Uyan içimde uykuya saldığım çocukluğum,
Aç yumuk ellerini dökülsün anıların.
Çağırıyorsa özlemlerin, esiyorsa kavak yellerin,
Seni sılaya uçuracağım.
Ninnilerine türküler,şarkılar karıştı,
Beyaz sayfalar sende, kara sayfalar bende kitap oluştu,
Acı ile tatlıyı ayırıp sana geri vereceğim.
Gündüzlerine,uzun geceler karıştı
Taze sürgünlere kuru dallar,
Gül ile dikeni ayırıp sana geri vereceğim.
Tut şimdi elimden,
Bozayım bağım bostanım
Bir gül dalı alıp, sıra dağlar aşalım,
Dönelim güneşe
Doğduğun yere.
Gitme demeyin gidenlere
Uçma demeyin uçan kuşlara
Bırakın varsınlar durgun sulara
Durulsunlar.
Ey ruhum..!
İşte bağın bahçen,mabedin
Uykularında sığındığın evin.
Tütüyor mu hala bacası ‘Güccük Ayşa’nın
Kalmış mı bir eser, küçük oğlu ‘Emmi’nden
Hem öksüz hem yetimden,
Sizi bulmaya geldim.
Türkmen Dağı ..!
Karlı mı eteklerin, dumanlı mı başın ..?
Açtı mı ömür otların, papatya tarlaların, gelincik bahçelerin,
Yaslanıp yaylalarına,
İzimi bulmaya geldim.
Muhammediyeler insin tozlu raflardan
İlahiler dökülsün dudaklardan,
Dinsin hasret türküleri
Bu vuslatı yaşamaya geldim.
Ey benim küçük sahibim..!
Söndü mü buhurdan nefesin
Sustu mu bal söyleyen dillerin,
Kendi küçük büyük “Ayşam”, ninem, aziz kadın
Türben olsaydı,unutulmazdı adın.
Elinde kına silinmeden
Zülfünde telin dökülmeden
Ninnilerin tükenmeden , uzaklara giden annem
Feryadım sessiz eyledim,
Düz yolları yokuş, baharım kış eyledim.
Ey ruhum…!
Acı ile sukut etmişse şimdi dilim,
Varsın doldursun boş odaları hüzünlü bakışlarım
Gölgeler düşmüşse hazan bahçelerine
Son gülleri çocukluğum derlesin.
Yürüyüp geçeyim son kez köyümün içinden
Akıp gitsin yarıya inmiş bayraklar gibi adımlar,
Sürüklenip gelsin ardımdan
Hatıralar.