Şehir Tarihçiliği’nin ülkemizde olmadığını sanırdım, yanılmışım. Kimi gazetelerde ve televizyon programlarında tarihe dair rastladığım bilgilere müracaat edince anlattıklarımızın ya da okuyup, seyrettiğimizin bir mana taşımadığını düşündüm.

Şehir Tarihçiliği’nde dedikoduya yer yoktur. Bizim anladığımız manada Şehir Tarihçisi, eldeki yazılı-basılı- görsel malzemeyi bir araya getirerek, kayda alınmış olanla bugüne gelmiş olanı bir araya getirip sentezleyerek, yarına bir şeyler bırakma amacındadır.

Şehir Tarihçisi, aynı zamanda mimardır, müzisyendir, edebiyatçıdır, tarihçidir, arkeologdur, folklorcudur, sosyologdur.

Şehir Tarihçisi, o şehre dair ne varsa onu bilmek zorundadır, kendisini daima yenileyen konumdadır.

Şehir Tarihçisi, güncel olanı takip eder, gazetelerde, dergilerde, televizyonlarda, sanal ortamda, diğer yayıncılık alanlarında ne olup bitiyorsa onun takipçisidir.

Şehir Tarihçisi, bulunduğu şehirde yaşlıların dizi dibinde oturandır, kadın ve erkek fark etmeden ne yaşanmış ise, neye tanıklık edilmiş ise onu kayda geçirendir.

Şehir Tarihçisi, yaşadığı şehirde günlük tutarak, o şehre dair ne olmuşsa bir gün içinde olanı ve biteni yazandır.

Şehir Tarihçisi, o şehrin tarihî eserleri hakkında bilgiye sahip kılandır, kalemini.

Şehir Tarihçisi, mevcut şartlarda tek başına bir üniversitedir.

Şehir Tarihçisi’nin elinden fotoğraf makinesi, ses kayıt cihazı, kamerası düşmez; gazetecidir.

Şehir Tarihçisi, çalışmalarını yaparken kimseden bir emir almaz, o işi sevdiği için yapandır, yarına bir şeyler bırakmak için çırpınandır.

Şehir Tarihçisi, bir akademik unvan için yıllarını heba etmeden, yaşamında derin izler bırakan şehrinin, ilçesinin, köyünün ayaklı kütüphanesidir.

Şehir Tarihçisi, siyasetten uzak, yerel çalışan, bir başkasının etkisinde kalmaksızın topladığı malzemenin kıymetini bilendir.

Sarraf olanın mücevherden anladığı oranda şehre dair ne varsa bir araya getirip, esas sahibine iade edendir.

Şehir Tarihçisi, masa başında çalışmayan, başkasına ait olanı sadece örnek alan ve buna sahiplenmeyen, kendisince ortaya çıkarttığına herkesi ortak edendir.

Şehir Tarihçisi, bir araya getirdiği malzemeyle ortaya çıkarttığı eserlerin topluma ulaşmasında sadece köprüdür.

Şehir Tarihçisi, yaşananların tanığıdır.

Şehir Tarihçisi, o memleketin yüz akıdır.

Şehir Tarihçisi, fotoğrafçıdır.

Şehir Tarihçisi, kameramandır.

Şehir Tarihçisi, gezgindir, seyyahtır.

Şehir Tarihçisi, hikâye derler, öykücüdür.

Şehir Tarihçisi, masal toplar, derlemecidir.

Şehir Tarihçisi, şiir peşinde, şairdir.

Şehir Tarihçisi, müzikle haşır-neşir, müzisyendir

Şehir Tarihçisi, kendini şehrine adayan, karşılık beklemeyen, tek başına çalışıp, yıllarca değil, asırlarca yapılmayanı kısacık ömrüne sığdırtan ve bundan yana mutluluk duyan kütüphanecidir.

Şehir Tarihçisi sahaftır, kitap, belge alıp hiç satmayan.

Şehir Tarihçisi, yukarıda serdettiğimiz çalışma alanlarının da dışında uğraş veren, bakmak zorunda olduğu ailesine, çocuklarına maîşet sağlamak zorunda olan içimizdeki biridir.

Şehir Tarihçisi, Şehir Kütüphanecisi ilginin ve alakanın eksik olduğu zamanlarda bazen insanlarla bağlarını kopartır, içine dönük münzevî bir hayat seçer. Onunla birlikte o şehrin bilinmeyen birçok özelliği bilinmezliğe karışır. Kazanılacak olanın yanında kaybedilenin haddi hesabı bilinmez.

Şehir Tarihçisi ve Şehir Kütüphanecisi… İkisi de resmîyet olmadan çalıştığı için her türlü sosyal haktan yoksun biçimde çalışırken, sıkıntılarla boğuşurken, ilim ve irfan alanında eksikliklerimizi ve yetersizliklerimizi nasıl tamamlayacağımızı birileri söylesin.

Gittikçe azalan değerlere sahip çıkılmaması, bu iki alanda çalışmaların başlatılması bir zorunluluk halini almıştır.

Üniversitelerin araştırma alanında çalışan isimleri, yeteri kadar bu alanlarda donanımlı değildir, zamanla bu iş kendilerinin aslî işi olmaktan çıkmaktadır.

Şehir Tarihçiliği ve Şehir Kütüphaneciliği için her şehirde sadece ve sadece üç kişilik bir oluşum, sağlanacak bir mekân ve serbest bir çalışma imkânı… Bu talep, ülke sathında 250 kişinin istihdamını sağlar ki çoğu çalışan ya öğretmendir ya da memurdur veya bu alanda yayınlanmış çalışmaları olanların sayısı iç içe yüz sayısı ile sınırlıdır. İstanbul-Ankara ve İzmir gibi büyük şehirlerde çalışan sayısı elbette farklı olacaktır. Kimi şehirlerde bu sayı, ikiye düşebilecektir.

Onun çalışmaları, belki standart ilmî verilerle uyuşmaz. İlme yaptığı katkılarla daima ön plândadır.

Onun çalışmaları, yerel ile sınırlı olduğu için taşrada yankı bulmaz. Çünkü edebiyatın, sanatın, kültürün parsellendiği İstanbul’da, Ankara’da, belli başlı mahût çevrelerde kendisini kimse tanımak istemez.

Şehir Tarihçisi, daha önce de yazdığımız biçimde o şehrin akîl adamıdır. Ne yazık ki kültür ve turizm alanında devlet kapısında, bankaların ve holdinglerin nazarında, üniversitelerin kürsülerinde beklentileri boşa çıkan Şehir Tarihçileri, öldüklerinde hayırla yad edilirler. Bıraktıkları miras, bir başkasınca, başkalarınca sahiplenir.

“Şehir Tarihçisi, ülkemizde ne zaman ciddî manada değer kazanacaktır?”  sorusuna cevap olarak ne verilebilir?

Her şehirde “Şehir Kütüphanesi” kurulur ve buna işlerlik kazandırılırsa, o şehre dair ne varsa bir araya kolaylıkla toplanır. Her üniversite, şehirle ilgilenen her kurum her kuruluş gerektiği oranda Şehir Kütüphanesi’nden yararlanır.

Aslında Şehir Kütüphanesi’ne farklı bir anlam da yükleyebiliriz: Şehir Bilgi Bankası.

Gelin görün ki bizde adımlar iyi niyetle atılır da “Kim başa geçecek?” sorusu gündeme gelince işle, işleyişle ilgisi bulunmayan biri yetkili kılınır ve o hayırlı teşebbüs başlamadan biter.

Şehir Kütüphanesi ve Şehir Tarihçiliği üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Teknolojinin dur durak bilmeyen baş döndürücü hızında her bir şehrin kütüphanesi ve şehir tarihçisi olmalıdır.

Şayet Devletin bu alandaki en üst konumda olan kuruluşu Kültür ve Turizm Bakanlığı, bize mevcut halk kütüphanelerini, müzeleri işaret edecekse, onlarca yıldır bu alanda atılan adımlarla nereye kadar gittiğimizi sorgulamaları lazım.

Bizim uygulama alanı bulmasını istediğimiz Şehir Kütüphaneciliği ve Şehir Tarihçiliği, üzerinde yaşadığımız topraklardaki onlarca egemenliğin, devletin, imparatorlukların, sayısız kültür birikiminin, birçok inancın, tarihî mirasın ve diğer alanlardaki birikimin canlanacağı, taşların yerini bulacağı, ilkinin ülkemizde olacağı ve başka ülkelerin örnek alacağı bir projedir. Bu para harcanmadan, AR-GE Çalışmaları önemli oranda tamamlanmış projenin hayatiyet bulması, elzemdir. Bir şehir kütüphanecisi ya da tarihçisi olma yolunda çalışmalar ortaya koyarken, bunun kopyalanması söz konusu olsa da kazanan şehirler olduğuna, ülkemiz olduğuna göre ne gam!...

Bu denli ilgisizliğin olduğu, kültüre ve sanata yabancılaşmanın doruğa çıktığı, tarihe saygının başa değil ayağa işaret ettiği, birçok şeyin ranta endekslendiği ortamda, bizim teklifimiz, şehrini sevenleredir. Biz, o sevenleri aramak ve sesimizi duyurmak için yazmaktayız.

( Şehir Tarihçiliği Ve Şehir Kütüphaneciliği Üzerine başlıklı yazı MehmetALİ tarafından 10.07.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu