Trabzon'a ilk geldiğim aylardı. Yavaş yavaş kış bastırıyordu. Komşularıma ve iş arkadaşlarıma
kışların sert geçip geçmediğini sordum. Hatırı sayılır soğuklar olduğunu ve çok yağmur yağdığını
söylediler. Peki ya kar dedim, pek fazla kar yağmaz cevabını aldım.
Ocak ayında kar yağmaya başladı. Bakın dedim kar yağmaz diyordunuz, ama yağıyor işte, hem de
çok yağıyor. Olsun dediler yağıp yağacağı budur. Gelir geçer öyle fazla tutmaz burada kar.
Yıl 1992 belki de tarihe bir not düşmek gerek, denilenin tam aksine öyle bir kar yağdı ki, neredeyse
on beş gün kalkmadı. Ben her hatırlattığımda ise onlar yine, yağıp yağacağı budur demeye devam
ettiler. Oysa bu kar olayı bizim için yeni bir eğlence olmuştu. Öyle ki o günlerinde üç yaşında olan
oğlum Barış'la birlikte tesislerin bahçesinde karlarda yuvarlandığımızı hatırlıyorum.
Ve Trabzonspor Trabzon'da yaşayıp da, Trabzonspor maçlarına gitmemek hatta başka bir takımı
tutsan da sempati besleyerek Trabzonspor taraftarı da olmamak mümkün değil. İşte ben bu duyguyu
da yakından tattım, Avni Aker stadının havasını soludum. Gün geldi tuttuğum takım Trabzon'a geldi.
Ama ben Trabzon taraftarının arasında, arkadaşlarımla birlikte oturdum.
O yıllarda Kocaelispor taraftarıydım. Mesai arkadaşlarımla birlikte Trabzonspor-Kocaeli maçına gitme
kararı aldık. Eh ne de olsa içimde Kocaeli fırtınası da var. Arkadaşlarıma sıkı sıkı tembih ettim. Sakın ha
benim Kocaeli'li olduğumu kimseye belli etmeyin diye. Onlarda aman dert etme, nasıl olsa üç atarız, beş
atarız diye sözde beni kızdırmaya çalıştılar.
Kocaelispor zor günler geçiriyordu. Bir çok futbolcu kadro dışı bırakılmış ve gençlerden oluşan bir ekiple
maça gelinmişti. Ama ne olduysa oldu, gençler bir coştu bir coştu. Bir de gol atmazlar mı? Ben gizli gizli sevinirken arada bir göz ucuyla bizimkilere bakıyordum. Önce arkadaşlardan birisi çıkıştı.
-Hocam ha öyle bakma yuzuma karışmam ha!
-Yok kardeşim bakmadım sana...
Hemen bir diğeri atılıp söze girdi.
-Ne oldi, bişe mi oldi, niçin bakaymış?
-Yok yahu nereden çıkarıyorsunuz bunu, hem ne olacak şimdi Trabzon atar bir tane.
-Hocam şimdi bu Kocaeli diye gösterurum seni herkese, gerisunu sen duşin.
-Hadi canım o kadar da değil, ne oluyorsunuz. Hani söz vermiştiniz.
-Karadenuz burası denizun ne zaman nasul dalgalanacağu belli olmaz.
Aslında gerçekten çok kızmışlardı ama, eminim ki, orada benim başıma bir iş gelse, hepsi benden
yana olurdu. Neticede Kocaelispor macı kazandı.
Gayri ihtiyari yine aramızdaki tam deli dolu arkadaşa bakıp gülümsemişim. Bizim ki birden kolumdan
tutup beni türübünlerin ortasına doğru çekip bağırmaya başlamaz mı? "Ha burada, aramızda bi Kocaeli'li
var arkadaşlar...
Neye uğradığımı şaşırdım, Allah'dan bizimki bir taraftan da gülüyordu da, kimse söylediklerini ciddiye
almadı.
Ertesi gün mesai başladığında hiç birimiz maçtan söz etmedik.
1994-1995 sezonu, o sene Trabzonsporumuz Uefa Kupasının ilk turda Romanya'nın' FC Dinamo Bucuresti takımıyla eşleşmiş. Kendi sahamızda ki ilk maçı 2-1, deplasmandaki ikinci maçı da 3-1 kazanarak ikinci tura yükselmiştik. İkinci turda karşımızda zorlu bir rakip vardı. İngiltere'nin Aston Villa FC takımını Avni Aker'de ilk maçta 1-0 mağlup ettik.
İngiltere'de ki maçı başta Müdür ve Müdür yardımcımız Harun bey olmak üzere bir çok arkadaşla birlikte tesislerimizin Lokalinde izledik.
Bir sıfır mağlup durumdaydık. Salonda tam bir sessizlik vardı. Maç uzatmaya gidecek derken, Dakika
89 Trabzonsporumuz küçük Orhan (Orhan KAYNAK) vasıtası ile bir gol attı. Birden ne olduğunu
anlayamadım bile, herkes birbirine sarılıyor, Lokalin sandalyeleri havada uçuşuyordu.
Hiç bir zaman silah atılmasını tasvip etmedik ama, Karadeniz'i durdurmak mümkün mü? Ortalık
cayır cayır. O arada Aston Villa bir gol daha atmış ama bu yine de bizim turu geçmemize mani değil.
Çünkü ilk maçı 1-0 kazanmış, deplasman maçında ise bir gol atmışız. Biz macı 2-1 kaybettiğimizi
saatler sonra öğrensek de umurumuzda olmadı.
Lokalden çıktığımızda Müdürümüzün bağıra çağıra dolaştığını hatırlıyorum.
-Arkadaşlar yarın dersi olan hocalar dışında herkese tatil, tatil ilan ettim ha buraya.
Ardından sevinç çığlıkları tesislerin dışındaki kutlamalara karıştı, konvoylar halinde bütün Trabzon'u
dolaştık.
Mehmet Fikret ÜNALAN
Yüz on dokuzuncu bölümün sonu