Sunuş

Diyarbekir, bulunmuş olduğu konum gereği, mimarî'de musıkî'de ve diğer alanlarda olduğu üzere her taraftan gelen düşüncelerin şekillendiği şehirdir. Zamanında birçok beyliğin, devletin ve imparatorluğun mirasının varisçisi olan Diyarbekir, musıkî alanında da bu üstünlüğünü sürdürmüştür. Celâl Güzelses, bu mirası Osmanlı Döneminde fark etmiş ve Cumhuriyet Dönemi'nde mirasa sahip çıkmış ender isimlerdendir.

Bu panel konuşmamda bilinenleri tekrar etmek istemiyorum. Ben size Güzelses'i bülbüllerin bile dinlediğini anlatmak istemiyorum.

Anlatıla gelen rivayet zincirleriyle Güzelses'in efsane olarak gösterilmesine gerek yoktur. O, bizim gibi bir insandır. Şahsına olağanüstülük katmak, bilimsellikten uzaktır. Hayatında değişik dönemlerde inişler ve çıkışlar yaşamış biri olarak, musıkî alanında sesiyle ender isimlerdendir.

Kendisi hakkında yaptığım çalışmalardan edindiğim ve çoğunu yayınlanan biyografisine almadığım yönleriyle tanıtmak istiyorum. Bu tespitlerim, kimilerince kabul edilmeyebilir. Fakat, ben bu belirttiğim tespitleri kaynaklara dayandırırken, kendisi hakkında efsaneler uydurtanlara birşey demekten uzağım.

Kendisiyle birlikte olanlarla görüştüğümüz, onunla arkadaşlık yapan, beraber musıkî icra eden arkadaşlarının açıklamalarından yola çıkarak belirttiğim tespitler, elbette bu güne kadar kısmen bilinmektedir.

Güzelses'in bilinmeyen yönlerini kapsayan bu konuşmamda, bildirimde belirttiğim hususlar hakkında isteyenler araştırma yapabilir.

 

Güzelsesin Yaşadığı Atmosfer

Esas ismi Muhammed Celâleddin olan Güzelses, tekke terbiyesi içinde büyür. Ailesi fakir olan Güzelses, babasının devamlı gittiği Şeyh Zeki Efendi Tekkesi'nin müdavimîdir.

Tekke'de dinî terbiye alan Güzelses, Camiî Kebir'de müezzinlik yapar. İdealinde asker olma vardır. Kendisi müezzinlik yapmaya devam eder. İnsanoğlu'nun kaderini belirleyen kimi çizgiler vardır.

Sem'anoğlu Köşkü'ne yakın bir yerde arkadaşlarıyla bir arada iken parçaları seslendirirken, Köşkü karargah olarak kullanan Mustafa Kemal Paşa'nın yükselen nağmelere dikkat kesilmesi, kendisinin karşısına çıkmasına sebep olur. Paşa ile tanışması, kendisinin Özel İdare'de iş sahibi olmasına zemin hazırlar.

Yaş Destanı ve Otuz Beş Yaş Şiiri

Diyarbekir'de Veteriner hekim olarak görev yapan Asker kökenli Mahmut Karındaş'ın halkın konuşmasını alaya alan plâğına tepki olarak deniz yoluyla Halep'ten İstanbul'a gider. Burada sekiz plâk doldurur.

Dönemin bakanlarından Fevzi Pirinççioğlu (Cahit Sıtkı'nın dayısı) vasıtasıyla Dolmabahçe'de saatler süren bir konser verir. Mustafa Kemal Atatürk'ün iltifatına mazhar olur. Kendisi de milletvekili olmak istemez.  Bu arada "Yaş Destanı" isimli plâğı da Cahit Sıtkı tarafından dinlenilir. Otuz Beş Yaş Şiiri'nin çıkış noktası, Yaş Destanı'dır. Bunu kitabımızda ve bir dergi makalesinde ayrıntılı açıklamıştık.

Halkevi Çalışmaları

Vilayet ve Özel İdare'de "Memur" olarak çalışırken CHP Halkevleri kurulur. Ar Şubesi (Müzik  Bölümü) Başkanlığı kendisine verilir. Halkevleri'nin halkla yakınlaşması ve Cumhuriyetin tanıtımı, yapılmış olan ve yapılacak olan inkılâpların benimsetilmesi esastır. Her konserine binlerce kişi katılır.

O, tekke Musıkîsini bırakmamış, halk arasında söylenegelen manileri, türküleri derlemiş, Kürtçe söylenen eserleri de Türkçeye uyarlayarak, repertuarını genişletmiştir.

Güzelses'in Diyarbakır Halk Musıkî Cemiyeti, 1943 senesinde açılır. Kendisi Derneğin başkanıdır. Beraberinde öğrencileri vardır. Her dönem şehir dışında da konserler verir.

Tanıtım Çalışmalarımız

Kitap çalışmamızla "Doğum Tarihi" ve "Vefat Tarihi" tarafımızdan düzeltildi. İsmini doğru biçimde ilk kez, duyuran biz olduk. İsminin bir yeraltı çarşısına, ilköğretim okuluna ve sonradan yıktırılan bir parka verilmesine yayınladığımız kitabın vesile olduğunu belirtmek istiyorum.

Güzelses'in vefat haberi, kendisine ait el yazma defteri, ilk kez yerel bir gazeteye verdiği ropörtaj, yayınlanmamış fotoğrafları, plâkları kendisi için belirtilen görüşler olmak üzere geniş bir arşiv oluşturduk. Kitap yayınlandıktan sonra bu yayınlanan malzemenin bir bölümü izinsiz biçimde başka kitaplarda hayat buldu.

Gerek yerel gerek ulusal basında çıkan haberlerin ve ropörtajların, isminin geçtiği kitapların çoğunu bir araya getirdim. Bunları bir araya getirdiğimizde bile çok ilginç bir kitap ortaya çıkacaktır. Vefatından önce Urfa'da Gazelhan Kazancı Bedih Yolluk'u ziyaret ettim Kendisiyle konuştum. Kendi aktarımı ile "Celâl Güzelses, Diyarbekir'i ve çevre illeri musıkî ile tanıtmada ilktir."Ne yazık ki "Halk Musikîsi" denilince bir yolla sivrilen isimler ön plâna çıkmaktadır. Diğerleri sadece dünle bugün arasında köprü oluyor.

Anlayacağınız musikî, destek görmeyince gelişemiyor, devinim sağlayamıyor, çalışmalar desteklenmeyince sadece dünden bu güne gelinen korunmaya çalışılıyor.

Yazdığı Kitaplar

Celâl Güzelses'in yazdığı kitapları hep merak ettim.Yanımda kendi el yazısıyla yazdığı bir özel defteri-keşkül- bulunmaktadır. Bunu daha yayınlamış değilim.İleride yayınlandığında seslendirdiği eserlerin kendi kalemindeki ilk biçimi  ortaya çıkacaktır.

Sevenlerinden temin edemediğimiz iki kitabına İstanbul'da ulaşma imkânına sahip olduk. Bu kitaplardan biri ismini taşımakta, biri de isimsiz yayınlanmıştır.

Kendisine ait üçüncü kitap ise bildiğimiz kitaptır. Bu kitaptan ilk kez bahis, Diyarbekir Halkevi Yayın Organı Karacadağ'da geçer.

Daha sonra Veysel Arseven'in Açıklamalı Türk Halk Müziği Kitap ve Makaleler Bibliyografyası'nda geçer. Kitap 220 Sayfalı, 1937 Tarihli, Diyarbakır'da yayınlanmıştır.

Maniler, atasözleri, hoyrat ve türkülerin söz ve notalarının yer aldığı eser, bu güne kadar araştırma konusu edilmemiştir.

Beysanoğlu, bu kitabın önemli bölümünü Diyarbakır Folkloru Birinci Kitaba almış, 1943'te Diyarbakır'da yayınlamıştır. Beysanoğlu'na bu konuda bilgi verdiğim zaman geçmişte kalanı kurcalamanın faydasız olduğunu belirtmişti.

Her ikisinin aziz hatırasına saygısızlık etmeden bu konunun akademik anlamda bilinmesini istediğim için bunu belirtiyorum.

Güzelses'in Farklı Yönleri-Tespitler

Farklı yönleri vardır. Yıllar içinde hazırladığımız kitap için bazı noktalara açıklık getirmek istiyorum. Bu tespitler, elbette tartışılabilir. Kabul edilip edilmemesi ayrı bir konudur. 20 Senedir yaptığımız araştırmalarımızda ulaştığımız sonuçları kısmen sizinle paylaşmak istiyorum:

a-Müezzinlik: Ezan Türkçe'ye çevrildiği zaman müezzinliği bırakacaksınız, Ezan Arapça aslına dönüştürülünce tekrar müezzinliğe başlayacaksınız. Memuriyet öncesi Fesle dolaşan Güzelses, memuriyet ile birlikte şapkanın kabulü sonrasında fotür şapkadan ayrı düşmemiştir. Bu, o dönemin çarpıcı bir yansımasıdır.

b-Dört Dille Okuması: Kendisinin bulunmuş olduğu coğrafyadan çıkmak istemeyişi, büyük şehirlere gitmemesi söz konusudur. Güzelses, sadece Türkçe icra etmemiştir, sanatını. O gerektiğinde Arapça, Farsça da okumuştur. Mem u Zinn'i okumuştur.

c-Döneme Ters Düşmesi:Güzelses'in dönemin Belediye Başkanı ile arasının iyi olmamasının bir sebebi de "O dağın ensesine / Ağlama ağlama gülüm ağlama" ile başlayan eserinde yaptığı değişikliktir. "Sağda değil soldayım/Aç gözün karşındayım" yerine "Orda değil burdayım/ Aç gözün karşındayım" demesi, iplerin kopmasına sebep olmuştur. Güzelses, dönemin şartlarına karşı tepkisini koymuştur. Musıkî Cemiyeti'nin kapatılmasında ve tek başına bırakılmasında bu ve bu tarz özellikleri etkendir. Güzelses'in dönemin kırmızı çizgisi olarak nitelendirilebilecek tek partili hayat sonrası, kimi alanlarda farklı düşünmesi Belediyeden aldığı yardımların kesilmesine sebep olmuştur.

d-Tassavufî Yönü:O, musıkî anlayışında tasavvuftan ayrı düşmemiştir. Gazinolara çıkmaması, plâk dışında sadece konserlerle yetinmesi anlamlıdır.

e-Öğrenci Yurtlarına Yardımı: Konserlerden elde ettiği gelirin önemli kısmını Dicle  ve Fırat Talebe Yurdu'na bırakmış olması, yılın belirli günlerinde Ankara'ya, İstanbul'a giderek konserler vermesi ve hastalığının ilerlediği dönemde bile bundan vazgeçmemiş olması, kimilerince göz ardı edilmiştir. Güzelses, üzerine düşeni yapmıştır, yaptıkları ortadadır. O, Öğrenci Yurtlarında kalan talebelerin ihtiyaçlarının önemli bir kısmını üstlenmiştir. Konserlerinden elde ettiği gelirin önemli bölümünü bağışlamıştır. Her yıl konserlerinden elde ettiği kazancı, yurtlarda kalan öğrencilerin giderleri için bağışlamıştır. Buna tanıklık edenler de vardır.

Bir yıllık maaşını, bir geceye çıkarak alabilirken bunu reddetmiştir. O, gazinolarda sahneye çıkmamıştır, teklifleri geri çevirmiştir. Bunun da sebepleri vardır. Müezzin oluşu, tasavvufî terbiyeyle büyümüş olması ve bazı diğer hususiyetler vardır. Yayınlanan hatıratında Canip Yıldırım, kendisinin bilinmeyen yönlerine değinir.

f-Ahmed Arif'in Etkilenmesi: Ahmed Arif'in Güzelses'e olan hayranlığı söz konusudur. Ahmed Arif ki kolay kolay kimseyi beğenmeyen bir fıtrata sahiptir. Celâl Beyin vefatında kendisinden "Celâl Abi" diye bahseder, onun "Diyarbekirin Abisi" olduğunu belirtir. Aynı zamanda Ahmed Arif'in şiirine renk veren bir özelliğin de halk musikîsinden aldığı motifler olduğunu belirtelim. Ahmed Arif, Celâl Güzelses beraberinde Meryem Han'ın ve Hasané Cezrawî'nin ismine de yer verir. Hasané Cezrawî ile Meryem Han'ın Türkiye'de iken çektiği maddî sıkıntılara değinir. Ahmed Arif'in kaleminde şekillenen bu saygı, şiirinde halk musikîsinin yer alışında da etkili olmuştur.

g-Mevlidî Nebî:Nihayetinde tasavvuf ehli birisidir. elimizdeki defterde virdler vardır, gazeller vardır, naatlar vardır. Mevlid-i Nebî, onun dilinde ilk kez plâklaşmıştır. Bunu düşündüğünüz zaman, okuduğu diğer eserlerini dinlediğiniz zaman tasavvufa aşinalığı ortaya çıkar.

h-Selâsını Okuması:Vefatı öncesinde selâsını kendisi okumuştur.Hayatta iken selâsını-vefatı öncesi- okuyan bilinen tek isim Celâl Güzelses olmuştur. Cahit Sıtkı'nın ölmeden kendini mezarda düşleyerek yazdığı şiirler misali, hayatta iken ölümü kabullenmiş bir isimdir, Celâl Güzelses. Ölümün o soğuk yüzünden korkmaması, kendisinin tasavvuf ehli olmasından kaynaklanmaktadır. Defnedileceği yeri kendisi belirlemiştir. Defin yeri Tarikat Şeyhi Şeyh Zeki Efendi'nin ayak dibinde sayılır. Çocuğu olmayan Şeyh Zeki Efendi'nin manevî evladıdır, bir bakıma.

Onun İzinden Gidenler

Bizce en sadık ve vefalı okuyucu, son döneminde kendisine öğrenci olan Eşref Atay'dır. Kendisi 24 Mayıs 2008'de vefat etti. Şahsıyla en son ropörtajı yapan da ben oldum. Sesine en yakın ses onundu. "Diyarbakır'da Eşref Atay ile Celal Güzelses ekolü son buldu." denilebilir.

Sonra Elazığ'dan çıkanlar oldu. Enver Demirbağ takipçisi oldu, onu bir başkası Zülküf Altan izledi. Zülküf Altan, Diyarbakır dışında Güzelses'i yorumlayan ve hemen hemen eserlerinin tümünü okuyabilen tek isimdir.

Bu gün Mevlûdhan Mustafa Beybur, tasavvufî eserler alanında şehrin en seçkin ismidir ve yaşayan sayılı sanatkârlardan biridir. Güzelses'e en yakın olan seslerden biridir. Bu usta isimden maalesef yararlanılmamıştır.

Okuyucu olarak Ali Aktaş, Güzelses'in kimi eserlerini güzel biçimde yorumlamaktadır. Kendisi aldığı medrese eğitimi sonrası tasavvufa aşinalığı musikîye yansıtabilmiştir. İbrahim Macit, bu doğrultuda sayılabilir. Macit, sesiyle halk musikîsinden çok sanat musikîsine yatkındır. Macit, aynı zamanda musıkî enstrumanları da çalmaktadır.

Diyarbekir'de musıkî'ye dair diğer isimleri, kitap çalışmamızda ayrıntılı biçimde sunduğumuz için ele alma, panel ortamında zaman açısından oldukça zordur.

 

Güzelsesin Yalnızlığı

Celâl Güzelses'i üzenler yok muydu? Güzelses'i yalnız bırakanlar, kendisini köreltmeye kalkışmış. Şimdi de bazıları niçin öğrenci yetiştirmediğini söyler durur.

Sanatkârın içinde olduğu konumdan habersiz olanlar, kulaktan duyma bilgilerle hareket ederken, kendilerinin çerçevesinde Güzelses'i eleştirmeleri anlamsız kalmaktadır.

Kendisinin Türkçe okumasını eleştirenler, Dicle  ve Fırat Talebe Yurdu'nda kalan öğrencilerin giderlerini karşılamayı akıl etmemiştir.

Ulus Gazetesi'nde yayınlanan Yaşar Kemal'in 23-24 Ekim 1953 tarihli Ulus gazetesinde “Doğudan Geliyorum-Din İstismarcıları” başlıklı yayınlanan yazıya olan tepkisi bilinmektedir.

Kendisini yalnız bırakanların başında gelenler, Celâl Bey'in duyduğu rahatsızlık belirginleştiğinde saf değiştirenlerdir. Özellikle önemini kaybeden Halkevleri, 1950 sonrasında derlenmek, toparlanmak istenmiştir.

Bu sebeple Celâl Güzelses'in dik duruşuna karşı kendisini yalnız bırakmak isteyişleri söz konusudur. İlk yapılan etrafında kenetlenen isimleri çekmektir. Bunda da başarılı olunmuştur. Geri gelen arkadaşları, öğrencileri meseleyi bir türlü anlamamışlardır. Kırgınlığın esas sebebi budur.

Sadık Özbek, ayrılma işini organize eder ve Hayık Aşçı, Sami Hazinses ile Hüsnü İpekçi'yi kendi yanına çeker. Celâl Güzelses, Sadık Özbek'in amacını çok iyi bilir ve kendisinden kopartılan diğer gençlere, sitemde bulunmaz. Çünkü O, kendisinden kopartılanların kopartılış sebebini iyi bilmektedir.

Ayşe Şan da aynı yalnızlık içinde dünya değiştirdi. Örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Mahmud Kızıl, yaşı yetmişi aşkın bir sanatkâr, halen gençliğindeki sese yakın söylüyor. En son çıkardığı "Lé Cühaniyé" isimli eseri de Celâl Güzelses'in Yaş Destanı'nın farklı bir söylenişi olduğu üzerinde tespitlerimiz söz konusudur.

Güzelses'e el uzatıp, kendisini sıkıntıdan kurtaran kimse yok, çevresinde. Belediye yardımı kesiyor, cemiyette yalnız bırakılıyor, Onun tecrid edilmesi söz konusu. Ne yapsın?

Kazancının bir bölümü olan plâkların telif hakları eksik ödeniyor. Uzun yolculuklara çıkarken araç bulamıyor. Trenle üç-dört günlük Ankara yolculukları var.

O dönem şartları çok zor. Siz, bu insandan daha ne beklersiniz?

Güzelses, dengbejlik yapmadı. Fakat, kendi arkadaş grubuyla gözlerden ırak özellikle Cizrelioğlu ile köy ortamında bazen iki-üç gün bulunmuştur. Şehir hayatından uzak, icra yönü ağır basan, özel misafirlerine, misafirlere gereken itinayı göstermiştir.

Velme Geceleri

Esnaftan ve sözü itibarı yerinde olanlar, haftada, on beş günde bir toplanırdı. Bu isimler, dinî konularda konuşur, bir önceki toplantıdan geçen süreye kadar olan biteni sorgulardı. Yemeklerini yer, kahvelerini içer, dinî sohbetler ile diğer konularda eserler dile getirirdi. Genelde ehl-i tarîk olanlardı, bu isimler.

Şimdi "Sıra Geceleri" dedikleri, "Eyvan Geceleri" adını verdikleri geceler tertip ediliyor. Bu Diyarbekir Geleneği'nde yeri olmayan bir durumdur. Musıkî sadece dinî sohbetler arasında icra edilir. O dönem şartları içinde tekkeler kapatılmış, tarikatler yasaklanmış, dinî motifli birçok çalışma insanı zor durumlara düşürtecek derecedir. Ondan dolayı meslek gruplarının gece toplantıları, bu tarzda kılıf değiştirmiştir. Elbette Dicle'ye nazır köşklerde içkili eğlenceler düzenlenir, insanlar eğlenirdi.

Kimi Diyarbekir adına düzenlenen gecelerde derneklerin ve vakıfların yaptıklarının Velme-Velime ile alakası söz konusu olamaz, olmamalıdır...

Siz kalkıp inançlı insanları bir araya getireceksiniz ve ortaya içkili eğlenceler çıkacak... Bu mümkün değildir. Özellikle "Şehriye Geceleri" ismi altında ortaya konan çalışmalar, özüyle bağdaşmamaktadır.

"Özüyle" diyorum, çünkü Diyarbekirli olanlar "Özüyle" kelimesiyle ifade olunan manayı çok iyi bilir. Celal Güzelses, bu yönünü daima saklamıştır, saklamaya devam etmiştir. Söylenenlere göre plâğa okuduğu çoğu parça, kendisinin bu yönünü gizlemesi içindir.

Bunu dile getiren bir ara Belediye Reisliği yapan Merhum Dr. Vehbi Muhlis Dabakoğlu'nun bana anlattıklarıdır. Kendisini İzmit'te, evinde ziyaret ederken bize söylediği bilgilerden özetlenmiştir, anlattıklarım...

Ulu Camiî'de Anma Gecesi

Mezarı başında anılmayan bir insan için fatiha okumayı unutan insanlar vardır. Bir ara Ulu Camiî avlusunda anma gecesi düşündük. Bu anma gecesinde yapılabilecek olanların ne olabileceğine dair bir çalışma yaptık. Müezzinlik, ser-müezzinlik yapan birinin yıllarını verdiği Ulu Camiî içinde anılmamış olması, anma gecelerini düzenleyenler için düşündürtücü olmalıdır.

Celâl Güzelses'i bu şekilde halen tanıtamamış olmanın sıkıntısı içindeyiz. Celâl Güzelses, hiç bir zaman tasavvufî yönüyle ön plâna çıkartılmadı, çıkartılmak istenmedi. Bunun sorgulanması gerekir. "Ben şehidî badeyim dostlar beni yad eyleyin" olmak üzere bir çok seslendirdiği eser, tasavvuf deryasından birer katre gibidir.

 

Söyleyiş Özellikleri

Celâl Güzelses'in eserlerini okurken yaptığı, kendine özgü bazı değişiklikler vardır. Kimse kendisi gibi bu eserleri okuyamaz. "Arpa Durağa Geldi" eseri, bakıyorsunuz ki "Arpa Orağa Geldi" şeklinde söyleniyor. Şimdi ben, ne diyebilirim ki!... Sözü doğru bilmeyenlerin doğru okumaları beklenemez...

Yıllardır plâğın üzerinde de yer alan "Arpa Durağa geldi" ifadesi varken ve Celâl Güzelses, icrasında "Arpa Durağa geldi" derken, bunun "Arpa Orağa Geldi" şeklinde söylenmesi, bana ilmî olarak kabullenmez gelmektedir.

Bu örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Bizde musikî ile ilgilenenler, "O Yarimin Damından Hoplayamadım" isimli ağıt söylenirken tempoyla alkış tutuyorsa ne demeli? "Vurmayın arkadaşlar ben yaraliyam/ El-âlem al geymiş ben karaliyam" diyen sese, kalkıp alkış tutmak, oyuna durmak hangi mantıkla izah edilebilir?

"Ben şehidi badeyim dostlar demim yad eyleyin" ile başlayan eserde belirtilenleri izah etmek, bizim en azından iki saatimizi alacaktır. Bu eserin manasını bilmeden dinlemenin insana kazandıracağı ne olabilir?

Sözlerinde zaman içinde yaptığı değişiklilerin farkında olan isim sadece Eşref ATAY'dı. Geride kalanların bir kısım halen bu yanlışlıklar içinde eserleri icra eder, durur.

Ayrıca repertuara girmiş birçok eserde Celâl Güzelses'in okuyuşunun dışında "Plâktan derlenmiş" ibaresiyle ortaya konan sözlerin Güzelses'in okuyuşuyla bir ilgisi olmadığını tespit ettik. Gerektiğinde bu tespitlerimiz ilgililere sunulacaktır.

Kimi repertuarlarda bu şehre ait olan eserlerin sözleri değiştirilerek başka yerlere mal edilmiş ise bu hatadan ne kadar erken dönülse o kadar iyidir. Çünkü varyantlara sığınılarak bir şehre, yöreye ait olan eser ya da eserler başka bir yere mal edilemez.          Bu eseri ilk kez Güzelses okumuş ve bestesi kendisine ait ise kişi, ilk derleyenin kendisi olduğunu tescil ederek, etik dışı yola başvurmamalıdır.

 

Derlemeler

Anma Geceleri yerine bu işi Üniversite ve işin ehli olan bir komisyon üstlenmelidir. Celâl Güzelses ile yetinilmeden en azından on isim tespit edilerek, eserleriyle, hayat hikâyeleriyle yarına taşınmalıdır.

Sadece Güzelses ile yetinilmesi, birçok sanatkâra kucak açmış bu şehre vefasızlık sayılır. Celâl Güzelses'in çalışmaları elbette önemlidir. Fakat diğer sanatkârların bu arada unutulması söz konusudur.

Birçok isim bilmekteyiz ki günümüzde tanınmamaktadır. Celâl Güzelses gereği gibi tanınmamışken bu diğer isimlerin de gereği gibi tanıtılabileceğine kaniî değiliz.

Diyarbakır'da son on yılda kurulan derneklere baktığımızda ortak noktalarda uzlaşmama, dernek oluşumlarında kırılma noktalarının artması, destekten yoksun bırakılma, zaman içinde köklü bir geçmişi bulunan Halk Musıkîsi'nin gittikçe kan kaybettiğini ortaya koymaktadır.

Ben, bir araştırmacı olarak gözlemlerimi sunuyorum. Bu camîa içinde değilim, kendimi de dışında hissetmedim. Festivallarde, etkinliklerde görebildiğim kadarıyla araştırma cihetinde emeği olanların göz ardı edildiğini görmekteyim.

Musıkî ile uğraşımız araştırma boyutunda iken, bu şehrin musıkî tarihi üzerinde uğraşırken bilinmemezlik içinde bırakılmak, bence musıkî için eksikliktir.

Bunun aksini iddia etmek, mümkün değildir. Müzik ile uğraşan öncekilerin bir meslek sahibi olmaları söz konusuydu. Bu gün müzik ile uğraşanların müzikten başka uğraş alanı yoktur.

Bu Diyarbekir'de olduğu gibi diğer illerde de aynıdır.  Bu işte hem alaylı hem mektepli şarttır. Alaylısı daima işi en iyi bilen olarak ortaya çıkarsa mekteplisi de alaylıya yardımcı olmaz. Bu işte alaylı ve mektepli birbirini tamamlamalıdır.

Musikî Merkezimiz Niçin Yok?

Diyarbakır'a dair bu alanda hizmeti geçenlerin eserleri, plâkları, fotoğrafları, belgeleri olmak üzere ne varsa bir araya getirilmelidir, bir dokumantasyon merkezi oluşturulmalıdır. Vaktiyle 2000 Senesinde bahsettiğimiz "Diyarbakır Tarih Kültür Folklor Araştırmaları Merkezi "kurulmuş olsaydı son on yılda oldukça mesafe almış olurduk. Çünkü bu şehrin artık karpuz motifi ile kale motifi ile tanıtılması, çağın gerisinde kalmıştır.

Bu zamanda yeni şeyler düşünmek lazımdır ve bu şehrin tanıtımı için gereklidir. Şayet çok kapsamlı olan Diyarbakır Tarih Kültür Folklor Araştırmaları Merkezi ismini verdiğimiz projemiz gerçekleştirilse beş senede son yüzyılın yayınlanmış eserleri, fotoğrafları ve birçok alandaki değerler bir araya getirilirdi.

Arşivi oluşturulmamış Diyarbekir Halk Musikîsi için söylenecek neyimiz vardır? Biz, merkez söz konusu olsaydı, eminim ki seçkin bir topluluk olan sizlere bu tarz sitem dolu açıklamalarda bulunmaz ve içine düşülen çıkmaz için yol bulmaya fazla zaman ayırmazdık, farklı konularda görüşler sunmaya çalışırdık.

Mevlana'nın deyimiyle "Artık, yeni şeyler söylemenin zamanıdır." Gelişen teknolojiye, olanaklara sahip iken daha farklı araştırmalar yapmak gerekir. Bizim imkânımız olsaydı, tarih-kültür-sanat-folklor kapsamında musıkîyi sorgulayacak geniş bir araştırma yapardık.

Bu araştırmayı mezradan köye, köyden ilçeye, ilçeden şehre doğru getirir, derlemeleri karşılaştırır, iki yıl içinde geniş bir arşiv oluşturur, beş yıl içinde her neslin faydalanacağı bir dokumanter merkezi oluştururduk.

Bir dönem Halk Müziği yasaklanmış, radyoda. Bunun sebebini sormak bile zor. Niçin ve neden? Halk Müziği yerine Batı Müziği konulmak istenmiş.

Bakın Doğu Müziği'ni çekin, geride Halk Müziği cılız kalır. Tasavvufî kollardan beslenen müziği çekin, ortada kalana müzik diyemezsiniz.

Bizim Doğu Müziği'nde hüzün esastır, eğlenmeye kayan yönü fazla değildir. Doğu İnsanı, musikîde sevincini fazlaca yansıtmaz.

Egemen olan hüzün daha baskındır. Sanat Müziği, sadece şehir merkezi ile sınırlıdır, Diyarbekir'de. Bunu kabul etmemiz lazımdır.

Bizde Türkçe Müzik de dinlenirken daha çok yayın saatleri belli olan, yurt dışından yayın yapan radyolar dinlenirdi. Celâl Güzelses'in plâkları da o denli Irak ve Suriye'de dinleniyor. Çünkü Osmanlı'nın mirası olan bağlar vardır, orada da dinleyici bulabiliyor. Hatta İran'a ve özellikle Azerbaycan'a giden plâklar vardır.

Müziğin evrensel oluşu göze çarpar, belirttiğim ifadelerde. Ki müzik evrenseldir. Bu gün birçok yabancı parçayı dinleyebiliyoruz. Hatta yabancı dillerde hazırlanan eserlerle ülkeyi temsil etme alışkanlığı kökleşti. En son bunun örneğini yaşadık.  Yalnız araştırmacılar, gittikçe özelliğini, aslını kaybeden ortamda otantiği yaşatmak ve korumak zorundadır.

Diyarbekir'de musikînin eskisi gibi olamayacağı ortadadır. Diyarbekir'de Ustalar vardı, onların gidişiyle musıkî geriledi. İşinin erbabı olan ve çoğu puşici, esnaf olan isimler, zamanın şartları gereği şehirden ayrıldı. Çok iyi bir sese sahip olan Okuyucu Sami Uluç'u Yeşilçam Sineması'nda "komedyen" olarak görüyoruz. Bu isim gibi birçok kişiyi sıralayabiliriz. Fakat, dediğimiz gibi sözün de noktalanması gerektiği bir cümle olmalıdır.

Son Sözümüz

Bu panel ilk kez bu denli musikînın etrafında şekillenmiş ve Celâl Güzelses merkezlidir. Umarız ki diğer zamanlarda da bu tarz paneller düzenlenir. Anma Geceleri de bu tarz panellerle günlere dönüşür.

Bizim kozasını etrafına ören ipekböceği misali, kendi halimizdeki çalışmalarımız sebebiyle davet edildiğimiz bu panelde bu güne değin bilinmezler içinde olan Celâl Güzelses'in hayatına dair kimi açılımlara yöneldik, yeni tespitleri sunmaya çalıştık.

Biz, Güzelses'i sadece bir müzisyen olarak değil,  aynı zamanda tasavvuf erbabı olarak görmeliyiz, kendisini ikinci plâna atan ve fikirlerinden çok sanatıyla gündeme yerleşen Güzelses için istenilen şartlar olgunlaşırsa yeni çalışmalarda bulunmamız mümkündür.

Bizim yayınlanan kitabımızın üzerinden on beş yıllık zaman geçti. Elbette çalışmalarımız iki kitabı çoktan geçti. Fakat piyasada mevcut olan çalışmaları görünce bu kitabın ertelenmesi gerektiği düşüncesi daha ağır bastı. İleride diğer kitaplarımızla beraber yayınlanacağını umarım. Ayrıca bu alanda Diyarbakır Halk Musıkîsi için bir çalışma yapılacak ise bizde mevcut olan arşivin bir kopyasını da vermeye hazır olduğumuzu, bize düşen diğer görevlerle yerine getireceğimizi ifade etmek istiyoruz.

Biz, Halk Musikîsinin sadece Güzelses ile sınırlı tutulmamasını da temenni ediyoruz. Çünkü Güzelses, ortaya koyduğu ürünlerini bu şehirden almıştır. Diğer sanatkârları da hesaba katmak gerekir. "Artık, yeni şeyler söylemenin zamanıdır." sözünü yinelerken, Organizasyonu sağlayan TRT Bölge Müdürlüğü'ne, panele katılan Sizlere ve şehir dışından gelen Misafirlere, Güzelses'i hala severek dinleyenlere teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum.

--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

Bu metin 17-Haziran-2009 Tarihinde saat 10.00'da Diyarbakır Kültür Sarayı Diyarbakır Devlet Tiyatrosu'nda Diyarbakır TRT Müdürlüğü'nün düzenlediği ve TRT Kanallarında canlı yayınlanan Celâl Güzelses Paneli'nde Birinci Oturum'da yapılan konuşma metnidir.

 

( Celal Güzelses Hakkında Yeni Tespitler başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 29.04.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.