Kainatta bir cazibe kanunu vardır. Bu cazibe kanunu, madde ve manada, hayırda ve şerde bütün ihtişamıyla hükmünü icra eder. Seven ve sevilen her zaman olmuştur. Sevenler birbirlerini daima çeker. İyilikten başka düşüncesi olmayan kişileri iyiler cezb eder. Kötü düşünceli, kötü davranışlı kişileri de kötüler cezb eder. Atalarımız boşuna dememişler, “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” diye. Yüce Yaratıcı da Kur’an-ı Kerimde:

“Ey iman edenler! Allah’tan ittika edin ve sadıklarla beraber olun.” buyurmuştur. (Tevbe-119)

Büyükler kalbi, boş bir kaba benzetmişlerdir. İçine ne korsan onun kokusu siner, demişlerdir. Bunun manası, kiminle ünsiyet edersen, ondan sana yansımalar ve tesirler olur. Güzel koku satan bir dükkana girildiğinde, satın alınmasa dahi çıktıktan sonra insanın üzeri güzel kokar. Demircinin yanına giden kimsenin de elbisesine demirin pası ve körüğün kokusu siner. İşte misallerde de görüldüğü gibi sadıklarla beraber olan kişi sadıklaşır, onların halleri ünsiyet edenlere de yansır.

İnsanın nasıl olması gerektiğini, sorulu cevaplı mısrasında son devrin en büyük edip ve şairlerinden Necip Fazıl merhum:
“Sual: Ey veli, insan nasıl olmalı, söyle!
Cevap: Son anda nasıl olacaksa hep öyle...” diyerek cevaplıyor.

“İlkin yaratıp sonra onu iade eden O’dur. Bu O’nun için pek kolaydır. Göklerde ve yerde en yüce misal (en üstün sıfatlar ) O’nundur. O, Aziz’dir. Hakimdir. (Rum-27)

İbn Cerir (radıyallahu anh) de şöyle demiştir: Müfessirlerden birisi bu ayet-i kerimeyi zikrederken ma’rifet ehlinden birine ait şu şiiri söylüyor:

“Su birikintisi saflığı üzere sakin olduğunda,
Meltem rüzgarlarının onu hareket ettirmesinden uzaklaştırıldığında;
Onda göğü şüphesiz (berrak, apaçık) görürsün.
Aynı şekilde güneş ve yıldızlar da görünür.
İşte tecelli erbabının kalpleri böyledir;
Onların saflığında yüce Allah görülür.”

Yukarıda sayılan beş güzel hasleti (sadıklarla beraber olmak) mü’min kendinde buluyorsa o, kaliteli ve kamil bir insandır. Birkaç özelliğe dahi sahipse yine iyi insan demektir. Bunlardan habersiz ve bu hasletlerden hiç biri kendisinde yoksa, kaba ve ham bir kişidir. Anlayış ve idrakini değiştirmesi, dostlarını değiştirmesi ve kendine çeki düzen vermesi lazımdır.

Kaliteli insanın ilk önce güzel ahlaklı, güzel düşünceli ve güzel sözlü olması lazımdır. Hani bir bahçede cezb edici güller vardır. Kendisi hoş, kokusu hoş güller var ya, insan da; insanlar arasından seçilip çıkan ve herkesi kendisine çeken mıknatıs gibi olmalıdır. “Güzel bir söz” ile “kötü bir söz” arasındaki ayırım o denli açıktır ki, dünyanın kültürel, ahlaki, dini ve entellektüel tarihini eleştirel bir yaklaşımla inceleyen herkes bunu kolayca algılayabilir. Gönülleri kazanmak ancak tatlı dil, güler yüz ve hoş sohbetle olur. Yüce Yaratan, Musa -aleyhissselam-’ı Firavun’a tebliğ vazifesiyle görevlendirdiğinde ona yumuşak davranmasını istemiştir.

Güzel bir söz o denli verimlidir ki, hayat sistemini ona dayandıran herkes (veya her toplum) her an ondan meyvesini alır. Çünkü “güzel söz” düşüncede berraklık, sinirlerde denge, karakterlerde güç, ahlakta temizlik, ilişkilerde sebat, konuşmalarda doğruluk, sohbette dolaysız ve doğrudan konuşma, sosyal davranışlarda ölçülü bir tutum, kültürde soyluluk, ekonomide adalet ve eşitlik, politikada onurluluk, savaşta soyluluk, barışta samimiyet ve verilen sözde, yapılan anlaşmalarda güven meydana getirir.
Kaliteli insan; bilgiyle donanımlı, ne yaptığını bilen, özgüven sahibi ve bilgiyi gerçek anlamıyla uygulayan kişi demektir. O, yerinde kullanıldığında her şeyi altına çeviren bir iksirdir. İçinden kötülük geçerse, Allah için onu terk etmeye azmedendir. Herkese karşı iyi olan, inanan- inanmayan ayrımı yapmadan hayır-hah olan insandır. Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük emeği olan Ahmed Yesevî (rahmetullahi aleyh): “Kâfir bile olsa, hiç kimsenin kalbini kırma! Kalb kırmak, Allahü Teâlâ’yı incitmek demektir.” diyor. Kısacası, yaratılanı sever Yaratan’dan ötürü. İyiliği emreden, iyilikte yarışan ve kötülükten men eden seçkin nitelikli insan, kaliteli insandır.
"Yaratılanı severim, yaratan’dan ötürü" diyebilmek... Bunu söyleyebilmek ve başarabilmek, Allah’ın katında ne büyük bir değerdir. Bir insan için, sadece, yakınlarını değil, tüm yaradılmışları sevebilmek sonsuzluk kapılarının anahtarıdır. O, bu bilince ulaşanları, derin huzur alemlerine de kavuşturur... Hz. Muhammed (s.a.v)'in dediği gibi, "Ölmeden evvel ölün"... Yani egonuzdan, dünya zevklerinizden, hırslarınızdan arının, sonsuz sevgiyle dolun... İşte o zaman, vaad edilen cennete, yaşarken kavuşursunuz. O zaman yüce Yaratıcı, huzura kavuşan varlığına şöyle seslenir:

"Ey huzura kavuşmuş can! Dön Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş olarak. Gir kullarımın arasına, gir Cennetime." (Fecr, 27-30)

O cennet size, kalbiniz kadar yakın. Yeter ki, isteyin, dileyin. Cennetin kapıları size ardına kadar açılacaktır. Unutmayın, "Cennetin tüm ırmakları, akar 'Allah, Allah' diye diye"... O ırmaklarda, bir damla da neden siz olmayasınız?
Terbiye, başlı başına bir güzelliktir ve kimde olursa olsun takdir edilir. Evet, câhil dahi olsa, terbiyeli olduğu takdirde sevilir. Millî kültür ve millî terbiyeden mahrum milletler, kaba, câhil ve serseri fertlere benzerler ki; bunların ne dostluğunda vefâ, ne de düşmanlıklarında ciddiyet olmaz. Böylelerine güvenenler hep inkisâr-ı hayâle uğrar, bunlara dayananlar er-geç desteksiz kalırlar. Terbiye başlı başına bir güzelliktir ve kimde olursa olsun takdir edilir. Evet, câhil dahi olsa, terbiyeli olduğu takdirde sevilir. Millî kültür ve millî terbiyeden mahrum milletler, kaba, câhil ve serseri fertlere benzerler ki; bunların ne dostluğunda vefâ ne de düşmanlıklarında ciddiyet olur. Böylelerine güvenenler hep inkisâr-ı hayâle uğrar, bunlara dayananlar er geç desteksiz kalırlar.
Bir üstada çıraklık yapmamış ve sağlam bir kaynaktan terbiye almamış mürebbî ve mürebbiyeler, başkalarının yollarına fener tutan körler gibidirler. Çocukta görülen arsızlık, şımarıklık, bağrında geliştiği kaynağın bulanık olmasından meydana gelmektedir. Ailedeki duygu, düşünce ve hareket intizamsızlığı katlanarak çocuğun ruhuna akseder. Tabiî ondan da topluma...
Terbiye metotlarının en güzellerinden biri de kötülüğe karşı iyilikle mukabele etmektir. Böylece düşmanın düşmanlığı ortadan kalkar; dost ise daha yakın olur. Bu husus yönetimle de alakalandırılırsa, iyi yönetim yakındakini mutlu eder, uzaktakini kendine çeker diyebiliriz. Kaliteli insana örnek olacak şu mısraları şair ne güzel ifade ediyor:

“Cihan bağında ey aşık, budur maksudu ins ü cin
Ne senden kimse incinsin, ne sen kimseden incin!”

İnsanlar arasında, çok cüz'i şeylerle satın alınabilecek kadar ucuz olanları bulunduğu gibi, dünyalar dolusu altın ve elmaslarla satın alınamayacak kadar pahalı olanları da vardır. Milletleri yükselten de işte bu ikinci kısımda olanlardır. Pahalı insanlar, yağmur yüklü bulutlar gibi, hep yüksek ideal ve faziletlerle yüklüdürler. Bilinsinler, bilinmesinler geçtikleri yerler arkalarından yeşerir gider...

Şeyh Edebali bu tür insanları tarif ederken;

“İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölür” diyor. Yani basit düşünce sahipleri, karakter yoksunları ve irade hakimiyetini kaybedenler, toplumda hatırlanmaya değer bir varlık olamazlar. Yaşadıkları sürede şahsiyetsiz ve silik olarak yaşarlar. Böyleleri öldüklerinde toplumun faydasına iyi miras da bırakamazlar ve iyi olarak anılmazlar. Kendileri unutulur, ama geride miras bıraktığı kötülükleri hiç unutulmaz. Şerir işleri devam ettiği müddetçe de amel defterleri kapanmaz, günah haneleri her geçen gün biraz daha kabarmaya, yevmi kıyamete kadar devam eder gider.

Fatih YILMAZ






( Sadıklarla Beraber Olmak başlıklı yazı fatih-yilmaz tarafından 27.08.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.