SOMALI BİR YETİMİN BABA HASRETİ
…Soma’da bir somun
…ak ekmek uğrunda
…can verenlere rahmet ve minnetle…
Nazarımın değdiği yerde suretin vardır
Sensizlik ağır kıştır; fırtına, tipi, kardır
Asude olmak için, ömrü geriye sardır
Sırtımı dayadığım koca çınardın baba!...
Kana kana içtiğim berrak pınardın baba!...
Hoşgörü burçlarında muhabbetin demiydin
Düşlerimi taşıyan bembeyaz bir gemiydin
Nefes alma sebebim, hayatın önemiydin
Âb-ı hayat gibiydin, damarda kandın baba!..
Vücudumda iskelet, tenimde candın baba!...
Ayna gıpta ederdi saçının aklığına
Kömür haset ederdi kalbinin paklığına
Paslı bir kılıç gibi saplandım yokluğuna
Yokluğunda üzgünüm, yastayım şimdi baba!...
Yorgun düştüm, tükendim; hastayım şimdi baba!..
Dağ misali heybetli gelişini özledim
Yüreğime akıttım, gözyaşımı gizledim
Belki gelirsin diye, yollarını gözledim
Uçsuz bucaksız yollar, yolcuya ağlar baba!...
Gelmeme ihtimalin gönlümü dağlar baba!...
Yüreğim yangın yeri, kim dindirir sızımı?
Hiçbir silgi silemez alnımdaki yazımı
Mumla aramaktayım o görkemli mâzimi
Kömürden daha koyu, kara bahtımız baba!...
Cennet-i Âlâ olsun orda tahtımız baba!...
Siyah kömür tozları, kirletmedi yüzünü
Paranın kirli yüzü karartmadı özünü
Hep mutlu olacaktık, unuttun mu sözünü?
Bir avuç kömür için bir ömür verdin baba!...
Çok sevdiğin Rabbine, vuslata erdin baba!...
Hüznün yamaçlarında gözyaşları çağladı
Kömür renkli havadis, yürekleri dağladı
Bu (z)amansız hicretle ana-bacı ağladı
Çıkardığın kömürü nasıl yakarız baba!...
Bu yokuştan düzlüğe nasıl çıkarız baba!...
İnanmak istemedik, hepsi şaka sandık biz
Mayısın ortasında kömür gibi yandık biz
Soframızda ekmeği acılara bandık biz
Sol yanımda bir sızı, ne çok acıyor baba!...
Gül yüzün fersah fersah, bizden kaçıyor baba!..
Ömründe hep dik durdun, hele kaldır başını!
Kömürlü ellerinle sil gözümün yaşını
Arka dağım belledim şimdi mezar taşını
Akrep soktu saati, geçmez günlerim baba!...
Bu tarifsiz acıyla her dem inlerim baba!...
İçimi ısıtırdım sevginin sıcağında
Anıları bıraktın kör maden ocağında
Sılaya dönüş yaptın ömrün altın çağında
Sonsuzluk yolcuları, geri dönmüyor baba!...
İçimdeki kor ateş, yangın sönmüyor baba!..
Elden ne gelir gayrı, yücelerden çağrı var
Göçtüğün günden beri, sol yanımda ağrı var
Ana, bacı, kız, kızan; köz köz olmuş bağrı var
El âlemin göğünde güneş doğuyor baba!...
Karbon monoksit zehri bizi boğuyor baba!...
Yer gök kömür karası, görmüyorum önümü
Darmadağın pusulam, kaybetmişim yönümü
Bugünüm haraç mezat, özlüyorum dünümü
Sonsuza kanatlanan, garip kuş oldun baba!...
İlkbaharın sonunda, ağır kış oldun baba!...
Kasvet boğuyor beni, nefes alamıyorum
Sesimin yankısına bir ses alamıyorum
Bu pulsuz dilekçeme adres alamıyorum
Helâl rızkın peşinde kül oldun, yandın baba!...
Karanlığıma güneş, geceme tandın baba!...
Nur yağsın mezarına, gül adını anarım
Ateşten gömlek giydim, için için yanarım
Dünle teselli bulur, hatırana kanarım
Uçuruma dayandım, bu yoldan döndür baba!...
İçimdeki yangını üfle de söndür baba!...
Hasretin dağlar kadar, bu böyle gitmez gayrı…
Hakkını ödemeye bir ömür yetmez gayrı…
Ötelerde sürecek, bu sevda bitmez gayrı…
Gururla dalgalanan bayrağımda ‘al’ baba!...
Mekânın cennet olsun, nur içinde kal baba!...
M. NİHAT MALKOÇ