...



sudan zamanlardı
akrebin terkisinde akardık
bir gelincik duvağında ağlarken
yıldızlar şamdanlarda yanardı 
ve biz susardık
kumdan düşler içinde




her şey aynıydı
eskiden ve şimdi
insanlar duvarlara 
duvarlar insanlara
benziyordu
gidenler makul
kalanlar vakurdu





değişmiyordu işte
iki kere iki denklemi
dünyaya kafa tutuyordu 
usanmadan yine birileri
bense
satırları bölüyordum
can’ım yandığında
can kırıklarıyla





hep aynı teraneydi 
sokak çalgıcılarının sustuğu 
gümüş balıklarına söylenen yalan
hep aynıydı
aynanın tersten sekmesiydi yüzümüze
ve düşmeden / düşlerden
kule yapmaktı
kalbin zümrüt tepelerine





görmezden geliyordum
sahtelikleri
ümidimi kölelik sanan spartaküs’leri
affetmeyi alçaklık sanan garipleri
öfkeleriyle suçsuzları bile
çiğ çiğ yiyen ejderleri
ve riyakar çığlıklarını
duymazdan geliyordum





her şey aynıydı yani
sen gelmezden evvel
direnmekten başka amacım yoktu
hayata boyun eğiyordum




mor odalarımda saklı yalnızlığım vardı
kül kokan karanlığın yüzleri gibi
kıyıma vuran dalgalarda / sesin 
çoğalıyordu şehrin kalabalığına karışarak
ve hiçbir sabah turnalar uçmuyordu
saklambaç oynadığımız göğün sularında




oysa her şey gibi
bizde bir şeydik 
belki bir âmâ dokunuşuyduk evrenin aynasında
kendi rengimizde kaybolmuş
bir derviş duasıydık belki 
içimizdeki sızıya karışıp duran…





şahane acılarla geçiyordu günler
derinliğimi sınıyordum aşk devrimlerinde
meydan okur gibi sevgime
eylemlerce, mitinglerce boy gösteriyordu heybetim
çığlık çığlığa propagandalarda
sloganlar atıyordum
aşktan hallice





göz yaşartıcı spreylere öykünmüş 
şarkılar dinliyordum
dilime yapışıyordu
tadı
tuzlu tenimin 
ihtişamlı ruh tanklarına teması
canımı acıtıyordu
ihanet copları derime değerken
muhteşem azaplara
kurban oluyordu soluğum





sen yoktun
tuvalime düşen siyah saçlarında
her şey gibi
yarım kalmış yanımla
yarım kalmış bir resimdin
bir türlü renklerini tutturamadığım
onca yorgun çırpınışlar 
düşerken kanatlarımdan
izbe bir haykırıştın / maviye kaçıp duran





sonra geldin
yüreğimde izdiham yaratırcasına
türküler böyle içli, böyle dokunaklıyken
yaralarımı deşmeden 
çiçeklere basmadan
kuşları ürkütmeden
öyle çıkarsız, öyle sorgusuz
güvenli bir limana demir atmış gibi
emindim
sağlam yaralarla gelmiştin
beni incitmezdin
direnmedim 





uçsuz bir kalem gibi
sözlerim varmazken
umarsız satır aralarına
nimet gibi geldin
alacasında baharın
kelepçeli kalbime
anahtar uyduramazken
tılsımı kırmalıyım dedin
çıkageldin 




hoşgeldin








(Abdulkadir Bostan - Fulyaa )


mayıs/2011




*Abdulkadir BOSTAN’a teşekkürlerimle..



.


( Alacasında Baharın başlıklı yazı Fulya Codal tarafından 5.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.