Bir Yılbaşı Daha
Kimi gününden evvel
Kimi gününden sonra
Dostlar haber salacaklar
"Bayramı mı" kutlayacaklar
Bir yılbaşı daha...
Kimliksiz evime döneceğim
Her şey çetin mi çetin
İçimde şeytanın çanları
"Bırak n’olur anlama !"
Bahtıma kim çıkacak, bilemem;
Hızır, yahut Noel Baba...
Başımda bacaların hale hale dumanı
Gözlerimde kar beyazı düşler mahzun
Yakalarımda sokakların kirli isi
Uzayacak adımladığım yollar
Belki ayakta, belki düşe-kalka
Döneceğim gönül kirlisi bir daha...
Göklerden henüz teslim aldığım gözlerime
Çekilmeye direnmiş perdeler takılacak
Esmer, sarışın, ince, kıvrak, acemi
Kurulu masalara koşan ürkek sakiler göreceğim
Camın şeffafı, çamın yeşili
Duvarlarda iğreti takvimler
Dudak perisi kadehler...
Zaman karanlığın tam yarısı
Birazdan balonlar boşluğa patlayacak
Ve darmadağın olacak sofra
Yenik düşeceğiz diri sabahlara...
Bende sitem, bende yalnızlık
Bu nasıl coşkulu doğum ki, bilemem;
Çağıldamıyor dereler
Nasıl olur da kovar bizi
Ezan sesi minareler...
Yanınıza gelebilir miyim
İsa’yı bekleyen bakireler ?
Zamanın da saçları ağarırmış,
Nereden bileceğiz
Toprağın, karın, yağmurun
Havanın başka hali
Ölüm şiddetinin bile ikbali varmış
Ah ! Nereden bileceksin
Deveran eden dünya gibi
Bir yılbaşı daha
İstemeden devrileceksin...
Ne
batılı anlamda, ne doğulu anlamda yılbaşı kutlama alışkanlığım olmasa
da, bu hiç kale almadığım anlamına gelmez. Her insan gibi yeni bir yılla
birlik, benim de muhasebelerim, sevinçlerim, kederlerim olur;
duygulanırımda..Yukarıda ki şiirim geçmiş yıllarımdan bir yılbaşını
dillendiriyor, ilgisizim desem de, bu şiir beni yalancı çıkarır...
Ben
işin aslında bu yanında değilim. Her yılbaşı öncesine dek düşen cuma
hutbelerinde vaizlerimiz en yüksek perdeden yılbaşı aleyhinde konuşmalar
yaparlar, doğrusunu söylemem gerekirse bir dövmedikleri kalır. Böyledir
de insanların neden bu coşkuya katılma ihtiyacı duyduğunu düşünmek
istemezler, herhangi bir cevap aramak gibi dertleride olmaz."Kafir işi
!"deyip çıkarlar kenara...
İşin bu denli basit olduğunu hiçbir
zaman düşünmedim. Benim doğup, büğüdüğüm köy yerinde onüç ocak tarihi
gecesi özellikle biz çocuklarca eğlenceler düzenlenirdi. Genelde insan
dışında başka suretlere bürünerek, mesela deve olmak gibi, yüzümüze
siyah soba kurumları sürerek kara suratlı insanı canlandırmak gibi, bir
gurup oluşturulur, kapı kapı gezmek suretiyle evlerden hediyeler
istenirdi. Bu çoğu evler tarafından da kabul görürdü. Sonra toplanan
iaşeden yemekler yapılır, sabaha dek çeşitli oyunlar oynanmak suretiyle
eğlenilirdi. Şimdi sanırım hiçbiri kalmadı. Zamanla yolumuz gurbete
düşünce, içkiyi de tanımış olduk. Evlerde ise tek kanallı televizyon en
büyük eğlence aracı niteliğindeydi. Çok paramız hiçbir zaman
olmadığından, eğlence yerleri bizden uzak mekanlardı.
Bütün
bunlardan ve gözlemlerimden çıkarsama yaparak anlıyorum ki, insanların
yeni yıl, yahut yılbaşı gibi bir derdi var. Bunun temel espirisi de,
bizim toplumumuzda illa da eğlenceden ibarettir. Kimsenin ne Noel Baba
beklediği var, ne de Hıristiyan olmak gibi bir derdi. Aslında insanlar
Müslüman kalarak eğlenmek istiyor, gönüllerinden geçen gerçek bu. Siz
eğlenceden geçen bütün yolları kapatınca, insanlar ister istemez başka
örnek ve modellere yönelmek durumunda kalırlar, bunu çok yadsımamak
lazım. Ya ehveni şer bir eğlence modeli geliştireceksiniz, ya da
insanları kınamaktan uzak duracaksınız..İnandığınız hakkınız olan
doğruları yine söylemeye devam edin, ama, no’lur tehdit etmeyin...
Aslında
bu konu tümüyle müslüman toplumların nasıl eğleneceği ile ilgili bir
konu. Geçmişte bu genelde dinin alanından çok töre ve alışkanlıklara
bırakılmış bir durumdu. Düğünler ülkemizin, sanırım imparatorluk
topraklarında da her yörenin kendine özgü çalgı ve söz sanatlarıyla
yürütülen gelenekler ve eğlencelerdi. Aksine her bölgede de bütün
çalgılar alenen ve zımnen gayrımeşru ilan edilmiştir dini otoriteler
tarafından. Kent merkezlerinde lokal olarak farklı algılar olsa da,
Anadolu’da hep böyle karşılanmıştır...Yiğitlik ve mertlik sembolü olan,
aynı zamanda dünyanın en nazenin ve kibar oyunlarından olan bar oyunu
ile birlik davul-zurna bile gayrımeşru ilan edilmiştir. Ben bunları
yaşayarak geliyorum...
Bu endişelerden ari olmak isteyen bazı
kesimlerde, yeni düğün ve eğlence modelleri geliştirmiştir ... Mikrofonu
elinden almazsanız asla susturulamıyacağı mümkün olmayan bir vaizle işe
başlanır, sonra eşirler okunur ve dualar edilmek suratiyle düğün son
bulur. Dua her müminin elbette amin diyeceği bir talep, bundan şüphe
yok. Ancak düğünü olan çiftlerin bu ortamda haletiruhiyesine
baktığınızda, başta yüzlerinin morardığını görürsünüz, bir an önce
oradan ayrılmak istediklerini de yüzlerinden okursunuz...Bunları
yazmakla ben bu duruma karşı çıkıyor değilim, gelin ve damatta karşı
çıkmıyor bundan emin olun, ama, bir şeyin eksik ve ya fazla olduğunu
gözlemlediğimizde bir gerçek. Bu anlamda bir hüküm belirtme yetkisinde
değilim. Ama, şunu elbet merak ediyorum; Peygamberimizden başlamak üzere
günümüze ulaşan bir düğün modeli var mıdır, dahası İslam’da düğün var
mıdır? Bunları da bir müslüman olarak merak ediyorum. Yapmayın -etmeğin !
Demenin çıkar yol olmadığını biliyorum...
Tabi çalgılı düğünlere
giden davetlilerin bir kısmının da, aşırı gürültü ve eğlence
biçimlerinden sıkıldıklarını gözlemlediğimi söylemeliyim...
Benden bu kadar, orta yolu siz bulun...
Biraz yüzünüzün kırışmasına neden oldumsa affola...
Yeni yılınızı kutlar, güzellikler getirmesini diler, saygılar sunarım...
Hayrettin YAZICI
(
Bir Yılbaşı Daha başlıklı yazı
HayrettinYazcı tarafından
31.12.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.