Kasap Kel Memiş
Kasaptan geçiyordu, sokakta işlek yerde,
Baktı durdu etlere, ama elleyemedi.
Birkaç kilo et alıp, çocuklar ile yer de
Fikrinde çatal bıçak, lâkin elle yemedi.
Sardı onu o anda karamsar bir düşünce,
Alacaktı garibim, aylığı yetişmedi.
Sonra ne olur hali, bir peşine düşünce,
Hayalinde de kaçtı, Kel Memiş yetişmedi.
Aylık kiraya yetmez, hudutlu gelir-gider!
Nasıl öder bilinmez, bu emekçi çekleri.
Ama nefis et ister, aklına gelir gider,
Gönlüne hazan esip, soluyor çiçekleri.
Yüzü tutmuş olup da Kel Memiş’e varsaydı,
Bir kilo et uğruna, mezbahayı yıkardı.
Bir ara çok sevindi, umutları varsaydı,
Aksi halde Kel Memiş, dünyasını yıkardı.
Elinde bıçağı var, gezer kanlı çizmeli,
Volta atar dolaşır, durma, git ve gel Memiş.
Bunun altını kalın çizgi ile çizmeli,
Onun gibi paragöz, bu dünyaya gelmemiş.
Kel Memiş çok vicdansız ve zalimin biriydi,
Dedi kendi kendine, bulmuştur bir sakat at.
Adama benzemezdi, kulak ve leb iriydi,
Onun etinden bile lezzetliydi sakatat.
Adaletsiz paylaşım, dar ediyor bu yurdu,
Herkes hakkı olanı hakkı ile almalı.
Atalarımız bizim, bakınız ne buyurdu;
Gördüğünü isteme, paran varsa al malı.
Mikdadî Bu fukara borçla et alabilse,
Doyacaktı bu akşam, mahalle ve ev ete.
Kel Memiş güvenip de sözünü âlâ bilse,
Öyle muhtaç idi ki, denecek bir “Evet”e.
Mikdat Bal