Sandıktan çıkarttım naftalin kokulu elbiselerimi,
bütün çocuk günlerimi
sığıştırarak.
Siyah beyaz fotoğraflarıma
baktım birer birer,
bütün çocukluk
günlerim yalın ayak…
Hatıra defterimi yırtıp
atmıştım,sarhoşluklarımdan birinde
sanırım içindekileri unutmak istiyerek;
ama, o günleri ne mümkün unutmak!
Annemi tanıyorum
hemen,
kucağında sıkı sıkıya tutuşundan.
Üşüyordum ya, az önce, ısınıverdim çabucak!
.
Sıcaklığı hiç değişmemiş; sevgi sıcaklığında,
Oysa uzun yıllardır
unuttuğumu sanıyordum.
Beni hayata bağlayan empati bu,
Annem gözlerimin
önünde işte…
Tüm nimetleri sunan eller gene hizmet peşinde;
sendeleyip düşmeme
mani olarak!
Üstüme annemin sükûnetini
örtünüyorum uyuyarak.
Öylesine derin
uykulardı, uyuduklarım,
Mutluluklarımın sıcaklığından erimiyordu
karlarım,
Ayaklarım kaymıyordu kaldırımlardan.
Dizlerim kanamıyordu.
Annesizliğin yaşanılmaz olduğu dünyamda,
oysa,
Ne kadar da erken onsuz kalmıştım.
Onunla beraber yok olamadığım için,
Hayatımı zindan yapmıştım…
İşte, kollarından aşağı kayıverdim gene,
Tutunacağım bir anne eli de
yok!
O gidinceye kadar
çocukluğuma
dair hatırladıklarım
öylesine berrak ki,
ne olmuşsa, o gittiğinde olmuş,
resimlerime buruk bir tad bırakarak...
evet,
evet, evet… ondan sonrası bir kargaşa, savaş…
yitirilen umutların yerinde türeyen
umutsuzluklar…
annesiz yaşamak neydi birkaç dakikalık
debelenmelerin ölümcüllüğünde?