Kızdığım zaman,
hele de trafikte sinirleniyor isem, diğer şoför arkadaşlara hıyar, dingil, çüş,
öküz, ayı gibi kelimeleri salıyorum gidiyor. Bunların içinde yine de en çok
tercih ettiğim ''Dingil'' kelimesi ki cümle içinde, imla kurallarına uyularak
çeşitli şekillerde kullanılıyor. ''Ulan dingil önüne baksana.'' ya da ''Dingil
doğru kullansana arabayı, manavdan mı aldın ehliyeti dingil '' veya başka bir
ifade ''Sen bu dingillik ile dingiller arasında ki yarışmalarda altın madalya bile
alırsın.'' Kim bilir belki onlarda bana değişik kelime ve cümle grupları ile
iltifat ediyorlardır...
Sadece trafikte mi arıyorsunuz dingilleri. Bunlara her
ortamda her mekân da zaman zaman rastlayabilirsiniz. Hastanede sıra beklerken
önünüze geçmeye çalışanlar, ya da doktorları, hastama iyi bakmadı diye dövmeye
öldürmeye kalkanlar. Otobüs duraklarında sizi ittirip kaktıranlar. Yayalara
yeşil ışık yanarken arabalarını özellik ile onların üstüne üstüne sürenler...
Bir de bu dingilin sözlük anlamına bakalım. İki üç tane
tanımı var aşağıda bir göz atalım.
dingil : 1-Tekerleklerin merkezinden geçen ve taşıtın
altına enlemesine yerleştirilmiş mil, aks
2-Aptal, salak.
3-Kaba saba.
Şehirlerarası yolda seyahat ediyorsunuz. Önünüzde ki
arabadan cam açılıyor, pat dışarıya bir sigara paketi bir de kola kutusu ve
plastik su şişesi atılıyor. Avrupa da olsa hemen plakasını alırlar ve en yakın
kolluk kuvvetine, polise, jandarmaya bildirirler. İşte toplumsal duyarlılık,
toplumsal bilinç budur. Ben bu tiplere dingil demeyeyim de ne diyeyim. Hatta ve
hatta bunlar dingilin önde gideni. Tabiata bırakılan bir plastik şişe serbest
olarak tabiatta kaldığı müddetçe yüzlerce yılda yok olabiliyor ve de en
önemlisi plastik olduğu için kanserojen madde içeriyor.
Bir zamanlar TBMM yani Büyük Millet Meclisinin tavanına çiğ
köfte yapıştırmaya kalkanlara da dingil demek lazım en oturaklısından hem de.
En büyük mutabakat sağladıkları konu ve hiç bir milletvekilinin muhalefet
etmediği tek konu milletvekili maaşlarıdır ki oylamada buna ret oyu ya da
çekimser oy kullanan ya çok azdır ya da hiç çıkmamıştır...
Dingillik üzerine verilecek o kadar çok örnek var ki
ülkemizde. Gecekondulaşma bir dingillik olayı değil de nedir? Hatta bir de
gecekondu mafyası denilen olgu bile var memleketimizde, şimdilerde azalmış olsa
bile azıcık. Başka bir örnek yaz aylarında piknikçilerin yaktığı ateşlerin
ormanlarımızın yok olmasına sebep olması, buna benzer yine yasak olduğu halde
anız yakmak. Alın bir tane daha, kamyon kasasına işçi kadınların, çocukların on
kişi yerine elli kişi binmesi ve de trafik kazalarına davetiye çıkartılması.
Ülkemizin bazı bölgelerinde halen zaman zaman, evlenecek
gençlerin önüne çıkarılan zorluklardan biri olan ''Başlık Parası''da toplumsal
ve sosyolojik bir olgu olarak üzerinde dikkat ile düşünülmesi gereken bir
dingillik olayıdır.
Dingillik her ne kadar bulaşıcı olmasa da, bakıyorsunuz
çoğu kere adamın babası dingil ise oğlu ya da kızı da babadan ve anneden erdem
olarak ahlak olarak fazla bir şey almadılarsa onlar gibi dingillik yapabiliyor,
toplumun etik değerlerini düşünmeden alt üst edebiliyorlar. Genellik ile cahil
ve az eğitim öğretim olmuş olsalar da dingiller, bazı zaman okuyup çok yüksek
mevkilere gelmiş insanlardan da dingil kişiler çıkabiliyor, bunu da göz ardı
etmemek lazım. Hani demişler ya ''Tahsil cehaleti alır eşeklik baki kalır.''
diye...
Halen toplumsal ve bireysel zaaflarımızdan biridir ''Bilgi
sahibi olmadan fikir sahibi olmak.'' Televizyonlarda ki açık oturumlarda birçoğunuz
izlediniz ve zaman zaman da izlersiniz. Birçok tartışmacı karşısında ki insanın
fikrine dikkate almadan kendi fikirlerini savunur durur. Bunların birçoğu
megalomandır haliyle. Bizler de oturur sabahlara kadar o tartışmaları izleriz
ve oradan bir bilgi ve kültür sahibi olacağımızı zanneder gizli bir mutluluk
duyarız. Her neyse lafı çok uzatıp biz de okuyucumuzu bıktırıp
dingilleşmeyelim. Hepinize en derin sevgi ve saygılar...