OSMANLI TÜRKÇESİ

Son yapılan 19.Milli eğitim şurasında alınan bir tavsiye kararı ateşli tartışmalara neden oldu.

Bu şurada onlarca tavsiye kararı içerisinde yer alan Osmanlıcanın(Osmanlı Türkçesi) okullarda mecburi ya da seçmeli ders olarak okutulması kararı kıyameti kopardı. Doğrusu geçmişinden bu kadar korkmanın nedenini anlamak mümkün değildir.

Sanırsınız ki sömürge ülkesi gibi ilkokuldan itibaren çocuklarımıza İngilizce dersi mecburi olarak okutulacak!

Bir kere Osmanlıca diye bir dil yoktur. Osmanlı diye bir Etnisitenin olmadığı gibi. Önce bunu bir tespit edelim.

 Ne vardır o halde?

Osmanlı Türkçesi vardır. Bu günkü Türkçeden tek farkı alfabesinin farklı olmasıdır. Yoksa konuşulan dil aynı dildir, konuşanlar da yine aynı Türk milletidir.

Evet, Osmanlı bir imparatorluktu. İçinde onlarca ayrı etnisiteden, ayrı dilden, ayrı dinden, ayrı renkten insanlar vardı. Elbette bütün bu toplulukların bazı kelimeleri, deyimleri de Osmanlı Türkçesinin içinde yerini almıştı. Bu da gayet doğaldır. Bugün batı dillerinden dilimize geçen kelimeler ve deyimler gibi.

Hatta bugün şehir merkezlerine inin şöyle bir dolaşın. İşyeri isimlerine bir göz atın ne göreceksiniz bakalım. Kendinizi Türkiye demi, yoksa batılı ülke şehirlerinden birinde mi hissedeceksiniz. Neredeyse Türkçe dükkân ya da iş yeri adı yok. Bunları neye görmüyor da kendi dilimiz olan Osmanlı Türkçesini örseliyoruz.

Bilindiği gibi Osmanlı devletinin yıkılmasıyla birlikte yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti devletimiz 1928 yılında Arap alfabesinden Latin alfabesine geçti.

Türk milleti Latin alfabesine geçti diye nasıl Latin olmadıysa, Osmanlı da Arap alfabesi kullandığından dolayı Arap olmamıştır.

Yapılan tartışmalara baktığımızda vay efendim Osmanlı Türkçesi okutulursa geri gidilir gibi sözler oldukça komiktir. İnandırıcı olmadığı gibi bilimsel bir yaklaşım da değildir. Burada kimse tekrar alfabe değiştirelim, Arap alfabesine geri dönelim demiyor.

Burada hedeflenen ve söylenen kadim kültür kaynaklarımızın ortaya çıkarılmasıdır. Bırakın öğrenmek isteyen istediği dili ve alfabeyi öğrensin ne var bunda. Üstelik bahse konu dil milletimizin dilidir, bizim dilimizdir.  

Karşı çıkıp küplere binenlere şunu hatırlatmak istiyorum. Türk milletinin tarihi 1928’de başlamadı.  

Türk milleti on bin yıllık bir tarihe sahip. Bunun yaklaşık bin yıllık tarihi Arap alfabesi kullanarak geçmiştir. Dolayısıyla bu bin yıl içinde yazılan çizilen bütün edebi eserlerimiz de, tarihimiz de, belgelerimiz de bu alfabeyle oluşmuştur.

Bu bin yıllık belgeler bizim tarihi hafızamızdır. Şu anda bu hafızamızı maalesef kullanamıyoruz.

Soralım şimdi. Yetmiş seksen yıl önce yazılmış eserleri kaç kişi okuyup anlayabiliyor?

Maalesef kendi gayretleri neticesinde öğrenip, okuyup, anlayabilen çok az sayıdakiler dışında okuyamıyoruz, anlayamıyoruz.

Peki, bu acıklı, hatta utanılacak bir durum değil mi?

Yine sormak lazımdır. Dünyada bizden başka hangi millet yetmiş seksen yıl öncesinin edebi eserlerini ve belgelerini okuyamıyor?

Okuyamadığımız içinde ufacık problemler karışışında bocalayıp duruyoruz. Gerçekçi çözümler bulamıyoruz. Çünkü son yetmiş seksen yılda oluşturduğumuz kültür ve çözüm tecrübelerimiz yeterli gelmiyor. İşte PKK, Suriye, Irak, Kıbrıs, Ermenistan vb problemler karşısındaki durumumuz.

29 Nisan 2003 tarihli Balıkesir Politika gazetesinin bu köşesinde Ermeni propagandası ve Osmanlı arşivleri” başlıklı yazımızda, Türk aydının Osmanlı Türkçesini bilmediğinden hareketle, Osmanlı arşivleriyle ilgili şöyle bir tavsiyede bulunmuştuk. ”Binlerce yıl hükmettiğimiz toplumların ve tarihimizin sicilinin saklı bulunduğu bu arşivler, bütün dünya ilim adamlarının hizmetine açılarak, hiç olmazsa bizlerin gün yüzüne çıkaramadığımız dünya tarihini etkileyecek bilgi ve belgeleri, böylece ortaya çıkarmış olacaklardır. Bu arşivlerimizde özellikle Selçuklulardan bu tarafa,  aşağı yukarı bin iki yüz yıllık tarihimiz saklıdır” demiştik.  

Hâlbuki geçmişimizi iyi bilseydik, günümüzde karşılaştığımız benzer problemlere, çok sayıda çözüm üretebilir, iç ve dış olaylara daha iyi hâkim olabilirdik.

Sonra bakın bu gün Türkçeyi okumuşumuz da, okumamışımızda doğru dürüst konuşamıyor. Ayrıca yapılan o kadar masrafa rağmen ilkokuldan Üniversiteye kadar İngilizce vb yabancı diller okutuyoruz ama bir türlü öğretemiyoruz. Çünkü kendi dilini(Türkçeyi) doğru dürüst bilmeyene başka bir dil öğretmek kolay değildir. İşte yabancı dil öğretimindeki başarısızlığımız buradan geliyor.

Biz bin yıldır kullandığımız dilimizi, geçmişimizi, kültürel değerlerimizi reddettiğimiz ve yerini de dolduramadığımız için, ne tarihimizi biliyoruz, ne küresel çapta edebiyat eserleri üretebiliyoruz, ne Türkçeyi doru dürüst konuşabiliyoruz, nede yabancı dilleri öğrenebiliyoruz.

Bugün kendini aydın ya da Entellektüel olarak lanse edenler, medyada da dile getirildiği gibi maalesef 300 kelimeyle yazıp, çizip, konuşabiliyorlar.

Siz âlemi cihan olsanız 300 kelimeyle dünya çapında ne edebi eser verebilirsiniz nede doğru dürüst teknoloji üretebilirsiniz.

Bakın Osmanlı Türkçesini öğrenmekle hiçbir şey kaybetmediğimiz gibi neler kazanabiliriz kısaca onlardan da bahsedelim.

Her şeyden önce geçmişinizi ve kendinizi tanırsınız.

Unuttuğumuz sözcük ve deyimleri tekrar keşfedersiniz.

Bugün elli dolayındaki eski Osmanlı tebaası olan devletlerin hafızalarını öğrenerek, bu devletlerle ilişkilerinizde elinizin altında zengin tecrübe, bilgi ve belge birikimi olur.

Dünya ve bölge politikalarını oluştururken daha rahat ve doğru politikalar geliştirebilirsiniz.

Kaybettiğiniz bilgi ve tecrübe hazinelerinize tekrar kavuşursunuz.

 Balkanlar, Ortadoğu, Kafkasya, Afrika, Asya, Avrupa ve ABD politikalarınızı üretirken geçmişteki tarihi tecrübelerden yaralanarak daha akılcı ve gerçekçi politikalar üretebilirsiniz.

Bugün bocaladığınız benzer iç problemlere karşı, nasıl çareler üretilmiş bunları öğrenirsiniz.

Kendi ecdadınızın ürettikleri eserleri, yazıları, bilim ve fikir adamlarını hem okuyabilir, hem anlayabilirsiniz.

Eski Yunan ve Batılı bilim, fikir adamlarını bildiğiniz gibi kendi bilim ve fikir adamlarınızı tanırsınız.

Atalarınızın Cihan hâkimiyetini hangi inanç, bilgi, tecrübe, güç ve yöntemlerle nasıl sağladığına vakıf olursunuz.

Nerede hangi yanlışları yaparak kaybettiğinizi ve hangi doğruları yaptığınızda neleri kazandığınızı görme imkânına kavuşursunuz.

Osmanlıyla birlikte Selçukluyu da öğrenirsiniz, beylikleri de.

Bütün bunların neticesinde kendinize öz güven sağlarsınız.

Böylece gelecek on ve yüz yılları planlarken Osmanlı Türkçesi sayesinde elinizde müthiş bir bilgi ve tecrübe harmanı olmuş olur.

Sadece bunlar bile yetmez mi?

( Osmanlı Türkçesi başlıklı yazı İ.Sarıçay tarafından 15.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu