MAŞALLAH DEYİP OKUMAYA BAŞLAYIN. :)
 
 
1994 yılının Eylül sabahında gözlerimi açtığımda dünyaya neler yaşayacağımı, neler göreceğimi veyahut nelerle karşılaşacağımı elbette kimsecikler bilmiyordu. Ne ben, ne ailem, ne annem, ne de babam… Hepsi de gözlerimi açtığım hastanede beni kucaklarında aldıkların tüm anne babalar gibi o küçük çocuğun gözlerini, dudağını ve burnunu herkese göstermiş miydi? Bilmiyorum, ama bildiğim tek şey, yıllar yıllar sonra, yani bugün, on yedi sene sonra, buradan tüm bunları okuyacaklarını tahmin etmeyi bırakın, hayal bile etmedikleriydi.
 
Her neyse…
 

Asıl konu, doğduğum zamanlarda vuku bulan olaylar veya ailemin nasıl tepki gösterdiği değil; asıl konu dördüncü sınıfın sonuyla, beşinci sınıfın ortalarında ortaya çıkan bir dostluğun hikâyesi. Yazımın başlığında da belirttiğim gibi, bana dostluğu ilkokulda öğreten kişi.

Bana sorarsanız sarışın, kendisine sorarsanız “buğday t
enli”. Gerçi, renk körü olduğumu söyleyenler var bu cümleleri duyduktan sonra ama olsun, sırf fikirlerimiz uyuşmasın diye ona “sarışın” demeyi sürdüreceğim. Malum gıcıklık. İkimizde birbirimize gıcık diye hitap etsek de bir şey olduğunda, birbirimize sormadan, birbirimizin fikrini ortaya koymadan asla o şeye karar vermeyiz.
 
Mesela, gecenin on ikisinde çalan telefonun üzerinde yazan Mihri yazısını gördüğümde böyle bir şeyle karşılaşacağınızı asla tahmin bile etmezsiniz.
 
“Kanka, napıyorsun?”
 
“İyim sen napıyorsun?”
 
“Bende iyim, baksana, gece aklıma geldi de, sen mezuniyet törenine kiminle gideceksin bakiyim?”
 
Düşünün on birinci sınıfın ortasındayız, yarın belki de herhangi bir yazılım var, ama çalan telefondaki dostum, “sen mezuniyet törenine kiminle gideceksin, bakiyim” diyor.
 
Kısa süreli atışmanın sonunda, Mihri’nin randevu defterine, Galip’in Mezuniyet Törenine Beraber Gideceğiz yazdırtmak da tabi üstün bir başarı örneği.
 
İkimize birbirimizi sorsanız gıcık diye tabir ederiz diye söylemiştim sanırım. Mesela hatıra defterime yazdığı şu not bu kanımı gayet iyi açıklıyor.
 
Benim hakkımda ne düşünüyorsun?
 
-          Konuşkan birisin hatta bazen çok gıcık olabiliyorsun.
 
Birbirimizin fikirlerine her zaman danışırız. Konuşurken benim fikrimi o uygulamaz gibi davranır, bende onun fikrini önemsemiyormuşum gibi yaparım, ama telefonu kapatır kapatmaz, “aslında fena fikir değil, en iyisi bunu yapayım” diyerek biraz önceki tavırlarımızın tam tersini ortaya koyarız.
 
Zor zamanlarımızda her zaman yan yanayız. Kimse bu iki şahsiyeti yıkıcı, kırıcı fikir ortaya atamaz. Atsa bile önemsemeyeceğimizi bilir. Mesela birbirimizin arkasından hiç mi hiç atmamışız. Nerden biliyorsun diye soracaksınız? Bir şey konuşmuş olsak altı yılda kesinlikle kulaklarımıza gelirdi. Ha diğer bir şey, 12 yılda bir kere dahi küsüştüğümüzde vaki değil.
 
Çok da hayalperestti, ama asla kabul etmez. Mesela hayalleriniz nelerdir? Hayal kurmak nasıl bir duygudur? diye sorulan bir soruya şöyle cevap vermiştir kendisi:
 
-          Tüm kedilerin ve köpeklerin ölmesini isterim. - Çok ciddiyimdir, hayalle işim olmaz.
 
Ciddiyimdir, demiş ama bakmayın öyle dediğine. Bana bir kere daha ciddi olmadığını söyleyebilirim. Ha birkaç kere denemişliği vardır ama üstün kabiliyetlerimle o ciddi ortamı hemencecik dağıtmayı da başarıveririm.
 
Hayatta tuttuğunu koparabilen kişi olarak tanımlayacağım tek kişidir zira Mihriban. Neden mi? Bir şeyi istedi mi yapar. Yapacağı şeyi ise istemez. Bunu bunca yılda birkaç kere test ettim. Bakın kendisi de ne söylüyor:
 
        Kendinizde beğendiğiniz ve beğenmediğiniz özellikler nelerdir?
 
-          Genellikle inatçıyımdır. Bir şey istedim mi mutlaka yaparım. Ayrıca benimle laf yarışına girilmez!
 
Laf yarışına girilmez derken sanırım beni istisna olarak saymıştır. Hatırlıyorum da en fazla polemiğe girdiğimiz konu, bir arkadaşıydı. “Bak yapma” dedim. “Ondan sana arkadaş olmaz” dedim. O da, “Sen insanları görmeden yargılıyorsun” dedi. Aradan birkaç ay geçti, “Sen haklıymışsın” diye konuşmaya başladı.
 
Bir insanı gördüğümde, tipinden, şeklinden, gözlerindeki o bakıştan, mimiklerinden… kısacası hal ve hareketlerinden o kişi hakkında yorum yürütebilirim. 6. His deyin, 8. His deyin fark etmez, ama bu her zaman böyledir. Yakınımdaki herkese sorsanız bir insan hakkındaki tüm yorumlarım hiç sekteye uğramadan aynen tuttuğunu söyleyebilirler.
 
Benim gibidir…
 
Hatta bir keresinde ortak bir arkadaşımız, “Mihriban senin huylarının kız cinsiyetine adapte edilmiş hali” demişti.  Mesela onunla en çok benzeyen huyumuzu kendisinden okuyalım:
 
Sevdiğinizden ayrılmak zorunda kalsanız, başkasını bulup gününüzü gün eder misiniz? Yoksa bir süre bekler misiniz?
 
-          Asla üzülmem. Günümü gün ederim. Çok da umurumda!
 
İşte budur! Son zamanlarda okumak istediğim bir cümle. Benim arkadaşım, dostum olmasının en büyük işareti belki de bunlar. Bunu her zaman “senden öğrendim” dese de geçen aylar pratikte biraz zayıf kaldı kendisi. Her neyse, girmeyelim o konulara şimdi… J
 
“Biz dostluğu ilkokulda öğrendik.”
 
Yalan değil… Dostluğu biz ilkokuldayken öğrendik. Nasıl mı? Çokluğa karşı birlik olarak. Birliğe karşıysa bazen çokluk olarak. Biz hep aynı kafada, bir mıknatısın zıt iki kutbu gibi birbirini iten, ama her zor zamanda birbirini destekleyen iki dosttan ziyade kardeştik. Hatta kardeşiz. Okullar ayrılsa bile, hala görüşürüz. Her ne kadar kendisi parasız olsa da arada bir paralı gününe denk geliyoruz.
 
Bazen şakasına arkadaşlarıma sen şu kadar yıllıksın diye nitelendiririm. Şimdi düşündüm de Mihri’ye öyle de diyemem. Sonuçta kızcağız 5 yıllık arkadaşım.
 
Yegane Dostum’a… Her zaman yanındayım.
 

( Biz Dostluğu İlkokuldayken Öğrendik başlıklı yazı Galip Argun tarafından 3.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.