Uzun zamandır, şehre dair bir şeyler yazmadım, farkındayım.

Gazetelere bakamaz ve dergilerin sayfalarını açamaz halde, kitapların da kapaklarını aralayamaz halde bir ruh hali içinde gibiyim.

Televizyonlarda olan bitene adeta yabancılık çekiyorum.

Radyoyu dinleyen ben, artık özelliğini kaybeden müziğe bile aşinalık göstermez oldum.

Dünyadan koptum mu?

Hayır!..

Kendi kaderine(!) razı biri olarak olanı ve biteni sineye çekmeye niyetim mi var?

Kesinlikle!...

Yazdıklarım okunmadığı için üzülmekte miyim?

Asla!... Yazdıklarımızın okunur sayısı, aynı alanda birlikteliği sağlama için önemlidir. Her okuyan kişinin de yazılanı benimsemesi söz konusu değildir.

Aydan aya elimize geçen para ile geçinemiyor muyuz?

Ayağımızı yorgana göre uzata uzata bî-hâl olduk, adeta. Yine de bulamayan var deriz de teselli bulmaktayız. Gereksiz harcamaları durdurunca insan, reklâmlara da kanmayınca hayat daha sadeleşiyor.

O halde ne sıkıntımız vardır ki iletişim, medya,  muhabere, basın-yayın araçları ve diğer birkaç kelime ile ifade edilen gazeteden, dergiden, kitaptan, radyodan, televizyondan niye uzak düştük?

Bunun cevabını kendime sordum.

Anladım ki yorumcu dediğimiz kişinin söylediklerinden daha fazla yorum yapabiliyoruz.

Anladım ki dinlediğimiz radyolarda çalan müzikten daha güzel musıkî eserleri icrâ edebiliyoruz.

Anladım ki dergilerde yazılanlardan daha güzel yazılar kaleme alabilecek güçteyiz.

Anladım ki okuduğumuz kimi kitaplardaki yanlışlıklar, yazacağımız kitaplardaki doğrularla güreşmekten uzaktır.

Analdım ki televizyonlarda program yapabilmek o kadar zor değildir. Yapılan programlara bakıldığında bir kıymet taşımaktan uzak ve zamanı tüketen, dolayısıyla ömrümüzden her gün hırsızlık yapan programcılar, bizi oyalamaktadır.

Anladım ki gazetelerde yazılanla çizilenlerin birçoğu beyaz yalanlara bulandırılmış çirkinliklerden ibarettir. Bildim ki gazetecilik, taraf tutmakla ve sahibinin sesi olmakla aynı konumda bir yayıncılığın ürünüdür.

Nefsimle söyleşilerimde dikkat çekmek istediğim noktalar aslında uzadıkça uzar.

Televizyoncu mu olmam lazım?

Radyocu mu olmam lazım?

Gazete çıkarmam gerekli mi?

Dergi çıkarmam lazım mı?

Radyo kanalı mı satın almalıyım?

Kitap mı yazmam lazım?

Oturup da düşündüm, tüm bu soruların cevabını… Daima eleştirdiğimiz dünya malına kitlenir oldu, derdimiz: Para yok!...

Hadi diyelim ki hepsini yerine getirdik de ne olacak? Bizi izleyen, seyreden, okuyan, takip eden kimse bulunmaz…

Ne olacak bu halimiz?

İyi ki eleştirip yerden yere vurduğumuz sanal ortamdaki siteler vardır, imdada yetişen… Yaz ve anında dünya ile paylaş…

Kimseyi incitmeden, kimseye hakaret etmeden, saygıda kusur, sevgide eksiklik göstermeden düşüncelerini anında yazıp, “Balık bilmezse Halîk bilir” niyetiyle yayınla….

Nefsimle söyleşilerde bulunmak, benim için bir adet haline geldi. İnsanın kendi kendisini sorgulaması, bir otokritiğe başvurması gerekir.

Geçende bir ressamın bıçaklandığını duydum, birinden. Öğrendim, kim olduğunu. Aydınmış, okumuş biri imiş… Ressamlığını konuşturması gerekirken başka işlerle hemhâl…

Bir başkasını duydum, arkadaşlardan. Ünlü bir yazar imiş… Açıklamalarda bulunuyormuş, her mikrofon uzatıldığında. Şimdi roman yazarlığı farklı bir konu ziraat ve tarım işleri farklı bir konu… Bir baytarın hayvan yerine insan muayene etmesi ve ilaç yazması gibi..

Bir başka misali verelim, konuyu açmak için…

Bir başka okuyan feryad u figan eyler dururmuş:

-Biz bu ülkenin aydınlarıyız. Bizden görüş alınmasa ülke düzlüğe çıkmayacaktır!..

Kurban olduğum, aynı şeyleri ben de biz de söyler dururuz. Ona bizi sorsanız, zurnanın son deliği bilir, tarif halinde.

Onu bize sorsanız, koyunun bulunmadığı yerde Abdurrahman Çelebî’liğe soyunanın manzarası ortaya çıkar.

Bir başkasına danışsanız iki taraf da hiçtir, doğrudan yana olan kendileridir.

Dördüncü kişi, üç tarafı da kabul etmeyecektir. Çünkü bu üç taraf da hiçbir şeydir.

Nefsimle söyleşilerde dört tarafı da dinleyen biri olarak, diyeceğim şudur: Bu ülke hepimizindir. Birbirimizin kahrını çekmemiz lazımdır. Herkes insandır ve insanca yaşama hakkına sahiptir.

Bakarsınız mızıkçılık yapanlar çıkar, ortaya:

-Yani benim oyumla bir çobanın oyu aynı değerde mi olacak?

Bir başkası laf cambazlığı yapar:

-Çoğunluk sizsiniz…Azınlıkların hakkı nerede?

Buna tahammül etmeyen biri, lafını esirgemeyecektir:

-Biz bu vatanı kime teslim edeceğiz?

Karşı taraftan düelloya cevap gelir:

-Asıl bu vatanın sahibi biziz.. Siz kimsiniz?

Hayatta doğrularla yanlışları bilerek karıştıranlar, doğruyu bulma adına yola çıkan birçok insanı yanlışlıklara sürüklerken iyi niyetin para etmediği görülür:

-Yanlış yapıyorsunuz… Doğru olan budur!..

Cevap anında yetiştirilir:

- Allah, Kur’an   Bayrak, Vatan..

Bir başkası da “Bu meydanda pehlivan sayısı az” diyerek, çelimsiz yapısına aldırmadan çıkmaz mı?

-Bu vatan için neler yapmadık ki kimimiz ölürken kimimiz nutuk attık…

….

İstersek ulusal gazetelerde, plazalarda kendisini bulunmaz Hind Kumaşı gibi görenlerden daha kaliteli yazılar da alabiliriz, kaleme… Fakat marifet iltifata tabiî olduğu için boyumuzdan büyük laflar söylemekle suçlanabiliriz.

Biz, nefsimize hâkim olduğunu sananlardan biri olarak kimi zaman susmanın gerekliliğini biliriz.

Konuşulacak yerde de susmanın çirkinliğinin farkındayız.

Hakikati söylemekten korkmamak gerekir.

Haksızlığın karşısında susmanın insanı başkalaştırdığını biliriz.

Aslında söz gümüş ise sükût altınsa susmak, bir erdemliliktir.

…..

Sevgili okur, bir müddet dinlenmek ve olana bitene dair seyirci kalmak istedik, açıkçası… Yazmayı arzulayan kalem, kimi zaman yorgun düşüyor. Daha kalıcı ve doyurucu, bilgiye ve belgeye dayalı çalışmalarla karşınıza çıkma isteğimiz ağır bastı. Bir kusurumuz hatamız varsa affedile…

( Nefsimle Söyleşiler-vıı başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 27.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.