1
Gözlerinden, şiir akıyordu peçesi mavi atlas'ın
Doruklarında vurgun yemiş korsanların yarası,
Sığırcık kuşlarına yem atarken, haramilerin külhanı
Gagasında umut taşır, leylekler…
Ve
Göklerde öbekleşen kara bulutlar
Sarı cadının koynunda uyurken,
Şimşekler çakar, derin hayallerin uykusunda
Şahlanırken dörtnala zamanın çizgisi
Demir tellere takılı kaldı sevgisi…
Göle düşünce aşkın mor şafaklı halesi
Yosunlara yem olur karanlık gulyabani
Fildişi akitlerde döner devran
Hızmalı nazlı çipura sallar saçlarını kızgın kumlara
Alaca karanlık doğma vakti.
Düşlerine mil çekerken serin sular
Papatya fallarında asılı kaldı çığırtkan umutlar
Ki… onlar, nadasa bırakılan son tohumlar.
Düş perdesini çekiyor her gece derin sancı
Tırmığına takılı kaldı yaban dikeni
Zonklayan damarı çatlar kurak toprağın
Her zerresi sevgi…
Bir yıldız daha kaydı, uzak diyarların gamzesinden
Mavi sakalında oynaşır ağustos böceği
Karınca kamburunda taşır Kaf dağınca derdi.
Bir gün daha, “yalana” gebe kalırken milat’ta
Sonsuzluk yas’lanır, “an” kadar geçmişe
Derviş nefesinde, kuzguni yaşlar
Kırılan cam parçaları,batınca derinliklere
“ölmek” kadar, zor gelir Azrail'e can vermişe.
Yırtar mor fistanını teninden
Çırılçıplak kalan gerçeğin
Oysa;
“Kutupta yaz, ağustosta kar”,