor.’’ diye gitti okulu  savunan grubu birinci seçti.

Sonra bana döndü:

-Sami Hocam ! Bundan sonraki yarışma için konu seçme görevini sana bırakıyorum. Şu edebiyat öğretmenlerine göster bakalım bir Tarihçinin nasıl münazara konusu seçebileceğini.

Görev gayet açık ve netti. Böyle bir görevin bana verilmiş olması hani gururumu karbonat atılmış çay gibi kabartmadı desem yalan olur. Öyle bir konu bulmalıydım ki herkes parmak  ısırmalıydı

Eve gelip kara kara düşünmeye başladım ve sonunda buldum. Evet Buldum : ‘’TAVUK MU YUMURTADAN ÇIKAR, YOKSA YUMURTA MI TAVUKTAN?’’ olacaktı münazaranın  konusu. 

Ertesi gün bizim liseye ve tartışmayı yapacağımız lisenin müdürüne münazara konusunu bildirdim. Bu gayet anlamlı ve bir o kadar da önemli konuyu bulabilmiş olduğum için bizim okulun müdürü beni adeta öpücük yağmuruna tutarken diğer lisenin müdürü de telefonu yaladı sanki benim yanağım diye. Şapırtısını kulaklarımla duydum çünkü.

Daha  sonra  hangi  lisenin  neyi  savunacağı  konusunda  kura  çekimi  yaptık. Bizim  lise '' Yumurta  tavuktan  çıkar.''  diyecekti. 

Kura çekimi  işini  de hallettikten sonra biyoloji öğretmenlerini organize ederek yumurtanın oluşumu, o tüylü popodan çıkıncaya kadar geçirdiği tüm evreler hakkında bilgi verdirttim münazaracı öğrencilerimiz için. Bizim okul feci şekilde hazırdı. Gelen istihbari bilgilere göre diğer lise de çok sıkı hazırlanmıştı.

Derken efendim münazara günü geldi çattı. Salonun en ön sıralarını Milli Eğitim Müdürü ve avanesine ( Pardon Şube müdürlerine ) ayırıp onların önlerindeki sehpalara çiçekler, kurabiye tabakları, meyve suları filan yerleştirip öğrenci milletinin zinhar o en öndeki sıralarda oturmaması için de kollarında ‘’Gardiyan, hayatım etme ziyan ‘’ yazılı bantlar bulunan ( Ya pardon, ''Görevli''diyecektim ) beş on serdengeçti öğrenciyi sehpalar etrafına konuşlandırdıktan sonra öğrenci ve öğretmen taifesini içeri aldım. Öğretmen taifesinin az bir kısmı tabii ki hemen Milli Eğitim müdürünün oturacağı sıranın arkasındaki sıraya yalakalık rütbe ve derecelerine göre yerleştiler. Yalaka başları ise Milli  Eğitim  Müdürünün sırasındaki boş koltuklara yerleştiler tabii ki. Yalaka olmayan büyük bir grup ise öğrencileriyle yan yana ve daha arka sıralarda oturmaktaydı.

Sonunda Fazlı Bey geldi ve başı ile bir işaret çakarak münazarayı başlatmamı istedi.

İlk sözü alan bizim okul öğrencisi , bir horoz ile bir tavuk arasındaki cinsi münasebetten başlayarak Horoz efendinin doğumhane kapısında kendisine ‘’ Müjde nur topu gibi bir yumurtanız oldu ‘’ denmesine kadar geçen tüm evreler hakkında izahat verdi.

Daha sonra karşı grup adına söz alan bir öğrenci yumurtadan yapılabilecek tüm yiyecekler hakkında engin bir bilgi sundu. Dahası  nefis  bir  çılbır  yaptı karşı  ekip. 

Daha sonra yarışma iyice kızıştı. Bizim Liseden başka bir öğrenci Yumurtanın faydalarını saydı döktü? Ulan  arkadaş  kırılmış  porseleni  yapıştırmakta  bile yumurta  akı  kullanılabiliyormuş  iyi  mi?  

Karşı taraf boş durur mu? Onlar da ‘’Yumurta kolestrol yapar’’ dan başladılar,  iyi  kolestrol-  kötü  kolestroldan çıktılar. Hatta  sırf  yumurtanın  zararlarını  ispat  etmek  için  yumurtaya  karşı  alerjisi  olan Matematik  Öğretmenleri Kikirik Refik  Hocaya çaktırmadan  yumurta  yedirdiklerini,  zavallının halen  yoğun  bakımda  olduğunu itiraf  ettiler.   

Yarışma  iyice  kızışmıştı. Her  iki taraf  da  kazanmak  için  tüm  argümanlarını  ortaya koyuyordu ve  dinleyiciler,  özellikle  de  İlçe  Milli  Eğitim  Müdürü  son  derece  mutluydu  yarışmanın  böyle çekişmeli  bir  şekilde cereyan  etmesinden. 

Nihayet konunun ana hedefine sıra  gelmişti. Evet tavuk mu yumurtadan çıkıyor yoksa yumurta mı tavuktan çıkıyordu?

Bizim okul öğrencisi ve son sözcümüz masanın altına eğilip oradan ayaklarını iple bağladığı bir tavuk ve bir adet de yumurta çıkardı ve öldürücü darbeyi  indirdi  sorduğu  soruyla: 

-Değerli arkadaşlar ve muhterem jüri üyeleri!  Sağ elimde bir tavuk ve sol elimde bir yumurta görmektesiniz. İçinizde bir tek Allah’ın kulu bu tavuğu bu yumurtaya sığdırabilirse biz yarışmadan yenik olarak çıkmayı kabul ediyoruz. Sizin de gördüğünüz gibi koskoca bir tavuğun bu ufacık yumurtadan çıkması mümkün değildir.

‘’Tamam’’ dedim kendi kendime ''Kesinkes kazandık yarışmayı. Böyle muazzam bir savunmadan sonra karşı taraf ne halt ederse etsin kazanmaları mümkün değil.''

İşte ben tam olarak böyle düşünürken müthiş bir şey oldu:

Ayakları bağlı olan tavuk her nasılsa ayaklarını çözdü. Masanın üzerindeki mikrofona geldi ve gayet tane tane konuşmaya başladı.

-Ey insan oğlu! Neredeyse dünya kurulduğundan beri etimizi yemektesiniz. Günümüzde bizden dönerden kıymaya, ızgaradan burgere kadar yapmadığınız halt kalmadı. Ne kanadımızı kodunuz ne ciğerimizi, taşlığımızı. Eyvallah dedik bu güne kadar. Ama bundan sonra susmayacağız. Çünkü sustukça sıra yavrularımıza yani yumurtalarımıza geldi.

-Siz ne biçim mahluklarsınız? Haydi bize saygınız yok bari emeğe saygınız olsun. Biz o yumurtaları yumurtlayıncaya kadar ne çileler çekiyoruz. Popomuz yırtılıyor. Siz bunu kolay mı sanıyorsunuz?

-Bizim Horozlarla yaşadığımız özel hayatımıza ne diye karışırsınız? Aşkımızın mahsulleri olan yumurtalarımızı ne diye böyle ulu orta yerlerde dile getirisiniz?Yumurta mı tavuktan çıkarmış yoksa tavuk mu yumurtadan? Size ne? Alemin derdi sizi mi gerdi? Bu kadar polemiğe, demagojiye ne gerek var?

-Hem tavuklarla ve yumurtalarla ilgili bir münazarayı niçin öküzlere dinlettiriyorsunuz? Bırakın tavuklar kendi sorunlarını kendileri halletsinler.

Daha sonra çok daha feci bir şey oldu. Salona giren bir sürü tavuk kıçlarını bana döndüler ve beni yumurta yağmuruna tuttular. Nöbetçi öğrenciler Fazlı Bey’e kalkan olduklarından, ona bir  şey  olmadı  ama ben   yanımda şemsiye getirmediğimden tepeden tırnağa yumurtaya bulandım.

Bu kadarla kalsa iyi. Daha sonra salona giren horozların da yardımıyla tamamen yumurtaya bulanmış olan beni nereden çıktığını anlayamadığım bir tavaya koyup omlet yapmaya kalktılar. Altımda yanan ateşin harıyla giderek katılaşmaya başladığım anda kan ter içinde uyandım uykumdan. Ayağım kuzine sobaya değmek üzereydi. Sobanın başında uyuyup kalmışım.

Yattığım yerden doğruldum. Banyoya girip elimi yüzümü yıkadıktan sonra kendime gelmiş ve münazara konumu da bulmuştum: ‘’ Sağlıklı bir yaşam için yoga mı daha önemlidir yoksa plates mi?’’ Nasıl konu ama?
( Asırlardır Değişmeyen Münazara Konumuz. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 22.05.2024 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu