Isparta'da el halısı dokuduğumuz günlerdi. Neşe içinde güle oynaya ve tam bir ahenk içinde dokurduk halıları. Düz olanı, desenlisi ayrı güzellikte olurdu.
Sevgimizi ve emeğimizi verirdik güzel olması da beklenirdi doğal olarak...
İşte o günlerden bir gün akşam vakti tamamlamıştık halıyı ama patronun isteği doğrultusunda tezgahta bırakmıştık. Ertesi günü erken saatlerde tezgahtan alınacak ve şehir merkezindeki halı pazarında satışa çıkarılacaktı.
Halı atölyesinin bulunduğu avlunun diğer ucunda patronun evi vardı. Sabahleyin halıyı almak için atölyeye gelip de tezgahın bomboş olduğunu, halının çalındığını anlayınca patron ve eşi şoke olurlar.
Sonrası malûm, polis, araştırma, soruşturma vs...
Bulunmadı halı.
"Ben yiyemedin sen ye" derler bizim memlekette. Patron çok üzgün, meçhul hırsıza hitaben "sana da yemek kısmet omasın, haram olsun" diye beddualar ediyordu.
Altı metre kare bir büyük taban halısını üç kişi 21 günde dokuyorduk güzel bir işçilik ücreti karşılığında. Hiç de hak reva değildi halının çalınması.
Emek ver, masraf et, meşru olmayan yoldan başkaları faydalansın, olacak şey değil...
İnternette buna benzer okuduğum bir haber, yukarıdaki halı hırsızlığına çağrışım yaptı.
Tokat'ta 15 dönümlük mısır tarlasını geceleyin başkaları hasat etmişler, (çalmışlar.)http://www.haberturk.com/gundem/haber/1305204-15-donumluk-misiri-hasat-ederek-caldilar/2
Başkalarının emeğini çalarak, sömürerek yaşam sürdürenler çoğalmakta...
Ve genelde bu kişiler hiç de hak etmedikleri rahat ve lüks yaşam sürdürüyorlar.
"Alın teri kutsaldır ve lezzetli besindir" diyorduk biz, lafta mı kaldı o güzel sözler...
Kendi ürettiğini, kendi kazandığını yiyeceksin arkadaş!
Yıkıntı olmak, başkalarının sırtından geçinmek seni toplumda ancak rezil-ü rüsva eder, ezik yaşarsın...
Ve öyle de yaşamaktasın,
Yanlış mı söylüyorum?
Bir düşün...
Selam ve saygı ile...
Yurdagül Alkan.