Şiirin Peşinden
Sen ki; birkaç damla kan, birkaç nefeslik
cansın
Sen ki; düşünen akıl, seven kalple
insansın
Kader
bizi sözlerin mana ikliminde, bir mecnun misali hakikatin özünü aramaya memur
etmiş sanki. Ve kelamımızı kalemimize mahkûm edip, cihanın dertleriyle
dertlendirip atmış dünya sahnesine… Yüreğimizde harman olmuş kelimeler… Önce
aşk ile kavrulmuş, sonra ah ile savrulmuş… Mısra mısra yığılmış derunumuzda
tıpkı buğday tınazları gibi… Gün olmuş ciğerimizden kan, gün olmuş
gözlerimizden gözyaşı çekmişiz kalemlerimize… Şair demişler adımıza oysa
şuurumuz düşmüşken kelimelerin ardına… Yazar demişler yazdığımız için akla
gelmeyenleri…
Bazen
de sözün sarrafları düşmüş peşimize… Davet etmişler bir o diyara, bir bu diyara…
Davete icabet gerek diye düşmüşüz dost gönüller ile hemhal olmak için yollara…
Batman olmuş son durağımız… Batman Valiliği İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü ile Edebî Yad ve Sanat Akademisi'nin Merhum Şair-Yazar Abdulvahap Akbaş'ın anısına ortaklaşa düzenlediği "Şiirler de Kardeştir" konulu şiir yarışmasına katılmamız nedeniyle ödül törenine çağrılmıştık.
Cennetten kesilmiş bir paça gibi görenleri cezbeden güzelliği bizi de büyüledi Batman'ın… Vatanın hangi parçası kötü, hangi parçası çirkin ki… Hem çirkin olsa, kötü olsa bu kadar yıldır, bu kadar düşmanın iştihası bitmez miydi? Her bir parçası en nadide taşlardan oluşan bir gerdanlık gibi ışıl ışıl parlayan ülkemin bu en güzel kentini ve çevresini içimize çektik. Gönlümüze yazdık Hasan Keyf’i, Malabadi’yi, Raman’ı, Siirt’i, Tillo’yu, Mardin’i, Nusaybin’i, Botan’ı… Doyamadık yeşiline, doyamadık dağına, taşına, coşkun ırmaklarına, evliyasına… Doyamadık misafirperverliğin kitabını yazan pırlanta yürekli dostlara, mihmandarlara… Doyamadık bizi bağrına basan halkına, bürokratına, edibine…
Birçoğu
ile orada karşılaştık. Telefonda konuştuğumuz, sanal âlemde yazıştığımız
dostları orada gördük ilk defa. Ne kadar da bize benziyorlardı… Yürekleri
sevgi, bakışları hüzün dolu insanlardı… Gönülleri en nadide güllerin açtığı,
bülbül dilli dostlar tanıdık. Sazıyla sözüyle, tavrıyla özüyle memleketin her
köşesinden kardeşliğe koşup gelen dostlar, yarenler, gönül erleri sohbetin,
muhabbetin en mükellefi ile doyurdular gönüllerimizi…
Gönül
imbiğinden damıttıkları incilerden oluşan kitaplarını takdim eden gönlü zengin
dostlar vardı. Aldık kabul ettik. Bağrımıza bastık…
Önce
dostluk, kardeşlik demiştik. Sonra bu kardeşliğin ve dostluğun remz şahsiyeti,
dağ gibi gönlü ile, dağ gibi sevgisi ile, dağ gibi kalemi ile bizlere veda edip
ötelere giden Abdulvahap Ağabeyimizin ayak izlerini takip ettik doğduğu şehirde…
Onun güzel hatırasına ithaf edilen bir yarışmada derece almak ne kadar güzeldi…
Her ne kadar cismen ve bedenen bizi karşılamasa da bizleri muhterem eşleri,
kerimeleri, evlatları, kardeşleri karşılamıştı. Güzel insanın aile efradı da,
dostları da güzel oluyormuş demek ki… Hasbelkader biz iki defa misafir etmiştik
Vahap ağabeyi Çorum’da… Ama vekilleri onun adına bizi öyle bir ağırladılar ki
kelimeler kifayetsiz kalır anlatmaya…
Her
sevincin sonunda bir hüzün vardır. Bu hüznün de anası babası firkattir,
ayrılıktır. Gökyüzüne göçmen kuşlar gibi süzülürken geride bıraktığımız şehir,
geride bıraktığımız dostlar, ayrıldığımız arkadaşlar bu firkatin birer burcu
gibi yüreğimizde köz köz yandılar… Sayılı günler bitmeye mahkûmdu. Bir rüya
gibi bitiverdi Batman, Siirt ve Mardin üçlemesiyle yaptığımız seyahat... Dostlar
bir görünüp kayboldular ama geride özlemlerini bıraktılar yüreğimize…
Şimdi gözlerimizi kapatıp, bir hayal âleminde yâd ediyoruz o anları… Şahin Hocanın sesini duyuyorum, Ecir Beyin şarkılarını dinliyorum. Bahçet Gülenay ve Abdurrahman Adıyan’ın samimi sohbetleri hala bir plak gibi dönüp duruyor beynimde…
Hala
Taner Karataş’ı daha önce nerede gördüğümü düşünüyorum ama beyhude. Zira aşinalık
ezeldenmiş…
Öğretmenevinde
karşılaştığımda şaşkınlıkla yüzüne tekrar tekrar baktığım Nurullah Genç
Hocamızı, Mehmet Doğan’ı, İbrahim Eryiğit ve muhterem eşlerini tekrar tekrar dinliyor
gibiyim.
Sanki
bilge insan Yusuf Bilge bir mevzuda bizleri aydınlatıyor engin bilgi ve
tecrübeleriyle…
Mehmet
Yaşar ile şiir kitabından sayı tutuyoruz, tefaul niyetiyle...
Erzurum’dan
Üniversite yıllarımın kokusunu getiren Abdulkerim Dinç Hocam; naif ve kibar halleriyle gönül
köşemizde yerini almış… Candan ve samimi sohbetiyle Doç. Dr. Beyhan Kanter
Hocam da gönül ajandamıza kaydedilmiş.
Şahamettin
Bey, Tayyip Atmaca, Mehmet Yaşar Genç, Yasin Mortaş, Mustafa Berçin, Halil
Gürkan, Ayşe ve Cihat Albayrak çifti, Hasan ve Gülşen Gazel kardeşler, Şerife
ve Ersin Gündoğdu çifti, Hasan Akar, Aşık Pınari, Aşık Cevdet, Üstad Udi
Mustafa Karaer ve oğlu Kanuni Ali Osman Bey, Ahmet Süreyya Durna, Fikret
Görgün, Mansur Ekmekçi, Ulvi Yürük ve diğer dostlar… Hepsi bir seremoni halinde hayal perdesinden
gelip geçiyorlar…
Kendime
soruyorum şimdi tüm bunlar rüya mıydı, gerçek miydi? Hani Şahamettin Bey, Tayyip
Atmaca Hocam, Ecir Bey ve Şahin Öğretmenin telefonla arayıp sormasa rüya
diyecek oluyorum. Yaşadıklarımız gerçekti, yaşandı ama bitmeyecek…
Yarışmaya girerken amacımız ödül kazanmak değil, gönül kazanmaktı. Elhamdülillah ödül de kazandık gönül de... Niyet halis idi akıbet hayroldu...
Şükür...