Yıl
1992, görev yaptığım kurumda bazı problemler yaşadığım için, başka bir kuruma
nakledildim daha doğrusu sürgün yedim. Durum böyle olunca da, aynı kurumda
görevli, eşimle de aramızın limoni olması sebebiyle, tebdili mekanda hayır
vardır diyerek, Ankara’da kalmak istemedim, Antalya’ya tayin istedim…
Antalya’da
göreve başladım. Her şey yolunda giderken, her kim eşimin aklına girdiyse,
tekrar tartışmalarımız başladı ve sonuçta ayrıldık. Mahkeme sonuçlanıp kanunen
ayrılınca eşime “sen bana inanmadın, ben
de sana kendimi kanıtlamak için, genelevinde bir bayan ile evleneceğim, o
bahsettiğin kişi ile asla görüşmedim” diyerek vedalaştık. Eşim Ankara’ya
döndü.
Ancak,
eşimin söylediği söz yenilir içilir cinsten değildi ve kabullenemiyordum bu
nedenle hem öyle bir şey olmadığını kanıtlamak, hem de bataktan bir bayanı
kurtarmak için yemin etmiştim.
Yolum
Ankara’ya düştü. Çok sevdiğim ve değer verdiğim arkadaşıma gittim. Biraz
sohbetten sonra konuyu açtım. Arkadaşım biraz düşündükten sonra, “sen bilirsin, düşüncene saygı duyarım, ancak iyice düşün kararını öyle ver, sana getireceği olumsuzlukları unutma!” diyerek, ben de yaratabileceği olumsuzlukları tek tek sıraladı. Ancak, ben kararlıydım.
Ankara’da, genelevinin bulunduğu Bent deresine gittim. Hayat kadınlarının bulunduğu alana geçtim. Dalgın bir şekilde dolaşıyordum. Bir evin önünde durdum. Uzun sarı saçlı, mavi gözlü bir bayana gözüm takılmıştı. Bir müddet bekledikten sonra içeri girdim, mahcup bir şekilde sarışın bayana yaklaştım, “merdivenlerden çık. Sağda 13 numaralı oda” dedi.
Yukarı
çıktım, odaya girdim. İçerisi loş ve değişik bir koku var. Yatağın ucuna
oturdum. Biraz sonra, sarışın bayan geldi. “Hazırlanmamışsın”
dedi. İsmimi ve görev yaptığım yeri söyledim, ne kadar kimlik var ise
hepsini gösterdim. Bayan bir şey anlamamıştı, yüzüme bakıyordu. “ücretini vereceğim, ben seks için
gelmedim, lütfen beni dinler misin?” dedim.
Başımdan
geçen olayı, eşimle boşanma nedenini anlattım. “Buradan biri ile evleneceğim, sen hoşuma gittin” dedim. Bayan
şaşırmıştı. Bir müddet sustu “Çay içer
misin? Merak etme temizdir.” Diyerek çay söyledi. Çaylar gelene kadar
havadan sudan sohbet ettik. Çayımızı içtik. “2-3 gün sonra tekrar gelebilir misin?” dedi. Ben de geleceğimi
söyleyerek oradan ayrıldım.
Üç
gün sonra tekrar gitmiştim. Kapıdan gözlerim onu ararken, içerden o beni
görmüş, içerisini boşaltıp beni odaya aldı. Hoş beşten sonra konuya girdik. “O gün ben sana inanmamıştım” dedi. “Genelde gelip, senin dediğin gibi
söylerler ve bizden iyi muamele beklerler, ama sen o gün benimle birlikte
olmadığın gibi, vizite ücretini de vermek istedin, ben seni tekrar gelmezsin
diye, 2-3 gün, sonra gel diye başımdan savladım” dedi.
Ben bayana ciddi olduğumu tekrar anlattım. Bir sigara yaktı, birde bana ikram etti… “Bak” dedi. “Buradan, bende dahil herkes kurtulmak ister. Çok iyi niyetli bir insana benziyorsun. Ama kendine yazık edersin.” diye anlatmaya başladı. Olumlu olumsuz tüm yönlerini anlattıkça anlattı. “Eğer bu anlattıklarımdan sonra, hala düşünürsen gel. Hatta yolun bu tarafa düşerse uğra, sohbet ederiz” dedi. Oradan ayrıldım.
Kafam
karman karışıktı. İznim de bitiyordu. Çarşıya çıktım kafamı dağıtacağım.
Gezerken kendimi, sarışın bayanın yanında buldum. Beni görünce şaşırdı. “Hala vazgeçmedin mi? Gel!” diyerek
odasına çağırdı. Beni ikna etmeye çalışıyordu. “Şimdi buradan çıkınca, çiçekçiye git, güzel bir çiçek al, git eşinden
özür dile” diyerek beni uğurladı…
19.12.2012
günü, Günün Yazısı seçilen Sayın Mustafa Sakarya'nın “Kiralık Bedenler” başlıklı yazısını okuyunca, bu anım aklıma
geldi, o günlere gittim. “Hayat
Kadını” diye tu-kaka yaptığımız, horladığımız, ama “etini satarak” ekmek parasını kazanan, böyle dürüst Hayat Kadınlarının da var olduğunu göz ardı etmeyelim. O Sarışın
Bayana minnet ve şükran borçluyum.
Mustafa KARAAHMETOĞLU
19.12.2012