İKİ SEVİNÇ

           Kelimelerle konuşur anlaşırız ama onların da zihnimizde oluşturduğu bir şekil vardır. Ona kavram diyoruz. Bayram kelimesi de öyledir. Söylendiğinde aklımıza sevinç, neşe, kutlama gelir. Bayramlar, iyi bir hatıranın, önemli bir geçmişin, kayda değer bir mesainin değerlendirmesi; tekrar gündeme getirilmesidir.
 
Geride bir ay bıraktık. Yılda bir gelen, geldiğini topluma hissettiren bir ay. Bu yüzden ona “11 ayın sultanı” adını verdik. Yakup (a.s.)ın 12 oğluna nisbetle Yusuf ne ise, Ramazan da öyle. Yusuf’u üstün kılan özelikler gibi Ramazanın da özellikleri var. Bunlardan iki tanesi çok önemlidir. 1- İnsanların kılavuz kitabı, adı bile “okunan” olan Kuran’ın bu ayda gelmeye başlaması. 2- İnsan ruhunu arındırmaya, beden fabrikasını yıllık bakıma alan oruç.
 
Kur’an’ı bize getiren ve nasıl uygulanacağını gösteren Allah Elçisi Muhammed Mustafa (saygı, sevgi ve selam ona) buyuruyor ki: “Oruçlunun iki sevinci vardır: 1- İftarını açtığı zaman. 2- Rabbine kavuşup Cennet’e girdiği zaman.” Bu iki sevinç, kutlamaya değen, her zaman anılması gereken kıymetli zaman dilimleridir.
 
İllik/imsak vaktinden iftara kadar gönüllü olarak aç-susuz duran, cinsel arzularına gem vuran insan, yaratılıştan gelen bu temel güdülerini güdebilmenin günlük denemesini yapmaktadır. Bu prova, “bravo” dedirtecek kadar önemlidir. Kişi kendini testten geçirmekte; “İrade frenim tutuyor mu, ne kadar tutuyor?” diye denemektedir. Bu deneme bir ay devam etmektedir. Günlük deneme başarıya ulaşınca “Allahu Ekber/ Allah en büyüktür” diyen sesle iftarın zafer topu “Gümmm!” etmektedir. İşte birinci sevinç, birinci bayram buradadır. Bu, zafere ulaşmanın küçük kutlamasıdır.
 
Dünya hayatının bitip dünyalık malların gümrükten geçmediği; dağarcığa konulan ahiret azığının gündeme geldiği bir günde, bir takım insanlar Cennet’in sekiz kapısının birinden özel olarak gireceklerdir. Adı “Reyyan” olan bu kapı, oruçlulara özeldir. O gün onlara özel kapıdan giriş ayrıcalığı verilecek: “Yiyin-için, afiyet olsun. Dünyadayken peşinen yemeyip içmediklerinize, biriktirdiklerinize karşılık…” denilecek. (Hakka Suresi, 69/24) İki sevinçten biri de budur. Yani gerçek bayram olmuştur.
 
Bir ay boyunca yemeyip içmeyen, açlığı susuzluğu tattığı için empati oluşturup başkalarını düşünen insanın bu güzel davranışlarını tebrik etmek için bir kutlamaya ihtiyaç vardır. Dünyayı Cennet’e çevirmek için, geçmişin yanlışlarına sünger çekerek yepyeni bir başlangıç yapmak… Küskünlüğü, kırgınlığı atmak, hayata iyimser olarak bakmak… Böyle güzel bir başlangıç, alınan bir aylık yol sonunda sonuca ulaşacaktır. Böylesine güzel bir anı kutlamak gerekir. 7’den 77’ye, herkesle birlikte, ön yargılardan sıyrılarak, Allah’ın bağışlayıcı olduğunu hep akılda tutarak…
 
Ramazan, bayramdır. Bu bayram, geçmişin ödülü, geleceği provasıdır. “Bir aydır yemek-içme, cinsel arzuları giderme, gönüllü ve geçici olarak yasaktı. Şimdi -en az üç gün- oruç tutmak yasak. Hep beraber yiyin, için; afiyet olsun” denilen, inanan herkesle birlikte gelen düğün-bayramdır. Bu bayram, dağarcığa konulan azığın dünyadaki kutlaması, ahiretteki özel muamelenin hatırlatmasıdır.
 
Rahmetli Kayseri Müftüsü M. Remzi Efendi (ö:1719) bir şiirinde der ki: “Kimi halkın Receb’i, kimisi Şaban’ı sever / Ben dahî cânı dilden Ramazan’ı severim” (Divan–s. 316)
 
Ramazanı sevin. Sevincinizi ve sevginizi bayram yaparak gösterin. Size onu gösteren güzel adamı sevin. Çünkü -yine O’nun ifadesiyle- Kıyamet gününde: “Kişi, sevdiği ile beraber olacaktır.”
 
 
 
 
 
 
( İki Sevinç başlıklı yazı Mustafa IŞIK tarafından 8.09.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.